Selamünaleyküm millet,
Konuşacak çok şey var ama sizi bekletmeden bölüme almak istiyorum. Lakin bölüm sonunda sizleri mutlaka bekliyor olacağım.
Evet ,geçen bölüm kaldığımız yerden devam ediyoruz. Hatırlamıyorsanız,ki bu çok doğal altıncı bölümün son kısımlarını tekrar okuyarak başlayabilirsiniz.
Tercih sizin.
Bu bölümüde; güzelliği ve ilgisi ile yolumu güzelleştiren ve en büyük motive kaynağım olan, canım arkadaşım @erdemsemanur'a ithaf ediyorum.
Başlamadan önce yıldızı parlattık mı?
O halde sahne sizin... 😝
💚
Bekçi abiyle geçen ay boyasını tazelediğimiz beyaz parmaklıklı kapıyı aralarken, o tanıdık ürperti yine her zaman ki gibi etrafımı çepeçevre sarmıştı. Yadırgamayalı uzun zaman olmuştu. Hem asırlar, hem de su gibi akmış çok uzun bir zaman dilimi. Öyle ki artık yılların nasıl geçtiğini kestiremiyordum. Hepsi apayrı bölümlere ayrılmıştı yine de hespinin bir ortak paydası vardı.'Babam yoktu ,sesi yoktu,kokusu yoktu.'
Belki de bu yüzden geçen yıllar birbirinden farksız geliyordu. Oysa her geçen yılda biraz daha büyümüş ,olgunlaşmış ,çocukluğun izlerinden arınmıştım. Ama ruhum bedenin tüm ısrarlarına, değişimlerine rağmen aynı kalmakta kararlıydı. Bu, şu noktaya kadar böyle gelmişti nitekim böyle de gidecekti. Yine de alışmak demeyeceğim ama kabulleniyordunuz. Bunun verdiği bir sakinlik ,sessizlik ekleniyordu hayatınıza. Allah emanetini yani size verdiği canı vakti gelince yanına istiyordu. Biz de onlara katılacağamız günleri sayıyor,o günlere varmak için yaşam denilen yolculukta ilerliyorduk. Her gün bir adım daha yol katediyorduk.
Düşünceler beynine girdap gibi dolanmışken her bir adımda babama ,ölüme yaklaştığım gibi bir adım daha yaklaşıyordum. Bir gülümseme sardı dudaklarımı, beyaz musalla taşında ki isme değince gözlerim.Ve durdum. Burada bulunurken var ettiğim her gülümseme için gözyaşı dökmek istiyordum. Herkesten ayrı bir köşede olan babamın yanına oturdum. Kuru toprakta bağdaş kurup ,çantamı bir köşeye bırakınca koluma asmış olduğum siyah kapüşonluya değdi bakışlarım.
Efkan Ağa'nın verdiği kapüşonlu.
Dudaklarımda ki gülümseme istemsizce büyüdü. O sırada farkettim üşüdüğümü,elime alıp incelediğim kapüşonluyu üstümde duran koyu kahve trikonun üzerine geçirirken ,onun kokusunu daha net solumuştum. Fermuarı çekerken elimi yakasına götürüp,daha fazla koklama dürtümü farkedince fermuarı yarıda bırakarak ellerimi hızla çektim. Kaşlarım çatıldı, saçmalıyordum.
Silkelenerek çantamın içinde ki Yasin'i çıkarıp okumaya başladım,arada gözlerim dalarken ezberimden okuyordum. Bitince ellerimi yüzüme sürüp ,Yasin'i mermer taşın bir köşesine bıraktım.
Daha sonra kolumu, hemen zeminde oturduğum için beyaz mermere yasladım ve başımı dirseğimin altına yasladım. Oturduğum toprakta soğuktu ama bana en iyi hissettiren pozisyon buydu. Sanki babam küçük Sırma'yı sarmaladığı gibi beni de sarmalıyor gibi hissederdim. Dudaklarımda ki gülümseme buruk,kırık, anlamsız bir şekle büründü. Boşta ki kolumu birşeye sarmak istercesine çantamı kucağıma çektim ve o deri parçasına sarıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOYUNDA Kİ URGAN
General FictionBir Rıha'nın her karış toprağı,ailesi bir de yıllardır sevdiği kadına ömür olmak için nefes alan, toplumun yıllardır süre gelen töre adı altında hukuk dedikleri sistemin akıl almaz kurallarını ortadan kaldırmaya çalışan ve kendine yaşam sebebi olara...