Bazı yaralar vardır, derin yaralar...
Yara açmak kolaydır. Eline bir iğne alsan bile yara açabilirsin. Fakat o yaraları kapatmak vardır ki dünyanın en zor işidir. Kimsesizler ilk zamanlarda zorlanır ama bir süre sonra önemsemezler. Hatta yaraları onların yoldaşları olur. Arkadaşı olanlar için durum daha kolaydır. Biraz sevgidir yaranın tedavisi. Eğer sevgi varsa yara da neymiş ki? Sonuçta daha güzel bir şeye sahibizdir, arkadaşa. Ama yaraları sadece insan kendisi ya da arkadaşı saracak diye bir kural yoktur. Birinin yarası varsa ve biri bunu görmüşse gören kişi de sarabilir. Arkadaş olmasalar bile.
"Neden sustunuz? Bir soru sordum, değil mi?" Onların karşında tuhaf durduğumu biliyordum. Pijamalarım, dağınık saçlarım ve değişken duygularla farklı bir gün geçiriyordum ama burada benden bir şeyler gizleniyordu. "Hiçbir şey." Gözlerimi devirdim. "Günel, yalan söylerken gözlerini yere eğiyorsun, kulakların hafiften kızarıyor. Ellerini nereye koyacağını bilemiyorsun ve parmaklarınla oynuyorsun. Sağ ayağınla parmak ucuna kalkarsın. Dürüst ol." Gözlerimiz buluştu ama bir şey demedi. "Bir şey yok Asya. Git ve dinlen. Kötü bir gün geçirdin zaten." Sergen'e döndüm. "Dinlenmek istemiyorum. Hem ne saklıyorsu-" Yere bir damla kan düştü. Yavaş adımlarla ilerledim. Omuzlarına aldığı ceketi ittirdim ve ceket düştü. Kolundaki yara şimdi ortadaydı işte. "Yaralanmışsın. Nereye gittiniz siz?" Pars ofladı. "Sen iyi misin?" Başımla onayladım. "Sergen koluna baktın mı? Sonuçta ilk yardım çantan var." Yaptığım imayı anladı ama sadece yanımdan geçmekle yetindi. "Bakmayı da düşünmüyor." Pars arkasından bakarken iç çekti. "Kendini düşünmüyor." Sergen'in peşinden bende ilerledim. Odasına çıktığında banyoya yöneldim ve ilk yardım çantasını aldım. Sergen'in odasına yöneldim. Kapıyı çalma zahmeti göstermeden içeriye daldım. Sergen yatakta oturmuştu. Üstünde tişörtü yoktu. Bir anlık refleksle bağırdım. "Ne bağırıyorsun be?!" Sergen'e döndüğümde garipçe baktım. "Acaba neden?" Ya sabır temalı bakışından mahrum bırakmadı bizi beyefendi. "Odama kapıyı çalmadan dalan sensin." Göz devirdim ve ona doğru ilerledim. "Neyse ne, yarana bakıp gideceğim." Sergen burnundan güldü. "Doktor musun sen?"
"Neden?"
"Yarama bakacakmışsın ya..."
"Sen doktor muydun?"
"Ne?"
"Sen, doktor muydun? Yarama bakarken." Bir süre afalladı. En sonunda ise tebessüm etti. "Bak o zaman." Hemen yanına çöktüm. Kolunda kesik vardı, cam kesiği. "Camdan falan mı atladın? Bu halin ne?" Benim alay edercesine söylediğim şeye çok ciddi bir cevap vermişti. "Evet." Yüzüne birkaç saniye baktım. "Ciddi misin?" Ciddiydi. "Tamam o zaman..." Yaraya döndüm. "Yarayı temizledin mi?" Başıyla onayladı. Bir şey demedim. Yaranın etrafına tentürdiyot sürdüm. "Bu iş beni aşar. Hastaneye gidiyoruz. Kalk." Ayağa kalktı ve üstüne bir şey geçirdi. "Sen git ve dinlen. Ben hallederim." Şüpheci bir şekilde süzdüm onu. "Emin misin?" Klasik ya sabır temalı bakışından eksik etmedi bizi ve "Eminim. Şimdi doğru odana." dedi. "O yara sarılacak." Burnundan güldü. "Bu yara zaten sarılır. Sarılamayacak yaralardan değil." Hafifçe tebessüm ettim. Odadan çıkıp aşağıya indim. Jessica salonda oturmuş, sadece karışına bakıyordu. Pars ise dışardaydı. "Bir sorun mu var?" Jessica hafifçe kafasını kaldırdı "Bildiğin şeyler." Yanına oturdum. Biraz onu incelediğimde bugün daha farklı, daha masum göründüğünü fark ettim. Hiç suikastçı gibi görünmüyordu. Üstünde boğazlı, kirli beyaz bir kazak ve aynı renk süveter vardı. Altında ise siyah, kot pantolon vardı. Saçlarını açık bırakmıştı. "Ben Pars'a bakayım." Ayağa kalktığımda hiçbir tepki vermedi. Hızlıca kabanımı aldıktan sonra dışarıya çıktım.
"Bu havada evde durmalısın Savcı." Daha evden yeni çıkmıştım ve bir kere bile dönüp bakmamıştı. "Ben olduğumu nasıl anladın?" Elindeki sigarasını söndürdü ve yeni bir tane çıkardı. "Çünkü bu evdeki herkes ne yaptığımı ve beni rahatsız etmemeleri gerektiğini bilir." Tek kaşımı kaldırdım. "Günel de olabilirdim." Bana doğru döndü. Arkasındaki korkuluğa yaslandı. "Ama değilsin Savcı." Yanına gittim ve bende yaslandım. "Bu soğukta ne işin var burada?" Sigarasını yakmaktan vazgeçti. "Düşünüyorum." Ellerimi cebime soktum. "İçerde, sıcak bir ortamda da düşünebilirsin." Yağmur başlamıştı. "Böyle düşünmek daha iyi. Neden biliyor musun?" Vücudunu bana döndürdü. "Sıcak seni iyi ve güzele iter ama soğuk seni canlı tutar. Aynı kötü düşünceler ve anılar gibi. Onlarla yüzleşmeyi ancak soğuk ortamda yapabilirsin. Sıcak ortamda olmaz." Gerçekten çok mantıklıydı. "Anladım..." Olduğu yerde dikleşti. "Hadi Savcı, üşüyeceksin. Gir içeri." İttirmesine karşılık inatla durmaya devam ettim. "Belki de benimde yüzleşmem gereken şeyler vardır Pars?" İç çekti. "Şimdi değil Savcı. Zamanı gelince." Diretmedim ve içeriye girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM OYUNU - 1
Action"Bazen kalbimin tam ortasında bir bıçak hissediyorum: İhanetin bıçağı. Burada kimseye güvenemezsiniz. Babanıza bile..." Ben kim miyim? Herkesin dilinden düşüremediği savcı, Güngör Holding'in tek varisi, Babasının başarısı, Kahve Şekeri, Asya Güngör'...