Julia saat ikide duştan çıktı ve ne giyeceğine karar vermeye çalışırken bir yandan da dişlerini fırçalıyordu. Diş macunu ağzını fazla yaktığında yenisini alması gerektiğini düşünüp tükürdü ve aynadaki suratına baktı.
Julia çirkin olmasa da çok da güzel değildi, alışılagelmiş bir yüzü vardı. Mavi gözleri dışında. Gözleri her ne kadar beyaz tenine uyum sağlasa da kıvırcık ve kahverengi saçlarına pek de uymuyordu. Julia, aynı annesine benziyordu.
Annesi, modern aristokrat ailesinden kaçmış bir İngilizdi ve babası da Avustralya'lı bir öğretmendi. Julia kesinlikle bir aristokrat gibi de görünebilirdi, bir serseri gibi de.
Michael onda en çok her şeye uyum sağlamasını seviyordu zaten, ama Michael aynı zamanda asiydi. Bazen sırf bir şeyleri eğlenmek için yapıyor, sonuçlarını umursamıyordu.
Julia'nın evine giderken de onunla eğlenmek isteyip istemediğini düşündü, sonuçlarını önemsemezdi zaten.
Yol boyunca düşündü ve Julia'yla biraz eğlenmeye karar verdi. Sadece biraz.