Koridora adımımı atar atmaz kalabalık beni karşıldı. Görünen o ki askerlere ulaşım sağlanmıştı.Yaralılarım iniltileri, hemşirelerin koşuşturmacası ve doktorların aceleci sesleri arasında kayboluyordum. Herkes gibi ben de görevimi biliyordum: Hayatta tutabildiğim kadar insan tutmak.
İlk durağım ameliyathaneye giden sedyelerden biriydi. Üzerinde genç bir asker vardı. Bacağı neredeye parçalanmış durumdaydı. Gözlerindeki korkuyu görmezden gelemedim. Elini tutup hafifçe sıktım.
"Her şey yoluna girecek" dedim sesimi olduğunca sakin tutarak. Asker bana kısa bir bakış attı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu ama hiçbir şey söylemedi.
Onu ameliyathaneye teslim edip hazırladıktan sonra bir sonraki hastaya koştum. Yaralanmalar hep aynı gözüküyordu ama her birinin ardında başka hikayeler yatıyordu.
Bir ara koridorda kısa bir mola verdim. Ellerim titriyordu. Önümde duran metal tepsiye bakarak iç çektim. Tam o sırada kapıdan içeri yeni bir grup yaralı taşındı.
Hemen kalkıp ilgilenmeye başladım.
...
Hastaneden çıktığımda hava epey kararmıştı. Saatin kaç olduğundan emin olmasam da 9-10 civarı olduğunu tahmin edebiliyordum.
Eve tek dönüyorum çünkü Esma bugün cepheye yardıma gitti. Babamın olduğu yere. Bu yüzden bi hayli rahatlamış hissediyordum. Babam Esma'ya, Esma da babama emanetti.
Yorgunluğun verdiği yavaşlıkla eve yürümeye başladım. Ayakta duracak enerjim de isteğim de kalmamıştı. Eve gidip bir an önce uyumak istiyordum.
Yarın daha yoğun bir gün olacağından şüphem yoktu.
Sessizlik ve karanlığı geçerek sonunda eve vardım. Kapıyı çalıp merdivene oturdum. Bir dakika bile ayakta duracak halim yoktu.
Biraz sonra kapıyı annem açtı. Oturduğumu görünce söylenmeye başladı
"Soğuk taşa ne diye oturuyorsun. Kalk çabuk!"
"Çok yorgunum" annemden destek alarak kalktım ve içeri girdim.
"Firuze her gün bu kadar geç mi geliyorsun sen?" kapının arkasından gelen sese baktığımda Yusuf'un sorgulayıcı bakışları ile karşılaştım.
"Sen niye bu saatte buradasın?"
"Osman Babam her gün gelmemi rica etti"
"İçeri geçsene kapıda niye konuşuyorsunuz" dedi annem endişeli sesiyle.
Pardesümü gelişigüzel astıktan sonra bir şey demeden içeri geçip oturdum.
Arkamdan onlar da gelirken annem oturmuş Yusuf da ayakta kalmayı tercih etmişti.
"Ne o? Sorguya mı çekiyorsun sen beni?"
"Müstakbel karımın neden geç geldiğini öğrenmek benim en doğal hakkım"
"Hemşireyim ya ben Yusuf. Görevlerim ve sorumluluklarım var. Bide senin pek umrunda olmasa da bir savaş var"
"Benimle düzgün konuş" Yusuf dişlerinin arasından konuşurken ellerini yumruk yapmış sıkıyordu.
"Firuze nişanlınla nasıl konuşuyorsun sen? Merak etmiş seni işte. Hem Esma nerede?"
"Anne, yunan, birliğe saldırmış. Çok yaralı var hastane dolup taşıyor. Esma da cepheye gitti"
Annem bir elini kalbine diğer elini karnına götürüp bağırdı
"Osmanım"
"Anne dur lütfen. Merak etme babam gayet iyi. Onun birliği değilmiş. Askerlere yardım ediyor şu an"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
Teen Fiction1919 İzmir İşgalin getirdiği yıkımın ortasında bir Türk kızı ve bir Yunan askeri... Biri, toprağını koruma mücadelesi veren bir halkın sesi; diğeri, zaferin gölgesinde kaybolmuş bir vicdan. ... "Biz düşmanız" dedim kendimi dikleştirip gözlerine kara...