Bir kitapta okumuştum 'Aşk bir uçurumun kıyısında gözü kapalı yürümektir." diye. Asla tatmadığım bir duygu nasıl olurda bu şekilde anlatılır? diye düşünmeden edememiştim fakat bu cümle durup dururken birden beynimin bir köşe bucağında kendini hatırlattığında elimdeki toz beziyle annemin antika vazolarından birini silmek ile meşguldüm.
Arka planda çalan müzikten mi etkilenmiştim bilmiyorum ama bu kitap cümlesi aklımın gölgelerinden güneşli kenarlara sızdığında tam olarak müziğin o önemli nakaratı çalıyordu. Lakin nakaratlar benim bir kulağımdan girip ötekinden çıkıyordu çünkü benim aşk denilen o duygunun varlığına inancım yoktu. Benim için aşk sadece kitaplarda olan ve insan beyni ile bulunmuş bir icattan farksız değildi.
Dış kapının hızla açılıp kapanması aklımdaki düşünceleri bir bir toz ederken annemin salona giren bedenine baktım. "Gündemde çok dedi yok sanırım erken geldiğine göre?" diyerek yarı alay yarı soru işaretiyle konuştum. Annem 1 saat önce evden çıkıp komşuya kahve içmeye gitmişti ve ne gariptir ki 3-4 saatte gittiği yerden anca gelen annem 1 saatte evin yolunu tutmuştu.
Çıkarttığı paltosunu koltuğun başına gayri ihtiyari atıp, yüzündeki memnuniyetsiz bakışla beni süzdü ve göz devirdi. "Aman kızım, dalga geçmesene annenle."
"Ne bileyim bu aralar komşuya bir gidiyorsun gelişini cam kenarlarında bekliyorum."
Koltuğa oturup başörtüsünü çıkardı. Ardından soluklanır soluklanmaz "O mendebur suratlı Hafize geldi de ondan.." diye homurdandığında anlamıştım neden geldiğini.
Annem ve Hafize abla hiç anlaşamayan karşı komşulardı. Bir türlü yıldızları barışmıyor ve her defasında mekan zaman fark etmeksizin laf sokma sanatı eşliğinde karşılıklı didişiyorlardı.
"Sen genelde mekanın sahibi kim belli olsun diye inadına binerdin o gitmeden gitmezdin. Noldu da ondan evvel eve döndün?" diyerek kaş göz yaptım hala elimde tuttuğum vazoyu ovalarken.
Ofladı "Ben o kalkmadan kalkmaz onun o ak düşmüş saçlarını kavrayıp kafasını kel bırakmasını da bilirdim ama o dua etsin imamın annesi Zübeyde Hanım vardı."
Memnuniyetsizliği suratını buruşturmasından belli olurken gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Kesin Zübeyde Hanım'a ayıp olmasın diye ikisi de sesini çıkaramamış için için gözleriyle birbirlerini yediklerine adım kadar emindim. Bu konunun üzerinde durmayıp "Neyse sağlık olsun." diyerek konunun üzerini kapattım.
Annem kısa bir sessizliğin ardından bir şeyi hatırlamışçasına bana baktığında ona döndüm. "Sahi bak söylemeyi unuttum." diyerek söze girdiğinde meraklı meraklı elimdeki vazoyu bırakarak yanına iliştim ve koltuğun boş yamacına bedenimi bıraktım. "Hayrola?"
"Teyzen, Gülbahar'a söyle de işi yoksa bize bir uğrasın dedi."
"Allah Allah, nolmuş ki?"
Eliyle boşver der gibi sallarken çenesini açmaktan da çekinmedi. "Ay ne olsun Hilal yine Hasan'ı kızdırmış sonra bunlar kavgaya tutuşmuşlar Hasan'da bizim deli kıza ceza vermiş o da ne yapsın yanında cezasına ortak amele arıyor garibim." diye umursamazca konuştuğunda elim alnıma gitti "Ve o amele de benim öyle mi?" diye sinirlenmemek için kendimi zor tutuyordum. Annemin umursamazlığına ayrı gıcık olmuştum fakat asıl yapmak istediğim annemin yapamadığı saç baş yolma hayalini Hilal'in üzerinde deneme fikriydi.
"Çekeceksin artık."
"Ben niye çekiyorum ya!" diye çığırdığımda annem kafasını benden uzaklaştırıp kaşlarını çattı. "Bağırma kız cingan gibi kulağımın dibinde. Oh olsun size, zaten geçen günkü araba mevzusunda ceza almamıştın iyi oldu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACA KUŞUN RIHTIMI
Roman d'amourMahalle kurgusudur. 34 yaşında cezaevinden yeni çıkmış Koray ve 24 yaşında naif bir kız olan Gülbahar'ın imkansız aşkı. UYARI; Kitap cinsellik içermektedir.