14 -Kan ve Gül

136 18 22
                                    

~"Gerçek güzellik, bir gülün narin yapraklarında değil, onu besleyen köklerdeki kan kırmızısı cesarettedir"~

Eve gelmiştim. Olanlar fazlaydı, kendimde değildim, suçlu hissediyordum.
Ana kapılmıştım. Eve gelirken bile üstümdekileri düşünmedim, Allah’tan kimseyle karşılaşmadım.

Sessizce odaya çıkarken, Çağın’la denk gelmeyi beklemiyordum.

Bir bana baktı, yıkılmış halime ve kıyafetlerime. Bakışı anlaşılmazdı.

"Bal—"

"Hayır, lütfen Çağın, şimdi değil."

Anlayışla baktı. "Abi" dememiştim, diyemezdim.
Hızlıca odaya girdim.

Öylece oturdum, canavarın gelmesini bekliyordum. Hep öyle olurdu; gelir ve yıkardı. Ama gelmedi.

Zaman geçti. Düşüncelere dalmıştım ama ne düşündüğümü bile bilmiyordum.
Bunu bölen, penceremden gelen ses oldu. Korkmuştum. Kafamı çevirince daha çok korktum.

Siktir, bu maske beni öldürecek!
Gecenin ikisinde Kuzgun’un korkunç maskesini görmek beklediğim ve istediğim son şeydi.
Girmesi için camı açtım.

Allah aşkına, ikinci kata nasıl tırmanmıştı bu adam?
Evin önündeki tüm korumaların gereksiz olduğunu düşünüyordum.
Anasını satayım, bir bekçi köpeği alsalar, bir tane daha iyi korurdu eve gireni çıkanı.

Bir süre bana baktı. O da görmüştü dağıldığımı.
Sessizliği bozmak istedim.

"Masken beni korkutuyor."

"İnan bana, küçüğüm, altındaki daha korkunç."

Merak ediyordum. Ama uzatmadım.

"Neden kaçtın?"
Sesi kırgındı.

"Neden beni öptün, Kuzgun?"

Sustu. Yüzünü görememek beni geriyordu. Anlayamıyordum.

"Git buradan, karşıma da çıkma."

Görmesem de sarsılmıştı, hissettim.

"Bunu yapamam. Seni görmeden yapamam."

"Sen kimsin, ne istiyorsun?"

"Ben senin piyonunum, Günışığı."

Kanım kaynıyordu artık. Yumruğu yüzüne geçirmek istiyordum.
Aksanlı sesi, bana onun yabancı olduğunu söylüyordu.

"Yeter, Kuzgun, yalan söyleme! Güvenmiyorum sana."

"Ben sana ihanet etmem, küçüğüm."

Gerçekten yetmişti.

"Yeter! Yeter! Kimsin sen? Karşıma geçtin, salak bir uygulamadan bana yazdın! Lanet olsun, seni tanımıyorum bile! Ve lanet bir maske takmış, karşımda oturuyorsun! İsmini bile bilmiyorum! Defol!"

Nefes nefese kalmıştım. İkimiz de ayaktaydık. Küçük bir kriz geçirmiştim galiba. Lanet fazla bağırmıştım. Umarım Çağın ya da Barlas duymazdı.

Boğuk yabancı kelimeler odayı doldurdu.

"Ебать (Kahretsin)"

"Tamam, gel oturalım, konuşalım. Üzgünüm."

"Hayır Kuzgun ya da kimsen, gidiyorsun. Tamamen."

"Kuzgun değil, çocuk. Valeyir. İsmim Valeyir Kozlova."

Sesi yıkık geliyordu. Düşündüğüm gibi yabancıydı.

"Türkçen düzgün."

"Annem Türk. O öğretti."

YENİDEN (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin