🗝️
İnsanlar değerleri için yaşar, değerleri için ölür.Değerler birbiriyle çatıştığında ise, düşmana ihtiyaç yoktur. Kederin pençesinde çürür, küle dönersin.
En büyük değeri vatan sevgisi miydi bilmiyordu ama ömrünü buna adamıştı. Başka seçenek de sunulmamıştı ona zaten. Sistem seni uygun gördüyse alır, tabuta sokmadan bırakmazdı. Ne yaptıysa vatanı için yapmak üzere eğitilmiş, kendini bildi bileli yalnızca tek bir gerçeğin elleriyle şekillendirilmişti. Ancak insan, düşkün bir varlıktı... Lanet, bencil, kötü...Beyazı sihaya boyar, güzeli çirkine çalar, Dünyanın altının üstünden daha güzel olduğunu sanırdı.
Beyaz, ömrü boyunca Siyahla mücadele etmekten başka ne bilirdi? O Siyaha zarar veremezdi çünkü. Bir damla Beyaz, Siyahtan hiçbir şey alıp götürmezdi. Ama Siyah... Beyazı öyle bir bulandırırdı ki geriye grinin soğuk esintisi kalırdı yalnızca.
O da öyle yapmıştı.
Tıpkı Beyaz gibi, bütün ömrünü Siyahla mücadele ederek geçirmişti. Sebebi, kirlenmemek sanırdı. Halbuki asıl istediğinin Siyaha karışmak olduğunu çok sonradan öğrenmişti.Yıllarca eğitildiği yönde değil, aciz insani hislerinin onu götürdüğü yerde bulmuştu hayatı. Devletine olan borcunu ödemek için çıktığı yolda, kaybolmuş ruhunun esintisiyle birlikte yas tutuyordu şimdi. En azından, yalnız değildi. Siyah yanındaydı.
Ruhundaki ve bedenindeki keskin acıyı es geçip güçlükle gözlerini açtı. Etrafı; onun için dünyanın en tanıdık manzarasına boyanmış durumdaydı. Kaosa, kana, yıkıma...Vücudu içten içe yanarken endişe ettiği tek şey hala adamın iyi olup olmadığıydı. Elleri birbirine kenetliydi kenetli olmasına ama, ruhları kenetli miydi? Neden gözlerini açmıyordu?Konuşabilse, kulağa güçlü ve heybetli bir savaş nidası gibi gelen ismini onlarca kez söyleyebilmek isterdi. Nihayetinde adamın hayatta en sevdiği şey, bu kadının dudaklarından dökülen ismiydi... Onun soğuk kişiliğine zıt dökülürdü ismi dudaklarından. Sanki, içinde bir ateş yanıyormuş gibi.
Yutkunup hareket etmeye, en azından kenetlenmiş ellerindeki parmaklarını hissetmeye çalıştı ama hareket edemiyordu bir türlü. Neyi yanlış yapmışlardı? Ölüm, onları bu kadar erken mi alacaktı kucağına?
Kadının umrunda olmazdı. Nihayetinde bütün ömrünü Siyahla mücadele ederek geçirmiş ve tam da mücadele sona erdiğinde aslında tek istediğinin bu olduğunu anlamıştı. Hayatının amacına bir tik atıp, derin bir nefes alarak zaferini kutlamanın vakti gelmişti. Bunu cehennemde de yapabilirdi elbette ama... Siyah yaşasın istiyordu. O, hiç yaşayamamıştı ki.O ömrünü onun rengini daha da koyuya çalmak isteyen bir babanın pençesinde geçirmişti. Sevginin hiçbir türünü tatmadan, yüzüne bir kez olsun şefkatten nasibini almış bir el değmeden. Beyaz onu bulmasaydı, yaşadım diyebilir miydi? Bir gün olsun, yaşamış sayılır mıydı eğer gün ve gün ona renk katan bu kadın olmasaydı?
Ölüm, tıpkı kadın gibi onun da umrunda değildi. Ne de olsa, onun hayattaki tek amacı da başka bir renk olmak olmuştu hep... Siyahtan başka herhangi bir şey.Kadın nihayet biraz olsun parmaklarını hareket ettirebildiğinde ilk yaptığı şey elindeki soğuk eli hafifçe sıkmak oldu. Burada olduğunu bilsin, ona geri dönsün istiyordu. Bugün onların birbirine karıştığı ve dünyayı gerçek renklerine boyadıkları gün olmalıydı. Yok oldukları değil...Siyahla beyaz birleşmeli, gökyüzünün ve yeryüzünün en temel rengine karışmalıydı. Herkes biraz griydi ne de olsa.
Birleştikleri gün, yok oldukları gün olamazdı. Ne Siyah, ne de Beyaz kabul etmezdi bunu.İçinde bulundukları depo her geçen saniye biraz daha yok olurken ikisi de yaşamak zorunda olduğunu biliyordu. Yaşamalı, yeni hayatlarının ilk gününe yeni doğmuş bir bebek gibi başlamalılardı. Yaşamalı ve istedikleri renk olmanın tadını çıkarmalılardı. Yaşamalı ve... Çocuklarına birbirlerini nasıl kurtardıklarını anlatmalılardı.Kadın büyük bir çaba gösterdi biraz daha hareket edebilmek için. Adam ona bir karşılık verene kadar duramazdı. Buradan çıkmalı ve ölmekten beter edecek olanlar gelmeden gitmelilerdi."Lütfen..." dedi çaresizce. Lütfen hareket et.
Adam onu dünyanın öteki ucundan bile duyardı. Dünyanın en güzel melodisi kulaklarına dolar dolmaz parmakları hareket etti. Kadının kalbinde bir başka ateş baş gösterirken hiçbir şeyin önemi kalmadı. O yaşadıkça, umut vardı.
Elini bütün gücüyle sıkıp her daim yanında olduğunu hissettirmek istedi O'na. O terk edilmelere, yalnız kalmalara alışıktı. Sık sık yüreği korkunun pençesine düşer, kadın onu bırakıp gitti sanardı... Peki ya kadın? O çok mu sevilmişti sanki?
Aylar önce sorsanız, gelmiş geçmiş en yalnız ve sevgisiz insan kendisi sanırdı. Ama Siyahla tanıştığında, neden kendisinin değil de O'nun Siyah olduğunu anlamıştı.Dakikalar birbirini kovalarken bedenini doğrultup adamı baştan aşağı süzdü. Düşündüğünden çok daha fazla yara almışlardı ve görünen o ki kendi yaraları oldukça kritikti ama yaralarıyla ilgilenmenin ne yeri ne de zamanıydı. Birazdan burası geride bıraktıkları herkesin cirit attığı bir karnavala dönecekti. Bütün gücüyle adamın bedenini kavrayıp sürüklemeye başladı. Kendi sürünüyor, onu da peşinden sürüklüyordu.
Adamın dudaklarından zorlukla dökülmeye çabalayan şeyi kalbinin en derinlerinde hissetti. Beyaz, Siyah'ı ondan daha iyi tanırdı. Biliyordu ki kendisini geride bırakmasını zırvalayacak, kadının gün yüzüne çıkmak için hazırda bekleyen keskin öfkesini körükleyecekti. Konuşamadığına minnettar olacağını düşünmezdi hiç...
Büyük bir çaba ile deponun dışına çekmeyi başardı adamı ama... Arkasındaki kaosta ne bıraktığını görmeyi başaramadı. Ya da hala bir şansları olup olmadığını... Hayat hiçbir zaman toz pembe olmamıştı ve olmayacaktı da. Yaşadıkları bir oyun değildi ve şans hiçbir zaman onlardan yana olmazdı. Ağır yaralarla yaşamanın bir yolunu bulabilecekler miydi yoksa kendi kendilerinin kurbanı mı olmuşlardı bilmiyordu. Karnından oluk oluk akan kan süründükleri yerde komik bir iz bırakmıştı bile çoktan. Geride kalan depo gibi onun da yanıp kül olacağını ummaktan başka ne yapabilirdi ki?
Bugün burada Siyahla Beyaz ölmüş, Dünyadan ellerini eteklerini çekmişlerdi. Nihayet biraz olsun huzur bulmalarının tek çaresi buydu. O tek boyutlu renklerden kurtulmak...
Başarabilmişler miydi? Başarabilecekler miydi? Eh, yakında öğrenirlerdi.
Ne de olsa, bütün Dünyanın bir çırpıda tepelerine çökmek gibi garip bir huyu vardı.
ÇOOOOKK ESKİ BİR KURGUMLA KARŞINIZDAYIM. TAHMİNİ, 10 YILLIK FALAN BİR KURGU :D :D GÜNEŞ KARASINI KURGULAMADAN ÖNCE KURGULAMIŞTIM, 2014LERDE...AYLİN BENİM İLK KARAKTERİMDİ O YÜZDEN BU HİKAYENİN DE, AYLİN'İN DE YERİ BENDE ÇOK BAŞKA. HAYAL GÜCÜNÜZÜN SINIRLARINI ZORLAYAN, ASLA TAHMİN EDEMEYECEĞİNİZ BİR KURGU OLACAK.DEVLETE ÇALIŞAN BİR AJAN OLAN AYLİN'İN, YİNE DEVLETE ÇALIŞAN BİR MAFYA'YI BİTİRMEK ÜZERE NASIL İÇLERİNE GÖNDERİLDİĞİNİ OKUYACAĞIZ BİRLİKTE. HEYECANLI MISINIZ????BU ARADA, KAPAĞIMIZI NASIL BULDUNUZ? BEN BİR TÜRLÜ EMİN OLAMADIM. YORUMLARINIZI BEKLİYORUM!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA DELİK
ActionSilahlar her zaman kötülük için patlamaz. Bazen düzeni sağlamak için kaba kuvvete başvurmak gerekir. Güç zayıfın elinde olursa kaosun, güçlünün elinde olursa cehennemin gölgesi düşer yeryüzüne. Güçlüyle zayıfı, Siyahla Beyazı ayırt edemiyorsan... O...