Nereden başlayacağımı inanın bilemiyorum. Hatta bu duruma nasıl geldim onu bile bilmiyorum. Her şey basit bir oyunla başlamıştı ama şimdi buradayım ve ne haldeyim. Olayların bu raddeye geleceğini bilseydim ne ilk adımı atar ne de bu oyunu sürdürürdüm.
Biliyorum kafanız karıştı, benim gibi… Size her şeyi baştan anlatmam gerekiyor; en baştan. Çok değil, gelin bir 1 sene öncesine gidelim. Her şeyin başladığı, lanetlendiğim o güne…
1 sene önce
Her şey o sabah kitap satışlarımın yüzdesine bakmamla başladı. Tam bir fiyaskoydu. Kitabım sadece ben dahil 3 kişi satın almıştı. 3 kişi! Bu ne demekti biliyor musunuz? Boka batmıştım ve çıkmam imkânsız gözüküyordu. Yayınevi sahibi sabah erkenden beni aramış fevkalade (!) giden satışlarım için uyarıda bulunmuştu, sanki elimden bir şey geliyor da ben yapmıyormuşum gibi…
Reklam yapmamı, PR çalışması için daha çok efor sarfetmemi istiyorlardı. Bu benim çıkardığım 3. kitaptı ve ben akıllanmaz Büge her seferinde yeni bir heyecanla ve gazla yazmaya devam ediyordum.
Aslında sorun benim edebiyata olan aşkımdı. Buna sorun denirse tabii. Devamlı yazmak hoşuma gidiyordu. Sadece roman değil; şiir, makale, kısa sözler… Aklınıza gelebilecek her şey.
Ah ilk kitabımın çıktığı gün. Ön siparişe açıldığında çılgınlıktan dakikalarca zıplamış, hoplamış en sonunda yorulup mutluluktan ağlamıştım. Hiç abartmıyorum; o kitap benim bebeğimdi. Ama bebeğimi ben hariç okuyan çıkmadı ve ben pes etmedim 2 kitap daha çıkardım.
Fiyaskolar bu şekilde birbirini takip etti ve ben hiçbir şey yapamadım. Kendime söz vermiştim aslında, bir daha yazmayacak böyle bir şey için kendimi heveslendirmeyecektim.
Yayınevi hesabına girip bir umut satışlarıma tekrar baktım ama hiçbir değişiklik yoktu. Sadece 3 kitap satın alınmış gözüküyordu.
Moralim bozulmuş, tükenmişlik sendromu içerisinde debelenirken arkadaşım Sıla’nın aramasıyla düşüncelerimden uzaklaştım. Telefonu açıp karşı tarafın ses vermesini bekledim; değişik bir alışkanlık…
Sıla’nın ‘’Güüünaydıııın yazar hanııııım…’’ sesiyle duygulansam da belli etmedim ve ‘’Ahh ahh ne yazar… 3 satış rekortmeni.’’ Diye karşılık verdim. Sıla komik kafadan biriydi, onun edebiyatla hiç işi olmazdı ve evet kitabımı o bile almamıştı. Sanırım arkadaş seçimime dikkat etmem gerekiyordu.
Telefonu kapattıktan sonra biraz da İnstagram’da takılıp kitabımın reklamını yapabilecek birilerini aradım. O sırada zaman geçsin diye yaptığım bu aktivite sırasında uyuya kalmışım telefonumun bilmem kaçıncı kez çalmasıyla uyandım.
Karşı taraftan Sıla’nın sinirli sesi geliyordu ‘’Yarım saattir seni bekliyorum, nerdesin?’’ Esnedim ve bunu fark etti. ‘’Bana sakın uyudum deme Büge…’’ diye sitem etmeye başlamıştı ki durumu toparlayıp on dakika içerisinde geleceğimi söyledim.
On dakika içerisinde hazırlanıp dışarı çıktım. Yolda yürürken Sıla'nın sinirli sesini ve bana olan sitemini düşündüm. Kendimi toparlamalı ve bir şeyler yapmalıydım. Kafamda bu düşüncelerle Sıla’nın bulunduğu kafeye vardım. İçeri girer girmez, Sıla’nın sinirli bakışlarıyla karşılaştım.
