Lahza II

216 25 40
                                    

Reel olduğumuzu bile bile yazmak sıkıcı oldu ama neyse jdjdjdj

cicek8899 bu bölüm senin kılıç hakkındır koçum

"Seni çok severim, bilirsin değil mi Medreseli?"

"Bilirim ya..." Parmaklarını usulca kaydırdı kızın saçlarının arasından. "En az kendi sevdam kadar iyi bilirim Hileci Hatun."

Kızın dudakları çocuksu bir sevinçle kıvrılırken kendisinin de gülümsemesine engel olamamıştı. Parmaklarını bu kez çenesine kaydırıp avucunun içine tam oturan yüzünü avuçladı şefkatle. Başını ona biraz daha yaklaştırırken tekleyen kalbini duymasın diye sayardı bildiği bütün duaları.

"Alaeddin'im..."

"Ha gülüm?" Gülümsemesi aptal, aşık bir sırıtmaya dönüşürken gözlerini kıstı, bakışlarını usulca indirdi kızın dudaklarına. "De hele, ne istersin erinden?"

Avucunun içindeki yüz tatlı bir kıkırtıyla gerildi. "Hiç. Seni çok severim. O kadar."

Yavaşça yaklaştırdı yüzünü ona, sıcacık nefesini titrek kirpiklerinde hissederken nemli dudaklarını kızın gül kokan tenine bastırdı. Yanağındaki minik gamzeyi, gizli bir tutkuyla yanıp tutuşan buseleriyle doldurdu.

"Kestik!"

Müzik durdu. Efsun bozuldu. Alaeddin ve Gonca, Faruk ve Belgin oldu.

Kendisini geri çekmeden önce fark ettirmemeye özen göstererek kızın kokusunu içine çekti Faruk. Göğsünde yeşeren çiçek bahçesini aldı ondan hatıra olarak.

Bedenini ondan uzaklaştırıp yatağın kenarına kaydı ve ayağa kalktı. Etraflarında onlarca kamera ve insan varken kendisini bu den kaptırmak içten içe utandırıyordu onu. Yönetmen yarınki çekimler için birkaç bilgi verip günün son paydosunu ilan edince anca dönebilmişti yataktaki kıza.

Kıvır kıvır saçları omzundan dökülürken elleriyle boynunu yelleyerek yataktan kalktı Belgin. Bir eliyle saçlarını toparladı ve Faruk'a çevirdi bakışlarını.

Göz göze geldiklerinde Faruk aniden bakışlarını kaçırmış, bir süre etrafa bakındıktan sonra kapıya doğru adımlamaya başlamıştı. Zira bir bakış bile yetmişti yüzüne kan sıçramışcasına yanmasına. Koskoca adam neredeyse titreyecekti bir güzelin gözlerinden ötürü.

Kaşları kendiliğinden çatılırken onun arkasından baktı Belgin. Anlam veremiyordu; günlerdir onu kendisinden uzaklaştıran, soğuk davranmasa bile adeta köşe bucak kaçışına sebep olan şey neydi?

Oflaya puflaya çıktı çadırdan. Karavanına girip üstünü çabucak değiştirdi ve tişört-eşofman takımı ile indi aşağıya. Saçlarını tepeden at kuyruğu yapmış, gözleri şimdi hafif bir merakla dolaşıyordu etrafta. Faruk'un karavanı hangisiydi bilmiyordu ama kafasına koymuştu, bugün onunla konuşacaktı. Hiç değilse bu tavrının sebebini öğrenecek, içini rahat ettirecekti.

Gel gör ki onunla baş başa kaldığında kendisi de en az onun kadar çekingen oluveriyordu.

Utandığından değil, tam tersine, onun yanında kendisini oldukça rahat hissederdi ama yine de istemsizce ağzından çıkan her lafa sırıtırken bulurdu kendisini. Bunu, onun varlığından hoşnut olduğunu fark ettiği günden beri de yanına her vardığında kalbinin ritminin değişmesine engel olamazdı Belgin.

Hayatına bomba gibi düşmemiş, fırtına gibi savurmamış, kasırga gibi yıkmamıştı. Yumuşak bir tüy gibi usulca düşmüştü gönlüne.

Çabasızca, farkına varmadan sevdirmişti kendisini Faruk.

Alternatif FarBel hikayeleri 🌹✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin