Derin'in gösterdiği yere bakınca onu gördüm. Yeni çocuğu. Rüyalarımı süsleyen çocuğu. Ama bulunduğu pozisyon, kalbimi yerinden söküp atmak için yeterli bir sebepti. Okulun sürtüğü Elif'i dolaplara yaslamış öpüyordu. Daha geldiği ilk günden böyleyse çekeceğim vardı. "Ya oha ama." dedim sessizce. Ama Derin'in bana sorar gözlerle bakmasıyla o kadar da sessiz konuşmadiğimi anlamis oldum. Zaten hicbir zaman beceremiyorum ki sessiz konusmayi. Of.
"Ne oldu kızım. Kacinci oha diyişin oldu bu."
"O." Derin, once salak gibi bakti ve sonunda anladiginda gozlerini buyulttu.
"Bekle Derin. Ben bir su ise el atiyim." dedim ve opusen ciftimizin yanina adimladim.
Sahte bir sekilde oksurdugumde beni takmadilar ve opusmeye devam ettiler. Etraftaki insanlar bana salakmisim gibi bakiyordu.
"Öhö öhö. Pardon da olan var olmayan var yani." Evet cok ikna edici oldu gerçekten.
Ayrildiklarinda Elif kucumser bir sekilde bana bakti.
"Aa Elif sen miydin? Keske bolmeseydim. Tabii senin elinde tutman gereken bir itibarin var. Ama ne yazik ki okulda yatak odasi yok. Sanirim ertelemek zorundasiniz." diyip dudaklarimi buzdum.
Elif kizarip bozarirken ruyamda adini ogrendigim kadariyla Kuzey basini yere egip gulumseyerek iki yana salladi.
Ben ona hayran hayran bakarken Derin beni kolumdan cekip uzaklastirdi.
"Seni uzaklastirmasam agzindan akan salyalarla burasi gol olurdu. Yani bana bir tesekkur borclusun." dedi. Gozlerimi devirdim.
"Hahaha. Cok komiksin ya." diyip sirama adimladim.
Sonunda öğle molasını haber veren zil çaldığında Derin ve Emre'yle yemekhaneye indik. Yemeklerimizi tepsiye doldurup her zamanki yerimize oturduk. Biz ne çok popülerdik, ne de eziktik. Popüler olanlar basketbol takımı ve sevgilileri olan voleybol takımındaki kızlardı. Biz onları pek sevmezdik. Kızların çoğu sürtüktü ama bazıları da çok iyi kalpliydi. Elif, onlardan sadece bir tanesiydi.
Ben yemeğime çatalımla işkence ederken Derin kolumu dürttü. Kafamı kaldırdım ve etrafa baktım. Herkes yemekhanenin girişine bakıyordu. Ben de onlarla aynı yöne baktığımda onu gördüm. Ona baktığımı görünce sırıttı ve boş olan masalardan birine geçti.
"Hey dostum. Masamızda boş bir yer var!" bağıran basketbol takımının kaptanı Demir'di. Aşırı derecede yakışıklıydı ve tüm kızlar ona hastaydı.
"Sağol ama ben sizin gibilerle takılmak yerine tek başıma yemeyi tercih ederim." sesinin o kadar hoş bir tınısı vardı ki... Sesini kaydedip müzik dinlemek yerine onu dinleyebilirdim.
Yine kafamı yemeklere gömdüm ve oynamaya başladım. Sonra aklıma gelen fikirle gülümsedim.
"Emre." şirin olmak için gözlerimi kırpıştırdım ve son heceyi uzattım. Emre bana bakıp gözlerini devirdi.
"Ne istiyorsun?"
"Diyorum ki onu ma-"
"Hayır." bu çocuğun lafımızı kesmek gibi bir hobisi var sanırım.
"Lütfen." yine sevimli olmak için son heceyi uzattım. Emre yine gözlerini devirdi ve arkasında kalan Kuzey'e döndü. Ben de o sırada ilgisiz gözükmek için yemeklerimle oynamaya devam ettim.
"Eee. Bizim masaya gelmek istersen gelebilirsin. Yalnız kalma diye şey ettim." Bu üstün başarından dolayı sana tebrik koyuyorum Emre! Şey ettim ne?