Sevimli ve içten bir şekilde koşarak yanına gittim ve sinirli bakışlarını görmezden gelip ona sımsıkı sarıldım. Şuan buna ihtiyacım vardı. Şefkat dolu bir kucaklaşma; çözemeyeceği sorun yoktu…
Kollarından kendimi çekip yüzüne baktığımda sinirli ifade yok olmuştu. Yumuşamış bir şekilde bana bakıyordu. Benden oldukça uzundu, kafama tıklatıp ‘’Ne yapacağız biz seninle böyle…’’ diye sitem etti. Ona oturmasını söyledim ve yayıneviyle ilgili yaşadıklarımı anlattım.
Kitabımın satılmadığını biliyordu ama durumun bu kadar ciddi olduğunun farkında değildi. Kitabım 500 satış yapması gerekiyordu eğer yapmazsa geri kalan kitapları benim satın almam gerekiyordu. Sıla’ya bu durumu anlattığımda bana gülümsedi ve ‘’Biliyorum saçma gelecek ama yeni bir kitap çıkarsa…’’ cümlesini yarıda kestim ve ‘’Hiiiç olmaz o toplara bir daha giremem.’’ Desem de devam etti ‘’Büyük bir patlama yakalarsan hem diğer kitapların ilgi odağı olur hem de ismini duyurmuş olursun.’’ Dedi. Kesinlikle saçmalıktı. 3 fiyasko kitaptan sonra 4. kitap mı? Hiç sanmıyorum…
Sıla'nın önerisini düşünmek istemesem de, aklımın bir köşesinde yer etti. Kafamda bunları tartarak yanımızdaki masaya gelen garsondan kahve siparişimizi verdim. Sıla, bakışlarıyla beni cesaretlendirmeye çalışıyordu ama yüzündeki endişe de kaçınılmazdı. Kahvelerimiz gelince derin bir nefes aldım ve Sıla'ya baktım.
"Tamam," dedim, "bir şans daha vereceğim. Ama bu sefer farklı olmalı. İnanılmaz bir şey bulmalıyım."
Sıla gözlerinde parıltıyla gülümsedi. "Biliyorum ki başaracaksın. Sadece farklı bir ilham kaynağı bulmalısın."
Bu sözleri düşündüm. İlham? Nereden bulabilirdim ki? Kitap yazmak, aklımı sürekli meşgul eden ve bir türlü çözülemeyen bir bilmecenin parçası gibiydi. Öyle ya da böyle, farklı bir şey denemeliydim.
O hafta durmadan internetten araştırma yaptım. Ne konuda yazabilirim, YENİDEN ne yazabilirim diye. Tam ümidimi kesiyordum ki aklıma yapay zeka geldi. Ne alaka bilmiyorum ama tıkandığımda, aklıma fikir gelmediğinde hep yapay zekaya başvururum. Bana bir yol illaki gösterir.
Büyük bir ümitle bilgisayarımı açtım ve yapay zeka uygulamasına girdim. Aklımda hiçbir şey yoktu. Ne konu, ne isim, hiçbir şey.
Bir umutla yazma yerine ‘’En çok ilgi çeken kitap konuları başlığı nedir?’’ yazdım.
Karşıma koca bir metin çıktı. Özet geçmek gerekirse ‘’Psikolojik’’ konuların daha çok ilgili çektiği, bu hikayeye daha çok detay vererek anlatırsam Sıla’nın dediği patlamayı yapabileceğim yazıyordu. Hatta adım adım anlatıyordu.
Hiçbir şey bilmeden, hiç psikolog geçmişim olmadan -ki gerek yoktu- böyle bir maceraya atılmaya karar vermiştim.
O hafta, yapay zekanın önerdiği 'psikolojik' konularla ilgili araştırmalar yapmaya devam ettim. Farklı makaleler okudum, belgeseller izledim. Derinlemesine araştırmalar beni daha da heyecanlandırdı. Ama hala tam olarak ne yapmam gerektiğine karar verememiştim. Aklıma en mantıklı gelen şey, psikolog randevusu almaktı. Hem kendi ruhsal sağlığımı gözden geçirir hem de yazarlık kariyerim için ilham bulabilirdim.
İşte Büge’nin yani benim hikayem böyle başladı…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gerçek Sen Kimsin?
General FictionBüge, yazarlık kariyerinde aradığı başarıyı bir türlü yakalayamayan bir kalem erbabıydı. İlhamının tükenmişliği içinde boğulurken, radikal bir karar aldı: Psikolog Ömer'le dışarıda tesadüfen tanışarak yeni hikayesi için taze fikirler bulmayı deneyec...