Saat öğleden sonra dörtte, terminalde erkek kardeşimi bekliyordum. Doğum günümü kutlamak için eve, Sydney'e dönüyordu. Aslında bu yaşımın bir özelliği yoktu, sadece annem onu özlediği için geldiğinin farkındaydım. Yine de sesimi çıkartmadım ve onu beklemeye devam ettim.
Karşıdan dağılmış halde otobüsten inen ve bavulunu alan Michael ise gördüğüm anda beni alt üst etmişti.
Göz göze geldiğimizde burnumun sızladığını ve gözlerimin nemlendiğini hissettim. Onu görmeyi beklemiyordum, bunu istemiyordum da. Gittiğini bilmek beni rahatlatıyordu aslında bu zamana kadar.
Gözlerini benden ayırmadan cebinden bir sigara paketi çıkarttı ve yaktıktan sonra derin bir nefes çekti. Bende hala aynı etkiyi bıraktığını fark etmek tuhaf hissettirmişti. Benimle oynar gibi bakan bakışlarını ona aynı şekilde iade ediyordum ve bundan zevk alıyordum, eski günlerdeki gibi.
Yarım sigarasını ayağının altında ezdikten sonra hızlı adımlarla bana doğru gelmeye başladı.
Ben neden hala burada dikiliyordum ki?
Geri dönmek için hareket yaptığımda Michael yanıma gelmişti bile. Konuşmak için ağzımı açtığım sırada Michael gülümseyip beni susturdu. Bu gülümsemesini daha önce görmemiştim, zaten onu son gördüğüm zamandan beri oldukça değişmişti.
"Bir şey söyleme, istemiyorum. Özür dilerim. Çocukluk yaptım, sadece kalbini nasıl kırabilirim diye düşünerek yaptığım saçma bir hareketti. Düşüncesiz bir ergendim ve altta kalamadım. " dedi. Başımı sallayıp ona hak verdim.
İçtenlikle gülümsedim, "Sorun değil, Michael. Artık yetişkiniz sonuçta, ben de özür dilerim. Seninle oynamaya çalışmam aptalcaydı." dedim.
Bunlar gerçek düşüncelerimdi aslında, sadece doğaçlamaydı.
Başını eğip kıkırdadı, "Bu halde karşılaşacağımızı düşünmezdim." dedi. Ben de gülümsedim.
Ardından Michael bana sarıldı, kollarını belime sıkıca doladı ve ben bir süre öylece kaldım. Şaşkınlığımı üstümden atınca kollarımı boynuna dolayıp başımı eskisi gibi boyun girintisine yerleştirdim. Rahatlamayla karışık derin bir nefes verdim, bunu hissetmeyeli uzun zaman oluyordu.
Sarıldıktan sonra Michael beni süzdü, oysa berbat haldeydim. Artık şişkoydum ve ev kıyafetlerimle havaalanında oturuyordum, sarı saçlarımı da kahverengi yapmıştım. Kendimi beğeniyordum aslında ama şu anda aşırı pasaklı görünüyordum.
Bana arsız gülümsemesini gösterdi, "Kilo alman hoş olmuş, önceden tahtaydın. Bu arada, bana numaranı versen hoş olabilir, July?" dedi.
Başta anlamadım ve boş boş yüzüne baktım. "Ha?" diye saçma bir tepkiden sonra ona yeni numaramı verdim ve kardeşimi almam gerektiğini söyleyip yanından ayrıldım. Michael ise şaşkınlığıma sırıtarak arkadaşlarının yanına dönmüştü.
Onca yıldan sonra onunla bu şekilde karşılaşmak tuhaftı. Bir kere, çok daha yakışıklı olmuştu. Kas yapmış ve kaşına bir pirsing taktırmıştı, ses tonu da değişmiş, daha erkeksi olmuştu. Onu beğenmiştim, bunu inkar edemezdim.
Akşam kutlamayı yaparken başım ağrımaya başladı ve biraz temiz hava almak için verandaya çıktım. Yıldızlar güzeldi, şampanya güzeldi, yaşamak güzeldi.
Çalan telefonumu açtım, Michael arıyordu. "Evet?" dedim kısaca.
"Yarın buluşalım mı? Seni almaya gelirim, o günki yere gideriz." dedi. Gülümsedim ve o günü hatırladım, kalbimi sahiden kırmıştı.
"Beni bu sefer de üzmeyeceğine garanti verirsen akşamüstü almaya gelebilirsin, bok böceği." dedim. Kıkırdadı ve öyle bir şey yapmayacağına garanti verdikten sonra telefonu kapattı.
Tuhaf bir gündü, beklenmedikti. Ama içimdeki bir his, bana herşeyin iyi sonlanacağını söylüyordu.
Yıllaaaaar sonra epilog yayınladım eheheheh
Ve mutlu son yaptım, tşk
Ilya