"Acı dünden mi kalır, yarından mı gelir?"
"Sena şener - porselen kalbim"
10 yıl önce...
"Ya yapmaa" dedim Saçlarımı karıştıran iri adama "ya yavrum susar mısın" dedi ciddiyetle saçlarımı örmeye çalışıyordu güya ama karıştırıp çekmekten başka hiç bir şey yapmıyordu en azından bana göre öyleydi "hem söz verdim ben sana gitmeden öğrenicem bu işi" dedi telefonumdan video çekiyordum anı kalması için ama o kadar komikti ki yüz ifadesi dilini dudağına getirmişti kaşları hafif çatık yüzümdeki gülümsemeyle izledim yüzünün her zerresine o kadar aşıktım ki alıp içime katabilseydim şayet hiç düşünmez yapardım bunu "ya sevgilim" dedim ona doğru dönerek ama saçlarımın hala elinde olması biraz kısıtlamıştı bu hareketimi gülümser bi şekilde baktı yüzüme "oh söyle gülümm" dedi uzatarak ona sevgi sözcükleri kullanmam o kadar hoşuna gidiyordu ki bunu belli etmekten hiç çekinmez söylerdi bile ben de bunu bildiğim için daha çok kullanır daha çok aşık olurdum ona iç çektim gözlerine bakarak " aşkım gitmene daha çok var ama yanii" dedim uzatarak elimi kaldırıp çocuk gibi parmak hesabı Yaptım "bak dört ay var daha" parmaklarımı gösterdim "dört" dedim vurgulayarak güldü bu hareketime burnumun ucunu öpüp kollarını belime sardı piknik yapmaya gelmiştik kurtuluşa kocaman gövdesi olan bir ağacın altına serdiğim pikenin üzerinde oturuyorduk o sırtını ağaca yaslamıştı ben de sırtımı ona " ya yavrum tamam daha var ama sayılı gün bu çabuk geçer" dedi durgun bir sesle hiç istemiyordum onunla ayrı kalmayı tamam her gün buluşan bir çift değildik ama haftada bir gün nerde altı ay neredeydi sonuçta onun durgunlaşması beni de durgunlaştırdı bi süre kollarında huzuru yaşadım ikimiz de konuşmadık altı ay önce birisi bana gelip birisine kör kütük aşık olacaksın üstüne asker yareni olacaksın dese gülerdim asker yareni olmaya değil ama kör kütük aşık olmaya baya gülerdim çünkü aşkın var olma olasılığı çok düşüktü benim için inanmazdım ki ben aşka ta ki bir eylül sabahı hiç unutmuyorum bi iş görüşmesine gitmiştim üzerimde özenle giydiğim pembe çiçekli elbisem vardı saat dokuzu biraz geçiyordu her anı o kadar hafızama kazınmıştı ki o gün iş görüşmesi olumlu gelişmişti Hüseyin bey yani patronumla gülümseyerek el sıkıştık odası mağazanın alt katındaydı "ilerde çok iyi yerlere gelecek bi kızsın eminim işi de hemen öğreneceksin" dedi Hüseyin bey yolu gösterirken "teşekkür ederim ben de öyle düşünüyorum" dedim büyük bir özgüvenle merdivenlerin önüne geldiğimizde "ah bak bu arkadaş da ali reva o da senin gibi ilerde eminim benim bile yerime geçer" dedi babacan bi tavırla gülerek ama benim gözlerim merdivenlerden inen adamdaydı muhtemelen benimle yanı yaşlardaydı ama o kadar iri yapılı biriydi ki yanımıza geldiğinde yanında küçücük kalmıştım "hayırlı olsun" dedi gülümseyerek elini uzattı "ali reva" dedi ellerim buz tutmuştu sanki o an yavaşça elini tuttum gülümseyerek "mahu" dedim
Günümüz..
Hayat bu güne kadar çok şey almıştı benden ama en ağırı da o olmuştu o kadar çok şey yaşamıştım ki hepsine buna da şükür diyerek bir sınav deyip geçmiştim ama ilk kez bi şeye bu kadar yenilmiştim o da karşımda duran adamdı yüzüne baktım bi süre cevap vermeden kaşları o kadar çatılmıştı ki yüzü çok değişmişti en son gördüğüm adamla karşımda ki adamın arasında dağlar kadar fark vardı eğer geride onun için atan bir kalp bıraksaydı kalp krizinden ölebilirdim sanki az önce ölümle burun buruna gelen ben değilmiş gibiydim her şey uçup gitmiş olayın şaşkınlığı vardı üzerimde "mahu" dedi tekrardan "iyi misin?" dedi bana doğru bir adım attı ama engel olamadığım bir şekilde kendimi geri çektim bu hareketim onu o kadar dumura uğrattı ki yüzünden belliydi zor bela bulduğum sesimle "iyiyim" dedim dedim ama boğazımda dikenli teller varmış gibi batıyordu ellerim boynuma gitti bi anda o kadar acıyordu ki içim içime kanıyordu sanki onun akıner diye seslendiği adam önümde diz çöktü "öğretmen hanım" dedi temkinli bir sesle "iyi misiniz?" diye aynı soruyu sordu kafamı olumsuz anlamda salladım "nefes" dedim ağlamaya başlayarak "nefes" dedim tekrardan boğazımda dikenler büyüyerek daha çok battı içime daha çok kanattı o da yanıma yaklaştı bu sefer neydi bu hareketleri panik olmuş gibiydi "mahu bana bak" dedi elini yüzüme yaklaştırarak kendimi daha çok çektim akıner dediği adam "mahu hanım" dedi temkinli bi şekilde kolumu tutmak için uzandı duvara sırtım değmeye başlamıştı ne oluyordu bana nefes alamıyordum artık "mahu" diyen tanıdık bi ses duydum ellerim boğazımdaydı Kutay elinde silahıyla beni gördüğüne mi yoksa o anki halime mi bu kadar şaşırmıştı anlamadım bi anda yanıma geldi akınerin yerine geçti ellerini koluma koydu "iyi misin ses ver hadi bana" dedi gözlerim o kadar dolmuştu ki onu bulanık görüyordum "nefes" dedim ellerim boynuma gitti "tamam tamam gel hadi tutun bana çıkalım nefes al iyisin" dedi kolumdan kaldırdı önce bi eli kolumda öbür eli de sırtımda dışarı çıkarttı havayı içme çektim önce ciğerlerime temiz hava değil de barut kokusu doldu merdivenlere çöktüm bi anda kutay da benimle beraber çöktü ağlıyordum ama boğazımdaki dikenler sanki solmaya başlamıştı "iyisin dimi" dedi tekrar kafa salladım bi süre yüzüme baktı "benim içeri bakmam lazım tamam mi korkma bekle burada beni" dedi yanıma bi şişe su bırakırken gözlerim endişeyle açıldı "birileri" dedim kekeleyerek "kutay birileri gelirse ben, ben gitme" dedim korkuyordum "korkma içeri gitmem gerekli yanına birisini göndericem tamam mi" dedi gözlerimin içine bakarak kafa salladım sadece elimden başka bir şey gelmeyerek ayağa kalktı bi süre üzerimde gezindi bakışları sonra da arkasını dönüp okula girdi köy o kadar sessizdi ki sadece içerdeki askerlerin sesleri vardı o kadar kötüydüm ki halim eminim çok berbattı ne olmuştu nasıl olmuştu neden olmuştu gibi gibi binlerce soru vardı kafamı dizlerime yasladım ağır gelmişti bilinmezler en çok da o neden buradaydı. nefeslenmem gerekti bunları düşünmemem lazımdı en azından şuan değil bu günün geleceğini biliyorduk zaten ama.. Aması vardı işte ben bu günün gelecek olmasını beklemeyi bırakalı yıllar olmuştu ve o her şey bitmişken en saçma anda karşıma çıkmıştı içerden birileri dışarı çıktı kafamı kaldırdığımda akıner dediği asker ve o vardı ali reva kara yıllarca unuttum dediğim her anda bi şekilde aklıma gelen adam ali reva kara soyadı gibi hayatımdaki ışıkları da kendiyle beraber götürüp beni karanlıkları içinde bırakan adamdı "komutanım çocuklar diğer timle beraber hastaneye götürülmek üzere yola çıktılar" dedi akınerin dediğine sadece kafa sallamakla yetindi gözleri üzerimdeydi hissediyordum ama benim ona bakmaya cesaretim varmıydı tabi ki vardı saçmalamayı bırak artık mahu dedim kendime on dokuz yaşında ki o kız değildim ben artık çok çamurlu sular akmıştı üstümüzden kafamı kaldırdım önce okulun bahçesine baktım akıner ona bi kaç bilgi daha veriyordu gözlerimi onlara çevirdim ve evet beni her konuda yanıltmadığı gibi bu konuda da yanıltmamıştı şuan halim nasıldı en ufak bir fikrim dahi yok ama önce yüzümde gezindi gözleri sonra bedenimde kaşlarım istemsiz çatıldı konuşmaya devam eden akıneri umursamadan yanıma adımladı her adımı kalbime balyozlar vurdu sanki acıtmadı ama teklemesine sebep oldu bu süre o kadar uzun geldi ki sanki benden çaldığı on yıl gibi adımları önümde durduğunda kafamı kaldırmak zorunda kaldım elini cebine soktu önce bi mendil çıkarttı ve hiç ummadığım bi şey yaparak önümde diz çöktü yanımda duran kapağı hiç açılmamış suyu aldı yavaşça kapağını açtı kaşları benimkiler gibi çatıktı elindeki mendile biraz su döktü fazlasını sıkıp gözlerini dudağıma çevirdi ne yapmak istediğini anlamamıştım ağzımı açıp ne yaptığını soracaktım ki elindeki mendili dudağımın kenarına sürdü "hiii" dedim acıyla mendili tutan elinin boğumları elini sıkmaktan beyazlaşmaya başlamıştı "yaran" diye açıkladı "mikrop kapmasın" diye devam etti oysa ki benim yaram çoktan mikrop kapmıştı tam on yıl önce ellerim dudağıma gitti acıyla yüzümü buruşturdum tekrar, dokununca hissetmemiştim acısını "dokunma kanıyor" dedi kanaması durmuş olan yaraya dokunduğum için tekrar kanamaya başlamıştı ağzımın ortasına o kadar güçlü vurmuştu ki piç kurusu dudağımın halini düşünemiyordum muhtemelen yüzümde morarma da olacaktı "kanaması çok oldu duralı" dedim elindeki mendili alıp dudağıma bastırdım "ne işin var burada?" diye sordu "hiç havası güzel oluyormuş buraların bi gelip bakıyım dedim" diye cevap verdim "mahu" diye adımı tekrar etti biraz geriye çekilip ayağa kalktım "öğretmen olarak buraya atandım" dedim kısaca bu sefer alttan bakan oydu kafasını aşşağı eğip ellerini birbirine sürttü sonra da ayağa kalktı gergin duruyordu baya "akıner" diye bağırdı içeri giden askere "buyurun komutanım" diye çıktı akıner "toplanın karargâha gidiyoruz" dedi "sen de" diyerek bana döndü "beni takip et" diye emir verdi evet bana emir verdi "anlamadım" dedim tek kaşım istemsiz kalkmıştı "anlaşılmayacak bi durum yok bizimle karargâha geleceksin" diye konuştu "bana emir verme senin emir erin değilim ben" dedim sert bi sesle bu dediğimle adımları durmuş yönünü bana çevirmişti timden bi kaç kişi askeri araca doğru yürümeye başlamıştı "emir vermedim yapman gereken şeyi söyledim" dedi bu sefer de "hadi ya" dedim aynı sinir barındıran sesimle tam bir şey daha söylemek için ağzını açmıştı ki kutay yanıma geldi "iyisin dimi?" diye sordu elini koluma koyarak kafamı kaldırıp yüzüne baktım "evet teşekkür ederim verdiğin numara olmasa belki de" cümleme devam edemedim çünkü "o numara olmasa bile bulurduk" diye sözümü kesti ali reva "evet cesedimi" dedim imalı bi şekilde gülerek "hadi gidelim düşünme şimdi bunları" dedi kutay haklıydı düşünüce o kadar çok şeyim vardı ki bu hiç bir şeydi askeri arabanın içine bindiğimde kimseden ses çıkmamıştı sessiz bi şekilde yola koyulmuştuk tam karşımda oturuyordu elleri silahındaydı ama gözleri yerdeydi ve o kadar düşünceliydi ki bu surat ifadesini onda daha önce görmemiş olsam sert bi ifade takındı sanabilirdim araç dağ yolunda sarsılarak ilerledi bi süre sonra da düz yola çıktı bu sefer benim gözlerim yerdeydi onunkileri ise benim üzerimde ne kadar süre daha ilerledik bilmiyorum dalmışım ama aracın sarsılarak durmasından geldiğimizi anladım kapı tarafında oturan asker kapıyı açtı ve herkes sırayla indi o yerinden dahi kımıldamadı kemerimi çözüp ben de indim askerlerin yanına arkamdan da o indi "herkes yapması gerekeni biliyor üzerinizdekileri çıkartıp Hamit albayın odasına gelin" gözleri bana döndü "öğretmen hanım da benimle beraber revire geliyor" dedi bu daha çok time değil de bana söylediği bi şeydi bu dediğine bişey demedim kafasıyla binayı işaret etti "hadi gel benimle" dedi düz bi sesle onu takip ettim belki önce bir lavaboya girip yüzüme bakabilirdim koca adımları ve en son gördüğüm adamdan kat ve kat büyük bedeniyle bi iki adım ilerimdeydi binadan içeri girdiğimizde onu gören askerler tek tek selam verip saygılarını belli ediyorlardı koridorun sonundan sağa dönüp yavaşladı kafasını bana çevirdi "gel hadi ebru sana bi baksın" dedi kapısı kapalı odayı göstererek revir yazısının altına ebru yılmaz yazıyordu kapıyı çaldı önce sonra da açtı beyaz önlüklü bi kadın masada oturmuş evraklara bakıyordu ama kafasını kaldırma gereği bile duymadan "sedyeye geç neyin var" dedi gözleri elindeki kağıtlardayken "sanırım biraz dayak yedim" dedim imalı bi seste hızla gözlerini kağıttan kaldırıp ona baktı ben konuştum ama beni takmadan onunla konuşmaya başladı "ali?" dedi ondaki gözleri bana kaydı "dönmüşsünüz" dedi heyecanlı bi sesle ayağa kalkıp yanıma geldi "gel hadi otur şöyle" dedi ve ben bu gün ilk defa ali revanın güldüğünü gördüm yandan bi şekilde olsa da gülmüştü "geldik diğerleri üstünü değiştirip hamit albayın odasına geçecekler" dedi "iyi bari yaralanan yok" dedi ebru ferahlamış gibi bana döndü "bu arada ben ebru" dedi "ebru yılmaz" diye ekledi güleç hali şaşırtsa da "mahu" dedim soyadımı eklemeden "mahu mu çok güzel ve değişik bi isim anlamı ne" dedi yüzüme pansuman yaparken "ferahlık demek" dedi ali reva kapıya yaslanmış bize bakarken "çok değişik ama güzel bi isim kim koymuş adını" dedi ilgiyle işleri bitmişti arkadaki dolaptan buz çıkartıp yanıma ilerledi "aslında adımı dedem koymuş mah'ın yanına u koydum kızım mah ay demek sen benim ay kızımsın derdı" dedim kırık bi tebessümle çok özlemiştim onu "deden çok ince bi adammış" dedi elindeki buzu bana uzattı "yanağına koy morluğu yayılmasını engeller" moraracağını biliyordum ama ne halde olduğunu görmek istedim "ayna var mı?" dedim elinden buzu alırken "tam arkanda" dedi odanın köşesinde bi lavabo ve ayna vardı sedyeden indim ayaklarım sızlıyordu sanki kilometrelerce koşmuş gibiydim ali revanın gözleri üzerimdeydi ama ona bakmadım yanından geçip lavabonun önünde durdum yüzümü inceledim cildim hassastı o yüzen morluk olacağını biliyordum ama bu kadar çok olacağı aklıma gelmezdi dudağımın patlayan kısmı ve elmacık kemiklerimin altı dağınık bi şekilde mordu aynada harabe halimle göz göze geldim gözlerimin içi kıp kırmızıydı saçlarım dağılmıştı aynada bi sulyet daha belirdi oydu tam gözlerimin içine baktı bi süre çenesi o kadar sert duruyordu ki kaşlarımı çatıp yüz hatlarını inceledim acıyor muydu neydi bu ifade onda daha önce görmediğim bi ifadeydi "gidelim mi?" dedi gözlerini benden çekmeden ona döndüm "ben nereye gelicem ki?" dedim anlamayarak "hamit albay seninlede konuşmak istediğini söyledi" dedi "benimle mi ne alaka" dedim ne konuşabilirdi ki benimle "yanına gidiyoruz zaten gidince kendisine sorarsın" diye yanıtladı revirde çıkıp koridorun girdiğimiz kapının çaprazındaki merdivenlere yürüdü ben de peşinden üst katta iki kapılı bi odaya girdik timin hepsi buradaydı hilal şeklinde koyulmuş bi masa ve karşısında beyaz bi perde vardı tavanda da projeksiyon cihazı vardı masanın baş köşesi ve yanındaki iki koltuk boştu "geç otur hadi" dedi eliyle işaret ettiği koltuğa oturdum o da yanıma oturdu tam burada ne işim var diye soracaktım ki içeri ellilerinde bi adam girmesiyle herkes ayaklanıp hazır ola geçti şaşkın bi şekilde gelen adama döndüm omuzlarında yıldızlara çarptı gözlerim Hamit albaydı sanırım ali reva öyle demişti Hamit albay "rahat Bozoklar" dedi baş köşedeki sandalyeye geçerken herkes yerine oturmuştu gözleri bana döndü "mehaba kızım" dedi babacan bi şekilde az önce ki ses tonuyla alakasız bi sıcaklıklar gülümsedim en azından çalıştım çünkü dudağım bunu kısıtlamıştı "merhaba efendim" dedim saygılı bi şekilde gözleri ali revaya döndü "evet ali durum nedir?" ali reva elindeki dosyaları hamit albayın önüne koydu "komutanım planlanan bi baskındı ama birinin haber uçurduğunu düşünüyoruz" deyip sustu "devam et" dedi hamit albay "kim olabilir" dedi "köyde birisi olduğunu düşünüyoruz çünkü" devam edecekti ki ben tamamladım "biliyorlardı" dedim gözlerim masadayken ve bu o kadar zalimce ki biliyorlardı ve bi çok insanın ölmesin göz yummuşlardı "anlamadım?" dedi hamit albay bana dönen gözleriyle ben de kafamı kaldırıp ona döndüm "biliyorlardı böyle bi saldırı olacağını o kadar biliyorlardı ki saatine kadar hem de" dedim şok bi ifadeyle taşlar oturmaya başlamıştı ali revanın gözleri üzerimdeydi hatta tüm timin gözleri bendeydi "bi kaç aile çocukları okula göndermedi tamam zaten çok bi öğrencim yoktu ama gelen üç çocuk o gün gelmedi gelen çocuklara sorduğumda babaları bu gün göndermek istemediklerini söylemiş köyün hepsi olmasa da belli bir kısmı biliyordu ve bi şekilde köyü boşalttılar geride kalanlar da göz doldurmacaydı yani size kurulan tuzağın yemiydiler" dedim her şey yerine oturmuştu "hatta bu sabah köy çok boş ve sessizdi başta anlamamıştım ama şuan bunları düşününce tüm taşlar yerine oturuyor" diye sonlandırdı konuşmamı gözlerim masadakilere kaydı şaşkın bi şekilde bana bakıyorlardı hamit albay ve ali revaya döndüm hamit albay gülümseyerek bakıyordu "aferin kızım" dedi neden aferini kapmıştım ki şimdi "dikkatli ve zekisin ucunu gördüğün halde tüm taşları sıraladın ve evet" dedi ali revaya dönerek "ben de mahu ya katılıyorum bu bi tuzaktı sivil köy halkının içerisinde terör yanlıları vardı bu düşündüğümüz bi durumdu ama bu kadar içlerine yarıştıkları düşünmedik" dedi kaşlar bi yerden sonra çatıldı "köyden kimleri tanıyorsun" diye sordu "köylülerden kimseyle çok bi konuşmamız olmadı sadece zelişin annesini o da kızının gelişiminin diğer çocuklardan geride olduğu için ben çağırmıştı bu nedenle tanışıp konuşmuştuk" dedim düşünceli bi şekilde "ama" hamit albayın kaşları kalktı "ama?" dedi "muhtar ve oğlu onlarla geldiğim günden tanıştık hatta" dedim boğazımı temizleyip "oğlu biraz sarkıntı birisiydi" dedim ali reva kafasını bana çevirip "nasıl yani?" diye sordu kaşları olduğundan daha çatıktı " ilk gittiğim hafta şehre geldim bi kaç eşya ve ev için malzeme almaya köyde sadece muhtarla muhataplığım olduğu için araba bulmam konusunda yardım istedim o da oğlu yani burağın arabasını alabileceğimi söyledi hatta" kutaya döndüm "kutay üsteğmen de biliyor arabayı çevirmede ve şehir içinde gördü ruhsatına da baktı" dedim tekrardan hamit albaya dönerek "köye döndüğümde eşyaları eve indirip arabayı verecektim ama benden önce gelmiş ayak sesleri duydum kim o dedim ses vermedi bi ki kere daha seslendim en son elimde sopayla içeriye girdim ama vuramadan engelledi dibime girdi ittim ve bi daha evime veya çevreme gelmemesi hakkında minik bi sohbet ettik kendisiyle" diye bitirdim konuşmayı "sana dokundu mu?" dedi ali reva dişlerinin arasından "hayır zaten o günden sonra onu bi kere gördüm yanıma gelmedi ama tuhaf tuhaf bakmayı da kesmedi" dedim gözümü önüne bakışları geldi "nasıl tuhaf" dedi hamit albay kaşları çatılmıştı "sanki" ağırca yutkundum gözlerim masadaydı "yaptıklarım onu bana daha takıntılı yapmış gibi" soluklandım "ya da bilmiyorum" dedim emin olamayarak "sadece emin olduğum tek şey o adamda bir şeylerin olduğu" dedim "kutay şu burak doktoru biraz araştır bakalım ne çıkacak" dedi hamit albay "peki köy" dedim kırık bi sesle "köydekilerin durumu nedir?" diye sordum alacağım cevaptan korkarak hamit albay derin bi nefes aldı "hayatta kalanlar çevre köylere yerleştirilecek ama" deyip sustu " çok fazla hayatta kalan yok kızım dediğin gibi bağız evler boştu ama geriye kalan aileler iki yada üçü sağ kalabilmiş onlar da şans eseri köyü bombalamışlar sağ kalan çocuklar senin yanındakiler ikisinin ailesi sağ hastanede ki kontrolleri sorası ailelerine teslim edildi ama" kaşlarım çatıldı hangisi boynu bükük kalmıştı hangisi ailesiz evsiz kalmıştı "küçük kızın ailesi maalesef şehit düşmüş onu şehirdeki yetimhaneye yerleştirdiler" dedi zelişti küçücük bedeni ne acılara salınmıştı ah küçüğüm gözlerim tekrar dolmaya başladı "peki" diyebildim sadece boğazımı sanki birisi kırk düğüm etmiş gibiydi "istediğin zaman onu görmeye gidebilirsin kızım" dedi şefkatli bi sesle seni anlıyorum acını anlıyorum der gibiydi sesi "peki görev yerim yani ben köy okuluna atandım" dedim merakla köy o haldeyse ben ne yapıncaktım Ankara'ya mı dönecektim "evet evraklarına baktım ilk doğu ataman bu" dedi "evet ilk ama Ankara'ya geri mi gidicem" diye zihnimdeki soruyu sordum hamit albaya "hayır Ankara'ya geri dönmeyeceksin kızım buruda göreve devam edeceksin" dedi önüme bi dosya uzattı ilk sayfasını açtığımda benim bilgilerim vardı içerisinde "burada lojmanda öğretmenimiz emekliye ayrıldı güvenilir birisi atanana kadar bekliycektik ama hazır güvenilir bir öğretmen boştayken bu teklifi sana sunmak istedim" dedi gülümseyerek şaşırmıştım "ama prosedürler" diye devam edecekken "hepsi halledilir sadece senin olayını almak istedim" dedi Ankara'ya dönmek istemiyordum hele ki bu kadar erken hiç istemiyordum "teklifinizi kabul ediyorum ama bütün eşyalarım ve düzenim köyde kaldı ve burada da bi ev kurmam gerekecek bana bi hafta müsaade edebilirseniz eğer" dedim hamit albay "yaşa kızım" dedi gülerek "ev konusunu merak etme lojmanda ki öğretmen evi boş oraya yerleşirsin eşyalarına gelirsek çocuklarla beraber gider alırsınız"diye ricama onay verdi ev konusunda içim rahatlamıştı "şimdi ali seni öğretmen evine götürsün bak bakalım eksiklerin var mı sonraki günlerde de evrak işlerini hallederiz" dedi babacan bi şekilde ayağa kalktım "tamamdır teşekkür ederim" dedim gülümseyerek oda aynı şekilde karşılık verdi ali reva da müsaade isteyip kalktı masadakilere bakmadan kapıyı açıp çıktım o da arkamdan çıktı sessiz bi şekilde kapıya kadar yürüdük "gel" dedi askeriye çıkışına doğru giderken onu takip ettim geçen sefer arabayı park ettiğim otoparka girdik onu gören girişteki askerler selam verdi sadece kafasını salladı konuşmadı çok değişmişti ilk zamanları düşündüm de o mutlu ve gülerek ali reva yerine sürekli sinirli görünen ali reva vardı karşımda gerçi ne eskisi gibi kalmıştı ki o arabanın önünde durdu 06 ARK 8261 onun arabasıydı o anda aklıma geçmişten bi an geldi "Ya yavrum şuna bi bak ya" dedi sarı sitedeki ikinci el son model bi arabayı gösterdi "evet aşkım çok güzel" evet çok güzeldi ama çok da pahalıydı "hatta baya güzel" dedim elim çenemin altında onu izledim o kadar heyecanla anlatıyordu ki "neyse işte bi şu askere gidip geliyim önce benim kızı alalım babasından" dedi göz kırparak "diğer kızımı da ondan sonra alırız" dedi içi gider gibi gülmemi tutamadım kahkaha atmaya başladım "neye gülüyorsun yavrum ya ne var hayal de mi kurmayalım yani" dedi sitemle "oy oy kur aşkım sen hayalini olur inşallah" dedim ellerim yanaklarına gitti sıkmak için bu dediğime gözlerini devirip yeni ilanlar göstermeye başladı ben de gülümseyerek onu dinliyordum "Mahu" dedi daldığım yerden beni çıkartırken "hadi" dedi "binsene" bi arabaya bir de ona baktım sonra da kapıyı açıp arabay bindim o kadar o kokuyordu ki arabanın içi nefes almak istemedim bi an bana iyi gelen kokusu artık iyi gelmiyordu kemeri uzanıp taktım o da arabayı çalıştırdı araba çalışmasıyla bi anda radyo bangır bangır müzik çalmaya başladı "yeni hisler, aynı duraklar şey? Bu sefer biraz fazla" ellerim büz kesti yaşadığım an o kadar saçmaydı ki onun arabasındaydım yıllar sonra ve bu şarkıyı yıllar önce en son onunla dinlemiştim yıllar sonra gene onunla dinliyordum "Gel kafanı omzuma yasla ruhuma rastla" radyoyu kapatmak için uzandı ama sonra geri vazgeçip kapatmadı onun yerine sesini biraz kısıp aracı hareket ettirdi onun kokusu ve bu şarkı yada bu yaşananlar ağır gelmişti artık camı araladım biraz nefes almak iyi gelecekti gözlerimi kapatıp yolun bitmesini bekledim bi süre sonra araç demir bi kapının önünde durdu askeriyede gibi korunaklı bi yerden girdik ve araç biraz daha ilerledi mahalleye girdiğinde yan yana bi çok ev gördüm hepsi eski ama bi çoğu bakımlı evlerdi sokağın sonuna doğru ilerleyip aracı park etti Radyoda çalan şarkı bitmek üzereydi elindeki anahtarı bana uzattı "öğretmen evi burası" dedi eliyle karşımızda ki evi gösterdi elindeki anahtarı aldım parmak uçlarım sıcak eline dokundu bu sanki vücuduma elektrik akımı verilmiş gibi hissetmeme neden oldu "teşekkür ederim" dedim sadece ona bakmadan kapı kolunu tutup iki kere çektim kapı açılına inmek için adım atmıştım ki "annenin sözünü dinlemişsin" dedi karşıya bakarak ona döndüm anlamayarak gözlerini bana çevirdi "ne?" diye sordum "annenin" dedi "sözünü dinlemişsin" öğretmen olmamı hep annem istemişti bense asker olmak istemiştim hep kazanmıştım da ama gidememiştim sonra da madem benim istediğim olmuyor bari o mutlu olsun deyip öğretmenlik okumuştum mesleğimi de gayet seviyordum "evet ama mesleğimi seviyorum" dedim açık kapıdan tam inecekken ona dönmeden "sen de benim sözümü dinlemişsin" dedim cevap vermesini beklemeden indim arabadan eve doğru ilerledim o başka bi iş yapmak istiyordu ben de asker olmak istiyordum o zamanlar onu da asker olmaya ikna etmeye çalışırdım hep ama bu isteğime çok yanaşan taraf olmazdı evin dışı bakımsız değildi sadece kirliydi sanırım uzun zamandır kimse oturmamıştı demir bir bahçe kapısı vardı oradan içeri girdim ali reva hala bekliyordu gözüm bahçeye kaydı bi masa ve sandalyeler vardı üst üste koyulmuş şekilde duruyorlardı bahçe küçük olsa da güzeldi demir girişin tam karşısında bi kaç merdiven ve evin kapısı vardı merdivenleri çıktım anahtarı kapıya sokup iki kere çevirip Kapıyı açtım koridor ve köşede iki kapı vardı içeri geçip kapıyı örttüm kapının girişi çok dar değildi hemen arkasında aynalı bi portmanto vardı sağa döndüğümde çok da ufak sayılmayan bi mutfak vardı dolaplar eski olmasa da yeni de sayılmazdı mutfak kapısı bahçeye de açılıyordu ama önünde demir korumalık vardı ve kilitliydi mutfağın tam karşısı koridorun sonunda merdivenler vardı merdivenlerin solunda da iki kapalı kapı vardı büyük ihtimalle tuvalet ve banyo vardı sağ tarafta kapısı açık bi salon ve bir oda vardı salona girdim önce bi televizyon ve koltuk vardı koltuk eski olsa da televizyonun yeni olduğu belliydi salondan çıkıp diğer kapıyı açtım boş bi odaydı oradan da çıkıp merdivenlere yöneldim üst katta direk karşıda ve merdivenlerin bitiminde iki kapı vardı ilk kapıyı açıp baktığımda banyo olduğunu anladım alt kata göre burada kabin yerine küvet vardı kapıyı kapatıp karşı kapıyı açtım ve direk karşıda yerden tavana doğru camlar karşıladı beni kapıdan girince çift kişilik beyaz demir bi yatak ve camların çaprazında duran boydan ayna vardı ve çok güzel duruyordu odalardaki tek eksik perde yoktu ve bu gece de burada uyuyamazdım evet her şey en başa dönmüştü sanki buraya ilk kez gelmiş gibiydim alt kata inip dış kapıdan dışarı çıktım kapıyı kapatıp kilitlerken demir kapının sesini duymamla arkamı döndüm ali reva üniforması yerine günlük kıyafetleriyle karşımdaydı "bi yere mi gidiyorsun?" dedi kapıyı kilitlediğimi görünce "evet pansiyon gidiyorum" dedim "neden? Evde bir sorun mu var"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜVEYDA-KOR
General FictionSÜVEYDA; kalpteki küçük siyah nokta Bi Şehri terk etmek yaşının bi kısmını kaybetmek gibidir çocukluğunu bırakmak, bir bebek için kavga ettiğin 17 yıllık dostunu, gidebilmek için ailene kırk takla attığın yerleri, birinin elini ilk kez tuttuğun o b...