Kuzey kıkırdayıp ayağa kalktı ve bizim masamıza doğru yürümeye başladı. O sırada ben yine ilgilenmiyomuş gibi yapmaya başladım. Tepsinin masaya koyulmasının sesiyle başımı kaldırdım. Emre'nin yanına oturmuştu. Hayır kim söyledi yanıma oturmasını istediğimi. Hah.
"Selam." Derin konuşmaya başlayan ilk kişi oldu.
"Selam."diye yanıtladı Kuzey. Sesi o kadar hoştu ki. Dediğim gibi her dakika dinleyebilirdim. Gerçekten bir gün ses kaydedici getiririm ve o konuşurken sesini kaydederim. Ay ben çok zekiyim ama! Allah Derin'den ve Emre'den almış bana vermiş resmen. Ya bu kadar zeka bir insan için fazla. Ben dışarıdan salak görünüyorum ama zekiyim. Cidden bakın. Hatta size bir matematik işle-
"Ah!" Biri bacağıma tekme attı!
"Ne yapıyorsun sen be?!" diye sordum Derin'e. Derin tam ağzını açmışken Kuzey konuşmaya başladı.
"Biraz daha bana baksaydın ağzıma düşeceğinden korktu sanırım." yanaklarımın kızarmasını umursamadan ona bakmaya devam ettim.
"Sana baktığımı nereden çıkardın? Arkadaki..." Hemen onun arkasına baktım ve gördüğüm ilk şeyi söyledim.
"Kemerini sıkan görevliye bakıyordum." Şaka yapıyor olmalısın! Derin ve Emre'nin dudaklarını birbirine bastırmasının yanında Kuzey sabah yaptığı hareketi tekrarlıyordu. Bilirsiniz... Hani şu çok seksi olan başını iki yana sallayarak gülme hareketi.
"Hem adın ne ki senin?" Konuştukça batıyorum.
"Kuzey." dedi ama benimkini sormadı. Yalandan öksürdüğümde yine güldü.
"Senin?" diye sordu. İnsanları iyi ikna ettiğimi söylemiş miydim?
"Başak." diye cevapladım ve yemeğimi yemeye başladım. Yemeğimi yerken Emre ve Derin de kendilerini tanıttılar ve onun dışında pek konuşmadık. Hepimiz yemeğimizi bitirdiğimizde kalktık ve sınıfa çıktık. Kuzey bir işi olduğunu söyleyip yanımızdan ayrıldığında alt sınıflardan bir kız yanıma geldi ve müdürün beni çağırdığını söyledi. Ayağa kalkıp yürümeye başladım. Nereye gitti acaba? Yine bir kızı mı öpüyordur ki? Belki de bir kızla beraber okuldan kaçtı ve sevişecekler? Tamam saçmalamayı bırakıyorum.
Sonunda saçma düşüncelerimle müdürün odasına geldiğimde kapıyı tıklattım ve içeri girdim.
"Beni çağırmışsınız?" Kel kafasını onaylar şekilde salladı.
"Başak yeni gelen öğrencimiz Kuzey'e okulu gezdirmeni istiyorum. Onunla arkadaşlık kurmanı istiyorum. Konuşmayı ve birileriyle yakın olmayı sevmeyen bir çocukmuş. Erkekler onunla popülerliklerini arttırmak için, kızlar da anlarsın işte o neden için arkadaş olmak istiyorlarmış. Bundan hoşlanmadığı için de kimseyle konuşuyormuş." Anladığımı belirtircesine kafamı salladım.
O sırada kapı tıklatıldı ve içeri Kuzey girdi.
"Çocuklar yarın üç ders izinlisiniz. Kuzey, Başak sana okulu gezdirecek." Kuzey onaylayan mırıltılar çıkardıktan sonra derse girdik.
Yarın çok uzun bir gün olacak...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
OHA.
Teen FictionBaşak Akay, gördüğü bir rüya nedeniyle hayatını hiç görmediği, belki de gerçek olmayan birini bulmaya adamış. Çevresindeki herkes bunu unutmasını, öyle birinin olmadığını söylerken, o asla vazgeçmiyor. Ne dersiniz? Belki de bir gün, tam vazgeçmişken...