Ömer’le sahilde yürümeye devam ederken aklıma gelen binbir türlü soruyu bir kenara bıraktım. Tek bir amacım vardı; keyifli vakit geçirmek. Bunun dışında hiçbir şeyin keyfimi bozmasına izin veremezdim.
Hava gittikçe serinlemeye başlarken Ömer’in söyledikleri aklımın bir köşesinde kendi kendine dönüp duruyordu. Sahil boyunca denizin o sakinleştirici etkili sesiyle birlikte resmen denizde boğulur gibi boğuluyordum.
Ne kadar yürüdük bilmiyorum. Yan yana hem çok yakın, hem çok uzaktık. Aramızdaki bu bilinmezlik beni mutsuz etse de planıma sadık kalmaya karar vermiştim. Aslında karar değil, mecburiyet diyelim.
Sahil kenarında küçük bir kafe dikkatimizi çektik. Ömer üşüdüğümü hatta aşırı üşüdüğümü anlamış olacak ki içeri girmeyi teklif etti. Hiç düşünmeden kabul ettim. Masaya oturur oturmaz bir garson geldi ve Ömer ‘’İki sıcak çikolata lütfen..’’ dedi Daha sonra bana gülümseyip ‘’Sıcak bir şeyler içmek eminim ki ikimize de iyi gelecektir.’’ Dedi.
Haklıydı. Sıcak çikolata şuan belki de ihtiyacım olan tek şeydi. Sıcaklığını avucumda, tatlı tadını damağımda hissetmeye ihtiyacım vardı. Ömer deniz manzarasına yüzünü çevirmiş güzelce seyrederken fırsattan yararlanıp ben de onu seyrettim. Hiç bu kadar dikkatli bakmamıştım. Gerçekten hoş bir erkekti. Hatta fazla hoş…
Kendimi birden konu açmak zorunda hissettiğim için ‘’Ömer,’’ dedim dikkatini bana vermesi için. Sonra yemimi attım ve ‘’Meslek hayatında karşılaştığın en büyük zorluk neydi?’’ diye sıradan bir soruymuş gibi sordum.
Derin, çok derin bir nefes aldı. Ardından “Bazen insanların acılarına tanıklık etmek çok zor olabiliyor. Onlara yardımcı olmak için elimden geleni yapsam da, her zaman yeterli olmayabiliyor. Bu, insanı gerçekten zorlayan bir durum.” Diye cevapladı. Ama bir terslik olduğu her halinden belliydi. Yüzü ciddileşmişti.
Tam aradığım fırsatın içine düşmüştüm. Dikkat çekmeden sorularımı sorabilir kendime ona göre bir hikaye yaratabilirdim. Tekrar aynı tonla bana bakmasını sağlamak için ona ‘’Ömer’’ diye seslendim. Az önceki ciddiyeti gitmişti. Samimi bir şekilde yeniden ‘’Efendim’’ dedi.
“Psikolog olmaya nasıl karar verdin? Hayatındaki dönüm noktası neydi?” diye sordum.Ömer, hafif bir gülümsemeyle bana döndü. “Sanırım üniversite yıllarımda verdiğim bir karar oldu. Sosyoloji okurken, insan davranışları ve psikolojiye olan ilgim giderek arttı. Bir gün, derslerimden birinde profesörümüz psikolojiye dair çok etkileyici bir ders vermişti. O andan itibaren, psikolog olmayı kafama koydum.”
Onun anlattıklarını büyük bir ilgiyle dinliyordum. “Peki, bu süreçte seni en çok motive eden şey ne oldu?”
“Bunu yapabilme kapasitemin olduğunu fark etmek,” dedi Ömer. “İnsanlara yardım etmenin verdiği tatmin, her şeyden daha anlamlıydı. Ayrıca, ailemin ve arkadaşlarımın desteği de büyük rol oynadı.”
***
Sıcak çikolatalarımızı yudumlarken dışarının soğukluğu ile içerinin sıcaklığı birleşmişti. Ortam çok samimiydi ve içtendi bu yüzden hiç dikkat çekmeden istediğim sorulara cevap alabiliyordum. Daha doğrusu şüphe çekmiyordum. Dışarıdan birinin bakışıyla flört etmeye çalışan iki kişiydik. Ya da bana öyle geliyordu…Konuşmamızın gidişatının değişmemesi ve çok soru sorup dikkat çekmemek amacıyla bir süre sessizce ben de dışarıyı seyrettim.
Ardından, "Anlaşılan o ki, gerçekten tutkulu ve kararlı bir insansın. Bu yolculuğunda en büyük destekçin kimdi?" diye sordum.Ömer, sıcak çikolatasını yudumlayarak bir an durdu ve düşündü. "Sanırım en büyük destekçim annemdi. O her zaman benim yanımda oldu, beni cesaretlendirdi ve ne olursa olsun arkamda durdu. Onun desteği olmasaydı, belki de şu an burada olmazdım."
Daha fazla soru sormadım. Çok meraklı olsam da öyle görünmek istemiyordum. Ömer ile harika bir gün geçirmiştim ve kendimi hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim. Sadece ‘’hainlik’’ yaptığım gerçeğini unutursam…
Sıcak çikolataların ücretini ödedikten sonra dışarı çıktık ve gerçekten hava tahmin ettiğimden daha çok soğumuştu. Hızlı adımlarla Ömer’in arabasına gittim ve ben oturur oturmaz Ömer ısıtıcıları açtı. Kendi kendime ‘’Acaba bende kansızlık mı var?’’ diye söylenirken Ömer gülmeye başladı. Ona dönüp ciddi bir şekilde ‘’Komik değil…’’ dedim ve önüme döndüm.
Pişman olduğu her halinden belli olan bir ses tonuyla ‘’Şaka yapıyordum Büge, saçmalama…’’ dedi.
Birden attığım kahkahayla şok olunca ‘’Şaka böyle yapılır Ömer Bey’’ dedim.Eve vardığımızda, Ömer arabayı durdurdu ve bana döndü. “Bugün benim için de çok güzel bir gündü, Büge. Seninle vakit geçirmek her zaman keyifli.”
Gülümseyerek, “Evet, benim için de öyleydi. Tekrar görüşmek üzere Ömer, kendine iyi bak,” dedim ve arabadan indim.Eve girerken, günün yorgunluğu beni iyice hissettirmişti. Ama aynı zamanda, içimde bir huzur ve tatmin duygusu vardı. Ömer’le geçirdiğim bu sıradan gün, bana onun hakkında daha fazla şey öğrenme fırsatı vermişti ve arkadaşlığımızı güçlendirmişti.
Eve girer girmez, rahat kıyafetlerimi giyip kendimi yatağa attım. Bugün yaşadıklarımı düşünerek, notlarımı düzenledim. Öğrendiğim her bilgi, hikayem için önemli bir parça haline gelmişti. Bir yazar olarak, bu tür deneyimler benim için paha biçilmezdi.
Kendime bir fincan çay hazırlayıp yatağıma geçtim. Günün tatlı yorgunluğu ve huzuruyla, kısa sürede uykunun derin kollarına kendimi bıraktım. Bu sıradan günün sonunda, Ömer ile geçirdiğim her anı hatırlayarak, huzur içinde uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gerçek Sen Kimsin?
Fiksi UmumBüge, yazarlık kariyerinde aradığı başarıyı bir türlü yakalayamayan bir kalem erbabıydı. İlhamının tükenmişliği içinde boğulurken, radikal bir karar aldı: Psikolog Ömer'le dışarıda tesadüfen tanışarak yeni hikayesi için taze fikirler bulmayı deneyec...