Karşılaşmalar

150 18 2
                                    

2024/İstanbul

O olaylı gecenin üzerinden bir iki hafta geçmişti. Yaşananların şokunu birkaç gün üzerimden atamamıştım. Dans ederken göz göze gelişimiz, aniden gelip beni kendine çekmesi, beni koruması altına alması, o yakınlığımız... Hatta tıpkı eskiden de olduğu gibi sinirlenince şivesinin kayması ve hemen bozulan ağzı.

Tıpkı eskiden de olduğu gibi... Eskiden...

Olan bitene hâlâ daha anlam veremiyordum. Beni tanımış mıydı? Bir yanım tanıdı diyordu. Hareketleri daha önce hiç görmediği, tanımadığı bir insana yapacağı hareketler değildi. Bir yanımda tanımadı, sadece bir kadını korumaya çalıştı diyordu.

Düşünmekten yorulmuştum. Tahminler üretip durmaktan, öyle mi böyldiye sorgulayıp durmaktan gerçekten çok yorulmuştum. Ancak düşünmeden de duramıyordum.

O güçlü, damarlı elinin sıkı tutuşunu hâlâ belimde hissedebiliyordum. Sanki hâlâ nefesi saç diplerime vuruyordu.

Sanırım ben sadece kendimi kandırıyordum. O geceyi atlattığım falan yoktu. Ben hiçbir şeyi atlatamamıştım ki. Yeni farkına varıyordum.

Barış Alper Yılmaz'ı ben hiçbir zaman atlatamamıştım.

Sadece gözden uzak olan gönülden de ırak olur derlerdi ya. Benimkisi de öyle bir şeydi. Unuttuğumu, atlattığımı sanmıştım. Oysa ki sadece yokluğun kabul etmiş ve hiç olmamış gibi davranarak kendimi onsuzluğa alıştırmaya çalışmıştım.

Aslında bunu sadece Barış için yapmamıştım. Rize'ye, orada bıraktığım diğer insanlara da yapmıştım.

Rize'de yaşadığım, yıllardır hiç aklıma gelmeyen onlarca anı Barış'la karşılaşmaya başladığımızdan beri kendini hatırlatmaya başlamıştı.

Belki de zihnimin kendi kendine oluşturduğu bir koruma kalkanıydı bu. Acıyla bu şekilde baş etmeye çalışmıştı. Yok sayarak, unutturarak... Şimdi geçmişimin en büyük parçası karşıma çıkınca zihnim, geçmişimin kilidini açmış ve hapis ettiği bütün anıları Sertbest bırakmıştı.

İçinden çıkılmaz düşüncelerim beni daha da ağına alıp iyice derine gömmesin diye silkelendim ve işime odaklanmaya çalıştım.

Melis tüm gün evde değildi. Sabah erkenden işlerini halletmek için çıkmıştı. Gelince de bir duş alıp uyumuştu. Ben de evde yalnız başıma pineklemiştim. Geç uyanmış, Starbucks'tan en sevdiğim hindi füme jambonlu sandviç ve her zamanki gibi yaz aylarında vazgeçilmezim olan Iced Latte siparişi vermiş ve kahvaltımı etmiştim. Daha sonra kırk beş dakika süren günlük pilatesimi yapmıştım. Annemle görüntülü konuşup biraz da olsa hasret gidermiştik. Daha sonra da dayımla telefonda konuşmuştuk. Arkasından da bir kaç atıştırmalıkla beraber oturup bu aralar sardığım Modern Family dizisinin üçüncü sezonunu bitirmiştim, dizi gerçekten aşırı safe place hissettiriyordu.

Şimdi ise yine acıkmış olduğum için mutfaktaydım. Kendime en sevdiğim yemeklerden biri olan kremalı tavuklu mantarlı makarnayı hazırlıyordum. Tam da şuan en sevdiğim bölüm olan kremalı sosu ve makarnayı buluşturma anını gerçekleştirmiştim.

Tabağa makarnadan bolca doldurup içeceğimle beraber salona döndüm. Televizyonun karşısına kurulup boş boş televizyonu izlerken bir yandan da yemeğimi yemeye başlamıştım. Ta ki telefonum çalana kadar. Elimdeki tabağı ortadaki sehpaya bırakıp telefonuma uzandım ve aramayı cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüm.

"Enes?" dedim.

"Güz?" dedi beni tekrar ederek. "Ne yapıyorsunuz?"

"Hiç," dedim. "Ben yemek yiyordum, Melis de uyuyor. Sen ne yapıyorsun?"

Güz Esintisi [Barış Alper Yılmaz]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin