|14| Birleşen Geceler

23 5 0
                                    


Avuç içimde oluşmuş iz canımı yakıyordu. Güneş tam tepeden bir kaç dakika önce hareket etmiş, kafamızı yakarken ellerimizde dolu poşetlerle otogara doğru gidiyorduk. Aphelios, tasmasız bir şekilde itaatimle beraber bizimle yürüyordu. Yugyeom hiç sızlanmıyordu çünkü o aramızdaki en güçlü kişiydi. Elindeki altı poşeti rahatlıkla taşıyordu. Benimde kaslarım vardı ama onun kadar kas torbası değildim. Hele en hafifimiz olan Yoongi, elindeki üç poşetle bile söyleniyordu.

"Niye bu kadar şey aldın ki, bitmez bunlar ziyan olur." Dediğinde göz devirdim. Hepsinin yeneceğini, işe yarayacağını biliyordum. Sonuçta orada dört gece, beş gün kalacaktık.

"Sus Yoongi." Dediğimde ofladı.

En sonunda otogara geldiğimizde etrafı süzdüm. Köşedeki uzun ve geniş otobüsün önündeydi herkes. I.N ve Jisoo bizi görür görmez koşa koşa yanımıza gelmişlerdi fakat sadece Aphelios içindi; zaten Aphelios'da onlarla oynamaya epey meraklıydı. Fakat bu merak en çok Taehyung'aydı. Onu görür görmez herkesi boşvermiş, ona doğru koşup üstüne atlamıştı. Aphelios'un gerçekten iyi bir hafızası vardı. Daha önce onu seven kişileri, özellikle fazla ilgi gösteren kişileri asla unutmuyordu.

Hyunjin, Yuqi ve Chittaphon yanımıza gelip poşetleri taşımakta yardım ettiler. Bütün poşetleri bagaja yerleştirdikten sonra hiçbirimizin bavul almadığını fark ettim. Sadece bazı kişilerde bir değilde iki sırt çantası vardı.

Biz gelir gelmez hemen şoför otobüsteki yerini almıştı. Herkeste koltuklara dağılmıştı. Tabii ki Yoongi ile oturacaktım. Cam kenarını kaptığımda yanıma çöküp omzunu omzuma vurdu. Aphelios Taehyung'la beraber otobüse bindiğinde beni görmeden yanımdan geçti. Cidden, sevdiği birilerini görünce beni unutmakta üstüne yoktu. Sevgiyi ve ilgiyi çok seven, hatta aşık olan bir köpekti. Sokakta gördüğü insanlara sürekli kendini sevdirmek istiyordu.

Bakışlarım arka tarafa döndüğünde, Taehyung'la göz göze geldim. Dudağındaki piercing yoktu; çıkarmıştı. Dudakları uykudan yeni uyandığını belli edercesine kırmızı ve dolgundu. Oysaki saat öğlen dörttü. Ayrıca sarı saçlarını yeniden koyu kahverengiye boyatmıştı; neden böyle yapmıştı bilmiyordum fakat çok yakışıyordu. Ona her şey yakışıyordu. Şu anki saç rengi siyaha biraz daha yakındı ve, pekala, gerçekten fazla güzel gözüküyordu. Bakışları normaldi, her zamanki gibiydi. Gözleri siyaha boyanmış saçlarımda gezindi birkaç saniye ve ben daha fazla bakamayıp döndüm önüme. Ona bakmak işkenceden farksızdı. İnsanın gidip yanına oturası, kolları arasına alıp kokusunu hissedesi geliyordu. Eh, benim böyle bir şansım yoktu.

Yaklaşık iki-üç saatlik bir yol sonrasında varmıştık dağa. Ağaçlarla kaplıydı etrafımız. Birçok yerde kulübe vardı. Hatta gülüşen insanları bile görmüştük buraya çıkarken. Bizim bulunacağımız kulübenin aşağısında bile iki-üç tane kulübe vardı. Gerçekten, huzur dolu bir yerdi. Bizim kalacağımız Kulübe üç katlıydı. Büyük bir verandası vardı. çokça penceresi de vardı. Eminim ki buranın manzarası eşsizdi.

Eve girdiğimizde herkes sanki yolu yürüyerek gelmiş gibi kendilerini koltuklara atmıştı. L şeklinde koyu kahverengi bir koltuk, ikili ve üçlü, tekli iki koltuk daha vardı. Burası cidden büyük ve fazla kişiden oluşan bir ailenin yaşaması için tasarlanmış gibiydi. Epey büyüktü. Girişi direkt koca bir salondu. Sağ tarafta büyük mutfağa açılan bir kapı vardı. Sol tarafta ise üst kata çıkan merdivenler. Tavanı pek yüksek değildi fakat asla boğucu da değildi.

"Evet, ilk önce odalarda kimlerin kalacağına karar vereceğiz. Daha sonra akşam yemeği yedikten sonrada uyuruz; bugünü böyle geçirelim ki yarın enerjik olalım." Chittaphon bütün neşesini saça saça konuştuğunda hepimiz onayladık onu. Gözüm etrafı tarayıp koltuğa otururken, Aphelios'un merakla her yeri kokladığını, hatta yukarı doğru çıktığını gördüm.

505Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin