Tahminlerimde yanılmamıştım. Yan komşu Kezban teyze gelmişti yine. "Sizin evde filler mi tepiniğo be yağvum! Ne ses bu böğle?!" "Yok Kezban teyze. Emre tepiniyor, yetmez mi?" Gözlerini kısıp kulağını ağzıma yaklaştırdı. "Neğ?! Anlamığorum yağvum tekrar söğle!" Acı dolu dakikalar...
"Emre diyorum Emre! O tepiniyor!" Kezban teyze sonunda dediğimi anlamış olacak ki gözleri parladı. "Bizim yakışıklı sıpa mı?" diye bağırdı kulağımın dibinde. "He aynen aynen yakışıklı sıpa." Kezboş teyze beni iterek içeri girdi. "Çekil bakağım bacaksız." Gözlerimi devirip peşinden salona girdim.
Emre acı çeker bir şekilde bana baktı ve üzgünüm anlamında başımı salladım. Kezban teyze Emre'nin yanına gidip yanaklarını sıkmaya başladı.
"Oy sıpama bak sen hele! Nasıl da büğümüş! Tontoşum!" gibi şeyler söylerken biz kenarda Derin'le, Emre'nin acı çeken ifadesine bakıp sessizce gülüyorduk. Sonunda Emre'nin telefonu çaldığında Kezban teyze onu bıraktı. "Kim arığo tontonum?" dedi masumca. "Aa Kezban teyzecim buna bakmam lazım çok önemli." diyerek kaçtı. Kezban teyze arkasından "Ne teğzesi be? Filinta gibi kadınım ben bi kere!" diye bağırırken biz kendimizi tutup gülmemeye çalışıyorduk.
"Ee kızlar? Siz hala sap mısınız bakem?" Sorusuyla aynı anda birbirimize baktık. Yine eskileri anlatmaya başlayacaktı. "Ben sizin yaşınızdağken..." Emre'nin bir hışım içeri girmesiyle hepimiz ona döndük. "Amcam kalp krizi geçirmiş! Hadi Derin kalk gidiyoruz." dedi ve bana göz kırptı. Her zamanki numara.
Emre, Derin ve Kezban teyze de gittiğinde yine kendimle başbaşa kalmıştım. Saat epey geç olmuştu ve yatmazsam yarın kalkamayacaktım. Pijamalarımı giyip dişlerimi fırçaladıktan sonra yumuşacık yatağıma girdim. Bugün olanları aklıma getirmemeye çalışıyordum ama istem dışı o an sürekli gözlerimin önüne geliyordu.
Gözlerime dolan yaşları hissederken, dökülmemeleri için büyük bir çaba sarfederek gülümsedim. Ne kadar gülümsemek denebilirse tabii. Aşık olduğum çocuk gelip biricik (!) aşkından bahsediyordu. Hem de bu kişi, en nefret ettiğim insanlardan biriydi.
"Ah, şey ne güzel." diyebildim sonunda. Bu cümleyi bile kurarken o kadar zorlanmıştım ki...
Kuzey de gülümsedi. "Evet. O çok güzel." Bir kez daha o tanıdık iğne batma duygusunu hissettim. Ama bu sefer daha şiddetliydi. Çok fazla şiddetli...
Elif'i seviyordu. Bununla ilgili hiçbir şey yapamazdım. Hem, o mutluysa ben de mutluydum. Yani, sanırım.
Yine karanlıktaydım. Etrafta hiçbir şey yoktu. Sadece üzerime vuran bir sahne ışığı var gibiydi. "Hey? Kimse yok mu?" diye bağırdım. Sesim yankılanmıştı. "Harika." diye homurdandım ve karanlıkta ufak da olsa bir ışık bulmak için etrafa bakındım. Birden her taraf aydınlandı ve ayak sesleri duyulmaya başlandı. Sahnedeydim. Seyirci koltuklarında kimse yoktu.
