Herkese merhabalarrr. 5.bölüm fragmanıyla karşınızdayım. Akşam yeni bölümü atmaya çalışırım.
Nevrâ ve ben askeriyenin koridorunda bahçeye çıkmak için yürüyorduk. İkimizin de ağzını bıçak açmıyordu. Dünkü yaşananlardan sonra ikimiz de sanki sessizlik yemini etmiştik.
Geçmişimi hatırlamak, beni oldukça zorlamıştı. Geçmişimdeki her anı fazlasıyla silikti. Sebebini bilmeden herşeyi çabuk unutuyordum. Herşey, herşey fazlasıyla karmakarışıktı. Yaşadığım şu olaylar fazlasıyla garip geliyordu.
Kurtulabilirmiydik? Hirâ'mla, sevdiklerimle yeniden mutlu olabilimiydik? Bilmiyordum.
Son koridoru da geçtikten sonra bahçeye çıktık. Bahçede Işık timi hazırdaydı. Işık timi, adını yaptıklarından almıştı. Gittikleri her görevde sivillerin yollarına ışık tutmuşlardı. Sivillerin derin sevgisini kazanmışlardı duyduğuma göre. Gittikleri heryerde ışık hızıyla hareket eder ve görevi tamamlardılar. Askeriye efsanelerine göre, kaybettikleri bir görev bile yokmuş.
Mert Demir ve Kuzey Şerif ayakta, timin diğer üyeleri ise oturmuşlardı.
Bu gün eğitimimizin 1.günüydü. Eşref Uludağ ve Şeref Karademiri yıkmak için bize 6 aylık eğitim vereceklerdi. 6 aylık eğitimin ardından sahaya gönderilecektik. Bu görevin birçok şartları vardı ki, ben onları kabul etmiştim.
Timin yanına yaklaştığımızda minicik baş selamıyla hepsine selam verdim. Bakışlarım Mert Demir'de durdu. Bana eğitim verecek özel kuvvetler askeri Yüzbaşı Mert Demir ASLAN'dı.
Dövüş geçmişim yoktu, ama silah atmışlığım çoktu. Küçüklüğümden beri silahlara düşkünlüğümü bütün sevdiklerim bilirdi. Hiç unutmamıştım, 9 yaşındayken, bir keresinde silaha balıklama atlamış, günün sonunda baba tarafından ince bir kemerle gelişigüzel şekilde dövülmüştüm. Herzaman ki gibi vücudum morluklarla dolmuştu.
Mert Demir de minik bir baş selamıyla beni selamladı. Nevrâ'ya eğitim verecek ilan asker ise, Onbaşı Kuzey Şerif ALPARSLAN'dı. Garip bir ikiliydi. Hiç konuşmayan Kuzey Şerif, çok konuşan Nevrâ.
Nevrâ da Kuzey Şerife yaklaşıp minik bir baş selamıyla selam verdi. Kuzey Şerif de normal olarak kabuk etti.
"Eee, başlamıyor muyuz beyefendi? Çok mu izleyeceksiniz beni?", diye sataştım Mert Demir'e. "Bilmem, belki de içimden sizi izlemek geliyordur hanımefendi, ne dersiniz?"
"Fotoğrafımı çekip uyuyunca izlersiniz beyefendi. Ben buraya çalışmaya geldim.", dedim yalandan bir sinirle. "Canlı canlı izlemek varken, neden bir fotoğrafla yetineyim hanımefendi?",dedi Mert Demir alay dolu sesle. "Beyefendi, yeterli değil mi sizce de bu kadar laga luga? Bir asker olarak çok konuşmuyormusunuz sizce de?".
"Neden? Asker adam değil mi? Neden az konuşmalı?", diye sordu bana yalancı bir sitemle. "Beyefendi, dövüşe geçmek istiyorum.", dedim. Kızmaya başlıyordum. Ne çok konuşuyordu be bu adam.
"Dövüş 12.00-da başlayacak, hanımefendi. Şu ansa saat 11.57. O üç dakika dolmadan hiçbir şey yapmam. Herşeyin vaktinde yapılmasını severim.".
"Bu bilgi benim ne işime yarayacak?", diye sordum.
"Bilmem, genellikle kadınlar önce beden dilimi, sonra beni tanımak isterler.",dedi imayla. Utanmıştım. Yanaklarıma kan fışkıracak derecede kızarmıştım. Beni ima ediyordu.
Gülme sesi doldu kulağıma. Güzel bir gülme sesi.
"Yakında karım olucaksınız hanımefendi, neden bu kadar utanıyorsunuz?
Gidin patlayın fjfjfjfj
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Gece Kadar Karanlık
Teen FictionKaranlıktı. Bir sandalyeye bağlı bir şekilde oturduğumda her yer karanlıktı. Ne kan kokusundan,ne de cesetden. Hiç bir şeyden korkmazdım. Ama karanlık farklıydı. Karanlık korkutucuydu.