Gece boyu gözlerime uyku girmemişti. Geceden beri duvar dibinde iki büklüm uzanıyordum. Tunç bey de gülce hanım da gece boyu benimle bahçede sabahlamışlardı. Ara ara gülce Hanım'ın ağlama seslerini duymuştum. Sonra bir ara ikiside içeri girmişlerdi.
"Of be! Her yerim tutulmuş... Kızım tabi alışık değilim bu duvara hep o yüzden oldu. Hayır anlamıyorum belim ne diye garipsiyorsa!" Kendi kendime güldüm.. Komik olmadığının farkındayım ama komikti o an işte. Sonra inleye inleye yerden doğrulmsya çalıştım. "Beter tutulmuşum be!"
Ellerimi belime doğru baskı yaparak yasladım.. Kendi kendime belime masaj yapmaya çalışıyordum. Amacım ağrıyan belimi rahatlatmaktı! "Ay! Ay! Hayır illa duvarın dibinde yatıcaktın değil mi maral! İyi artık sıçamam da şimdi!"
Yukarı doğru kollarımı kaldırdım.. Sonra kaldırdığım kollarımı arkaya doğru yaslamaya başladım ve sadece on saniye dayanabildim.Ama daha iyiydim! En azından en ufak hareketim de belim kırılacakmış gibi hissetmiyordum. "Sıcak bir banyoyla sağ çıkarsın, evelAllah!" Bana karşı söylenen kişiye doğru başımı hızla döndüm.
Bahçe kapısına omzunu yaslayan çocuk suratıma gülümseyerek bakıyordu. Bu çocuğu ilk defa gördüğümden emindim. Yani dün o kalabağın arasında konuştuğunu hiç duymamıştım. "Kaç kardeşsiniz ya siz? Bu ne böyle matruka bebek gibi var da var yani!" Aynı zamanla yerden doğruldum. Gerçekten de kaç kardeşlerdi merak ediyordum.
Gözlerine çok bakmamaya çalışıyordum. Merak ettiğimi düşünsün istemediğim için bir elimle üzerimi silkelemeye başladım. "Aslında çok aham şaham da değiliz. Sadece altı kardeşiz! En büyük olanımız toygar abim." Dedi, aralarında en büyük olanı salonun ortasında beni azarlayan çocuk olmalıydı. Hani beraber eve geldiğimiz sirke suratlı paşa var ya o işte.
"Tuğrul abim, tolga, tuna ve ışılay! Ha bide ben timur! Bu kadarız işte.." Sonra bana doğru gelmeye başladı, önüme geldiğinde durdu ve elini bana doğru uzattı. "Dün biraz saçma başlamış olabiliriz ama bu günümüz de var.. Ben timur.. " Ellerimi havaya doğru hayır anlamında kaldırdım ve elini tutmadım. "Yeni bir satıra başlamıyoruz.. O yüzden nasıl başladığımıza takılma bence.. Baban nerde?" Diye sordum.. Dün yaşadığım karmakarışıklığın canımı sıkmadığını biliyordum. Hayatım böyleydi benim! İki serseriyle dalaştım diye oturup ağlayacak halim yoktu. Hala yaşıyorum diye kendime şanslıymışım muamelesi gören ben'e gayet normaldi bunlar.
Timur elini tutmadığım için bozulmamıştı. Hatta bunu beklediğini belli eden bakışlarını görmüştüm. Elini ensesine attı sanki söyleyeceği şey yüzünden mahçup hissediyormuş gibi "Seni izlerken söylemeyi unuttum. Onlar seni kahvaltıya çağırıyorlardı.. Hadi hemen gidelim." Dedi, hızlı hızlı ve arkasını döndü. Soru sormuyor haber veriyordu! İşim olmasa gitmezdim ama işim vardı. Timur'un arkasından bende içeriye doğru ilerledim. Tunç beye sormam gereken sorular vardı. O yüzden istemesem de gitmeliydim!
Timur salondan ayrılıp koridorda ilerlemeye devam ediyordu bende arkasından onu takip ediyordum. Yine kalbim hızlı atmaya başladığını hissediyordum. Bu bana dün hissettiğim boğulmuşluğu yeniden yaşayacağım korkusunu vermeye başladı. Koridorun sağından dönen Timur bir odaya girdi. Muhtemelen mutfaktı çünkü girdiği odadan sesler geliyordu. Anlaşılan herkes oradaydı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOKAĞIN KIZI |gerçekailem|
Tiểu Thuyết Chung"Benim annem de babam da olamaz! Ben, ben sadece sokağın kızıyım..." Başka bir klasiğe hoş geldin..