Adım sesleri yavaşladı ve durdu. Boynumda sıcak bir nefes hissediyordum. Temkinli bir şekilde arkamı döndüğümde o tanıdık yüzle karşılaştım. Kuzey. Hafifçe gülümsedi ve bir şey söylemek ister gibi ağzını açtı. Ama birden görüntüsü gidip gelmeye başladı. Sanki hologram gibiydi. Ellerimi ona uzattım ama dokunamıyordum. "Bana dokunamazsın." dedi. Sesi çok soğuktu. Ellerimi yine ona uzattım. Bu sefer geri geri gitmeye başladı. "Dur! Gitme!" diye bağırıyordum. Ve birden, tamamen kayboldu.
Kan ter içinde yatakta doğruldum. Sabah olmuştu ve geç kalıyordum. Gözlerimi ovup kendime gelmeye çalışarak yataktan kalktım. Rutin işlerimi halletmeye banyoya girdiğimde karşılaştığım manzara, tamamen kırmızıydı. Regl olmuşum da.
İşlerimi halledip banyodan çıktım. Çantama bir kaç ped atıp evden çıktım ve kulaklığımı takıp okulun yolunu tuttum. Aklıma yine o geliyordu. Çıktığı kız en nefret ettiğim kişi olmasa hadi bi nebze daha iyi olurdu ama maalesef en nefret ettiğim kızla çıkıyordu ve bunu değiştirmek için hiçbir şey yapamazdım.
Okula vardığımda Emre ve Derin'i görmek için etrafta gözlerimi gezdirdim ama yoklardı. Şansıma belki kantindedirler diye düşünüp merdivenlere yöneldim.
"Bakın burada kimler varmış." diyen cırtlak sesle kafamı o yöne çevirdim. Sizce kim? Hadi tahmin edin hiç de zor değil.
"Kim varmış Elif?" dedim bezgin ve umursamaz bir sesle. Gerçekten onunla uğraşacak halim yoktu.
"Eziklerin kraliçesi!" diyip laf soktuğunu sanarak yanındaki kızlarla birlikte kahkaha atmaya, pardon anırmaya başladılar. Onları alkışlamaya başladım.
"Bravo. Gerçekten kalbimde derin yaralar açtın ve" durup elimi kalbimin üstüne koydum. "Bu yaralar nasıl kapanacak bilmiyorum. İzin verirsen gidip kendimi avutmak için bir yol bulmalıyım." diyip arkamı döndüm ve tam ilerleyecekken önüme uzatılan ayak yüzünden az daha düşüyordum. Önümdeki kime ait olduğunu bilmediğim beden sağolsun beni tutmuştu.
Tanıdık gelen kokuyu hissettiğimde yavaşça kafamı yukarı kaldırdım ve Kuzey'in gözleriyle gözlerimi buluşturdum. "Ah şey, tutmasan az daha düşüyordum. Teşekkür ederim. Neyse ben şeyapıyım o zaman." diye salak salak konuşurken Elif, "Ay yoksa sen benim sevgilime mi yavşıyosoonn?!" diye çığırdı. Evet çığırdı. Sanırım okulun bir kaç camı zarar görmüş olabilir.
"Ne diyo lan bu?" diye mırıldanırken kimsenin duymadığını umuyordum ama Kuzey'in gülmesiyle onun duyduğunu anladım. "Elif, sevgiline filan yavşamıyorum. Al senin olsun." diyip Kuzey'i ona doğru ittim. Tabii ki yerinden kıpırdamadı. Uzun bir 'Of' çekerek arkamı döndüm ve kantine gitmek üzere merdivenlere yöneldim
O sırada Kuzey'in sesiyle yerimde kalakaldım.
Yorumlarınıza ihtiyacım var. Seviliyorsunuz <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OHA.
Teen FictionBaşak Akay, gördüğü bir rüya nedeniyle hayatını hiç görmediği, belki de gerçek olmayan birini bulmaya adamış. Çevresindeki herkes bunu unutmasını, öyle birinin olmadığını söylerken, o asla vazgeçmiyor. Ne dersiniz? Belki de bir gün, tam vazgeçmişken...