PROLOG

3 2 0
                                    

2001

Cihangir Bozok'un kötü bir huyu vardı.

Mesleğini çok seviyordu. Pek de etik olmayan kısımlarını bile.

O'nu olduğundan çok daha fazlasıymış gibi gösteren beyaz gömleğinin kol düğmelerini çekiştirerek ceketinden göründüğüne emin oldu. Mesleğini çok sevmenin getirilerinden biri de buydu. Kılık kıyafetine çok dikkat eder, temsilcisi olduğu devlete yakışır hareket ederdi.

Tam bir devlet adamıydı Cihangir... Biraz merhametten yoksun olmanın en çok minnet göreceği işlerden birini hakkıyla yapıyor üstüne bir de sık sık ödüllendiriliyordu. Ödül için yaptığından değildi tabii... Ama kim, takdir görmeyi sevmezdi ki?

Fayans zeminde tok sesler çıkaran ayakkabısını mümkünmüş gibi daha da bastırdı zemine. Herkes kimin geldiğini anlardı bu sesi duyduğunda... Cihangir Bozok, O'na ait olanı almaya gelirdi.

Yüzünü bir süredir gölgelemeye başlamış olan kırışıklıklara aldırmadan hafifçe gülümser ve kararlı adımlarını o soğuk, sevimsiz masaya kadar hep aynı tınıyla atardı. Misafir değil ev sahibiydi ne de olsa, birinin yardım etmesini beklemeden listeye uzanır ve görevinin başına geçerdi.

Bu döngü, Dünyanın sonuna kadar devam edecekmiş gibi hissettirirdi... Sanki Cihangir Bozok, ölümsüzmüş gibi.

Eğik el yazısı sebebiyle isimleri okumakta zorlanınca yüzü gerildi. Her zaman gergin gezen Cihangir'i daha da germek nasıl mümkündü bilinmez, o elbet gerilecek bir şey buluyordu. Münevver'i azarlamaktan çekinmese de, sık sık azarlamaktan sıkılmıştı. Belli ki bu kadın ne denirse densin kargacık burgacık yazısından vazgeçmeyecekti. İç çektikten sonra masadaki kaleme de uzandı. 

Tam da bu sırada kayar kapının kısık sesi duyuldu. Başını kaldırıp bakmak yerine önündeki listeyle ilgilenmeye devam etti.

"Cihangir bey... Haber verseydiniz, sizi karşılardık. Çay ikram edeyim?" Münevver'in yüzüyle uyumlu, sakin sesi Cihangir'in sinirini bozuyordu. Tek kaşını kaldırıp yandan bir bakış attıktan sonra listeye döndü yine. Hiçbir şey değişmemişti kadında. Aynı kahverengi gözler, aynı kahverengi saçlardan ibaretti her şey. Saçları sıkı bir topuzdu ve kalem eteği dizine kadar geliyordu. En azından giyimine kuşamına dikkat ediyor. diye düşündü Cihangir. İnsanlar onun için ilk izlenimlerinden ibaretti çoğu zaman.

"İşimize odaklanalım Münevver hanım. Fazla vakti olan biri değilim, biliyorsunuz. Ayrıca..." Kolundaki pahalı, altın kaplama detaylar barındıran klasik saate göz gezdirip ekrandaki sayılara baktı. "Bugün ayın 17'si." Münevver yutkunurken elbetteki biliyordu bugün ayın kaçı olduğunu.. Cihangir Bozok'tan hoşlanmıyordu, hepsi bu. O adamda kadını rahatsız eden bir soğukluk vardı. İşinden fazla zevk alıyor. diye düşündü kendi kendine. Kimse, bu öksüz yavrucakları dört duvara götürürken bu kadar duygusuz olmamalı...

"Yeniler sadece bunlar, değil mi?" Münevver başını sallayarak onu onayladı. Listede yalnızca geçen ayın 17'sinden sonra gelmiş olan çocukların isimleri vardı.Cihangin'in gözüne az gelmişti belli ki. Teyit etmeden edemedi.

"Şu çarpı ne anlama geliyor? Bunu yeni koymaya başlamışsınız." Hasta çocuklar sorun çıkardığından, Devlet onları almakla pek ilgilenmezdi... Münevver de bu seçim sürecini kısaltabilmek adına böyle bir çözüm bulmuştu. Cihangir'i ne kadar az görürse o kadar kardı...

"Onların ciddi rahatsızlıkları var. Bakım gerektiriyorlar." Cihangir tekrar kaldırdığı kaşı ile şöyle bir süzdü kadını ama bu yeni eklentiden memnun olmuştu aslında. Bunu belli edecek değildi elbette, hızla önüne döndü tekrar. Kalemle işaretlemiş olduğu her bir çocuğu sormaya başladı.

KARA DELİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin