Julia
Michael'la aramızda hiçbir şey değişmemişti. Elbette bana alttan alttan göz kırpması ve imalı laf sokmaları hariç. Yani, birbirimize hep laf sokuyorduk ama artık bir şeyler ima eder gibi laf sokuyordu, bense umursamamaya çalışıyordum.
O mesajı atmam saçmalığın daniskasıydı, hatta neden attığımı bile bilmiyorum bir çeşit tripteydim sanırım.
"Avustralyalılar her konuda İngilizler'den daha iyidir, biliyor musun? Reçel konusunda bile. Ve öpücükler." demeden önce bana dirsek atan Michael'a dik dik baktım.
"Kendi sikini yalamaya çalışsana azgın Mikey," sahte bir gülümseme yolladım, "yoksa bu gidişle kuruyacak."
"Her neyse." diye kestirip attıktan sonra elini çeneme koyup başımı kaldırdı, kaşlarımı çatarak ona baktım. "Sen makyaj mı yaptın? Demek diğer kızlara özendin. Ne şirin."
Ona siktir git demek istesem de sadece elini itip gitmeden önce omuz attım ve koridorda yürümeye devam ettim.