2_ MONOTON HAYATIM

107 4 4
                                    

Aradan kaç saat geçti, bilmiyorum ama gece boyunca şarj olmuş telefonumun şarjını bitirecek kadar vakit öldürdüğüm gayet açık. Nereye gitti ki? bişey de demeden! Hıh. En iyisi mutfağa gidip kek yapmak. Canım sıkıldığında yerim dimi? Keki yapmaya başlamadan önce telefonu şarja takdım. Durumu da genel yapayım da ikinci bir azar gelmesin!

Seri bir şekilde kekimi hazırlayıp fırına attım. Sıradan ve monoton geçen hayatımdan hep nefret etmişimdir. Ne bileyim böyle camdan dışarı baktığımda bir şey göreyim. Bir düğün dernek, asker eğlencesi yada kavga dövüş. Yok arkadaş! Bir Allah'ın kuluda gece sarhoş olup sevdiği kızın adını bağırmıyor işte.

Tamam kabul ediyorum bu istediklerim oldukça saçmaydı. Sanırım fazla dizi izliyorum. Ama ne yapayım? Duvarlar koltuk halı TV.. Görmek istediklerim bunlar değil artık. Okullar bir an önce açılsa da en azından insan yüzü görürdüm.

Tamam sürekli yanına gidip geldiğim sürekli buluştuğum bir çevrem yoktu belki ama olsun yine de sürekli olarak düzenlenen etkinlikler zaten yeterdi. Aslında demek istediğim.. Sanırım.. Ahmet de yeter yani görmek. Off saçmalama! Mesela gruplu projeler ya da staj yaptığımız yerler... Bir an önce açılsın...

İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat bölümü okuyorum. Yazmayı sevdiğimden sanırım buradayım. Çizmeyide seviyorum ama ressam olmak daha bir zor geldiği gibi bu benim için daha iyi bir seçimdi. Hem Orhan Pamuk, Orhan Veli Kanık, Ahmet Hamdi Tanpınar ve şuan aklıma gelmeyen bir kaç ustaların okuduğu yerdi burası. Ailem de burayı daha uygun görmüştü açıkçası.

Fırından çıkardığım kekden kendime bir dilim alıp salonda koltuğa yerleştim. Kucağıma da laptopu alıp "Teen wolf" umu açıp sıkıntımı yok edebilirim sanırım. Ah Derek, Peter ve tabii Stiles. Favori aşklarım. Keşke artık kitap ve dizilerimde ki kahramanları bırakıp gerçek hayattan kendime bir kahraman bulabilsem...
Yine kendime öyle bir şeyin olmadığını, sadece kitap ve dizilerde bu tür güzelliklerin olduğunu hatırlattım!

Bir bölümü bitirip diğer bölüme geçeceğim sırada kapı çaldı. Nihayet geldi. Umarım açıklamasını da yapar!

Laptopu kucağımdan indirip kapının arkasına geçip
"Abi? Sen misin?"

Ses yok.
"Abi?"

Kapı deliğinden baktığımda kimse de yoktu.
Hala ses gelmeyince kalbimin küt küt atmasına mani olamadım. Yukarıdan zinciri takıp hafifçe araladım. Gerçekten kimse yok.

"kimse yok mu?"

Görüş alanıma yerde bir kutu girince korkumun yerine şaşkınlık geçti. Kapıyı açıp kutuyu aldım. Üzerinde Yunus Güner'e yazıyor.

Meraklı bakışlarım içinde ne olduğunu tasavvur etmeye başladı bile. Ama ne yazık ki aklıma düzgün bir şey de gelmiyor. Yok yok daha fazla dayanamayacam sanırım.

Ama?! Ya bombaysa!

İçimi dolduran telaş bedenimden dışarı taşarken tırnaklarımı kemirmeye başladım.

Ani hareketlerle kutuyu aldığım gibi aşağı inip bahçeye çıktım. Ağaçların arasına iyice grip kimsenin olmadığını anladığım yerde kutuyu yere bıraktım. Elime uzun bir sopa geçirip uzaktan açmaya çalıştım. Sanki gerçekten bomba olsa bu sopayla kurtulabilecem! Ama abimin açma ihtimalindense şuan yaptığım daha uygun geldi ne yapayım.

Kapağını yukarı kaldırdım. Patlama yok. Hemen yanına yaklaşıp içine baktım. Harika ya süper! Sadece br zarf mıydı yani? Fotoğraf koyulan büyük sarı zarflardan hani.

Küçük çaplı sinirlenmemle kutuyu elime aldığım gibi eve girdim. Sehbanın üzerine koyup zarfın içine elimi uzattım. Elime geçen fotoğraflarla her ne kadar merakımla abimin eşyalarını karıştırma korkusu karışsada vakit kaybetmeden fotoğrafları çıkardım.

WHERE İS THE ADALETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin