-9-

266 22 7
                                    

Yemeğimi yerken aynı zamanda Kuzey'e sikici bakışlar atıyordum. O da bana öpücükleriyle karşılık veriyordu. Yavşak köpek. 

Sonunda Kuzey'e sinirimden çatalı tabağa attım. Çıkan yüksek sesten dolayı yemekhanedekilerin çoğu bana bakmıştı. "Ne bakıyorsunuz be? Daha önce hiç çatalıyla tabak kıran bir kız görmediniz?" diye bağırmamla bu sefer herkes önüne döndü. Yemekhanede sessizlik hakimdi. Sonra bu sessizlik Kuzey'in gülüşüyle bozuldu. Ardından ben de gülmeye başladım. Artık herkes gülüyordu. Böyle de anormal bir okuluz.

Yemeğimiz bitince tepsilerimizi koyup yemekhaneden çıktık. Suratıma doğru gelen bir elle kendimi korumak amacıyla arkama döndüm. "Uff nasıl da fake yedi be!" diye bağıran tabii ki de Tan'dı. Gerizekalı. "Başak bu arada, beş kırk beş." Anlamayan gözlerle ona baktım. 

"O ne be?"  

"Beş kırk beş." dedi yine. Arkadaş biraz gerizekalı olduğu için ben de ona ayak uydurup sevap point kasayım dedim. "Aynen, beş kırk beş." dedim. Bunu bir kaç kere daha tekrarladıktan sonra güldü ve gitti. Zorlu bir kaç dakikayı daha atlatmıştık. 

Gülüşerek okulun arka merdivenlerinden bizim kata çıkarken omzuma sert bir darbe yedim Kuzey'den. Saçlarını havalı bir şekilde geriye yatırırken bana bir bakış attı. Sonra Elif'le beraber yukarı çıkmaya devam ettiler. Havalı öküzcük. Ama ben o havayı söndürmeyi bilirim. 

"Ya ben bu çocuğu..." diye mırıldandım Emre'nin yardımıyla ayağa kalkarken. Sonra benim saydırmalarım ve Emre'yle Derin'in gülüşleriyle bizim kata ulaştık.

Sınıfa girdiğimizde her tarafı iğrenç bir ter kokusu kaplamıştı. Yine sınıfın arka tarafında boğuşuyorlardı herhalde. Bi bakıma da şanslıydım aslında. Bu okulda olduğum sürece hayvanat bahçesine gitmeye gerek duymuyordum. 

Çalan zilin sesiyle başımı sıradan kaldırdım. Herkes okuldan çıkacak olmanın sevinciyle hızlı hızlı çantalarını toparlıyordu. Ben ise uykum olduğu için onların tam aksi bir şekilde kaplumbağalara meydan okuyacak bir yavaşlıkla çantama gerekli eşyaları doldurmaya başladım. Japonya'daki insanların bile duyduğunu düşündüğüm uzun ve insan dışı esnememi durdurduğumda  okuldan çıktım. Evim okula yakındı, bu yüzden yürüyerek gidip geliyordum. Emre ve Derin ise servisle gittikleri için yalnızdım. 

Evde yapacak bir şey olmadığından uzun süredir almak istediğim ama alamadığım kitabı almak için her zaman kitaplarımı aldığım kitapçıda durdum. Burası eski, ufak ve şirin bir yerdi. İçeri girdiğinizde burnunuzu eskimiş kitap sayfalarının kokusu doldururdu ve bunun verdiği mutluluk ve huzur başka hiçbir şeyde yoktu. Belki Kuzey'in kollarının arası da böyle hissettiriyordur, bilemiyorum.

"Merhaba kızım, hoşgeldin." Ayşe Teyze sandalyesinde doğrulmuş bana gülümsüyordu. Küçüklüğümden beri tanırdım onu. Beni kızı gibi severdi. 

"Hoşbulduk Ayşe Teyzeciğim. Nasılsın?" Sandalyesinden kalkıp yanıma geldi ve şapur şupur yanaklarımı öptü. 

"İyiyim kızım. Sen?" Ben de iyi olduğumu söyledim ve kitaplara bakmak üzere raflara yöneldim. Ellerimi kitapların üzerinde dolaştırarak istediğim kitabı aramaya başladım. O sırada telefonumun mesaj sesi duyuldu ama onu umursamayacak kadar kitaplarla iç içe geçmiştim. Eve gidince bakardım. Sonunda aradığım kitabı bulduğumda elime aldım ve hızlı bir şekilde kasaya yöneldim. 

Ayşe Teyze ellerini ona uzattığım paranın üstüne koyarak ittirdi. "Kızım sen hala anlamadın mı senden para almadığımı?" dedi şakadan kızarak. "Ama-" Kızgın bir şekilde devam etti. "Aması maması yok. Hadi görüşürüz." diyerek beni kovaladı yoksa parayı vereceğimi biliyordu. Ben çıkarken kalçama vurmayı da unutmadı. Onu tanıdım tanıyalı hep yapardı bunu. Ayşe Teyzenin yanından hep huzur dolu bir şekilde ayrılırdım. Bu sayede hoplaya zıplaya eve giderdim hep. Artık mahalledeki herkes bu halime alışmıştı. O nedenle şu an garip garip bakmıyorlardı.

Eve girdiğim zaman çantamı bir kenara, kendimi de koltuğa attım ve gözlerimi kapattım. Tabii bu çok uzun sürmemişti çünkü telefonum çalıyordu. Uzandığım yerden telefonuma ulaşmaya çalıştım. Sonuç, hüsran. Mecburen ayağa kalktım ve telefonumu alıp arayana baktım. Annem.

"Alo?" diyen annemin sesini özlemiştim. Uzun zaman olmuştu.

"Merhaba anne."

"Tatlım üzgünüm, arayamadım seni. Çok yoğunum. Birkaç güne döneceğim." Annemle uzun uzun konuştuktan sonra kapattım. 

Ana ekranda bir yeni mesaj bildirimini görünce kitapçıdayken bakmadığım ve eve gelince de unuttuğum mesaj aklıma geldi. Emre'dendi.

"Seninki bize geliyor bugün. Basket oynayacağız."

"Ohassss şaka yapmıyon dimi ponçik?"

"Yapmıyom la gız valla bak." Yüzümü buruşturdum. Gız ne?

"Yalan söyleyenin şeyi kopsun mu?"

"Kopmasın."

"Emreeeeeeee"

":) taam taam kopsun :)"

Bunu dediğine göre kesinlikle Kuzey onlara gidiyordu. Şey konusunda biraz hassastır da Emre.


Uyuyakaldığım koltuktan mesaj sesi yüzünden gerinerek kalktım. Bir süre kendime gelmeyi bekledim ve ardından telefonumu elime aldım. Tabii ki de Emre.

"Kankaaağağağağağağaağğaa uyan ve bizi eğlendir." 

"Ne diyosun Emre?"

"Çok sıkıldık :("

"Ben napabilirim?"

"Eğlendirebilirsin bizi :)" Piç sımayl.

"Ben o piç sımayllara kancak kız mıyım be Emroş aşkolsun."

Ve o sırada telefon çaldı. Emre.

"Alo?" dedim ve karşı taraftan gelen gülüşmeleri dinledim bir süre.

"Ateşli geceler için 0554 478 **** arayın." Ay bunlar sarhoştu!

Sonra Kuzey konuşmaya başladı. "Sence ben kimim, bebek?" Bana bebek demesine mi sevineyim, özel numaradan aradığını sanmasına mı üzüleyim, bilemedim. 

Emre aldı bu sefer telefonu. "Hadi hadi tahmin et."

"Kanka özel numaradan aramadığınızı biliyosun dimi?" Bunu dediğim an suratıma kapanan telefonla kahkaha atmaya başladım.

Sonra Kuzey mesaj at- Ne?! Kuzey mesaj mı attı?!

 ♥ Çok özür dilerim bölüm geç geldiği için ama bahanem var djdks. Tatile gitmiştim ve internet yoktu ondan bölüm geç geldi. Neyse sjdksjs. Seviliyorsunuz :*

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 11, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

OHA.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin