☆7.BÖLÜM☆

116 10 1
                                    

Rüzgarın uğultusu eşliğinde telefondaki adamı, yani Bay parker ı dinliyordum.
"Yaşayacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz "dedi en soğuk ve ürkütücü sesiyle.
Artık tamamen kanıtlanmış bir şeydi CIA in bize ihanet ettiği.Peki niye sadece bize ihanet etti?
Niye sadece bize?
Güçlüyüz diye mi ?
Ama güçlü olduğumuz için bize ihanet etmesi aptallık olmaz mıydı?
Üçümüzde aynı anda telefonları kullağımızdan çektik ve birbirimize bomboş bir şekilde bakmaya başladık.
Üçümüz ortada kalmış mıydık?
Düşüncelerimi bölen sesin kaynağını yani kullağımdan indirdiğim telefonun ekranına baktım.
Bir yeni mesaj.
Mesaj gizli numaradandı.
Karşımda duran Austin ve Scarlet a baktım.
Mesajı açtım.
'Peşinizi bırakmayacağım '
Austin buyuk bir hışımla telefonunu yere fırlattı ve Scarlet bana baktı.
Scarlet "Şimdi ne yapacağız ?" Diye sordu Austin ile bana.
Söyleyeceğim bir şey yoktu.CIA e karşı sadece üçümüz ne yapabilirdik ki?
Austin elini saçına geçirdi ve etrafa baktı.Bizi daha yeni farkeden keskin nişancılar ateş etmeye başladı.
Kendisine doğru gelen kurşunu durduktan sonra alayla dudağı kıvrıldı ve "Savaşacağız " dedi.
Tam elimi kaldırmış adamları etkisiz hale getiricektim ki kapıdan daha demin ki kadın çıktı ve "DURUN !"diye bağırdı.
Kadını duyan nişancılar silahlarını
Ellerinden bıraktılar.
Kadın bize daha çok yaklaştı ve "Bir kaç dakika önce bay Parker dan sizi öldürme emri geldi."
Yanındaki askerin uzattığı tabancayı aldı ve bana doğrultu.
Diğer askerlerde Scarlet ve Austin e silahını doğrulttu.
Elimi rahat gözükmek için cebime soktum ve omuz silktim.
"Peki , sen bilirsin"
Bu rahat tavrım karşısında kadın bir anlık şoka uğrasada hemen kendini toparlayıp silahın tetiğine bastı.
Elimi bile kaldırmadan kurşunları havada durdurdum.
Alayla gülümsedim.
"Bunun seni öldürmeyeceğini biliyordum sadece stres atmak istedim " dedi rahatsız edici ses tonuyla.
Austin benden bir kaç adım öne gitti ve "Ne istiyorsun? " diye sordu.
Kadın gülümsedi ve elindeki silahı yere attı.
"Senden ne isteyebilirim ki Austin ? Oğlum..."
O an ki şokla ağzım bir karış açıldı.
Bu kadın Austin in annesi miydi ?
Austin iç geçirdi ve "Bana oğlum demessen daha mutlu olabilirim." dedi.
Annesi olduğunu söyleyen kadın
üzgün olduğunu belli eden bir bakış attı.
Daha sonra Austin elini bize ,gidiyoruz anlamında salladı.
-
Eve gelmiş toparlanıyorduk.İzimizi bulmasınlar diye başka bir yere gidecektik.Hala o kadını düşünüyordum.Austin nin annesiydi.
Odanın kapısı çaldı.
"Gel "
Iceri siyah yırtık pantolonu ve uzerinde surf forever yazan tişortüyle Scarlet girmişti.
Bana en içten gülümsemesini yolladı ve " Austin seni çağırıyor" dedi.
Ne olmuştu acaba ?
Kıyamet kopsa benimle konuşacak gibi durmuyordu oysa.
Kapıdan dışarı çıktım ve koridorun sonunda, camın önünde içkisini yudumlayan Austin nin yanına gittim.
"Beni çağırmışsın "
"Kafanda çok fazla cevaplanmayı bekleyen soru var.Bunlardan biride o kadın.Düşündüğün gibi o benim annem değil,kan bağımız bile yok.
Aslında seninde annenle herhangi bir kan bağın yok çünkü o senin annen değil "
İçki bardağını camın önüne koydu.
Yalan söylüyordu emindim o benim annemdi.
"Yalanlarına inanacağımı sanıyorsan yanılıyorsun !"
"Sence senin gibi birinin annesi normal bir hayat mı yaşadı?
Tabiki hayır !Senin anneninde güçleri vardı Jessie, aynı senin gibi."
Yalan söylüyordu.
İnanma Jessie,bu yalanlara inanma.
Dediklerine karşı hiçbir şey demeden öylece durdum.
Omuz silkti ve "inanmak istemiyorsan sen bilirsin " dedi.
Salondaki televizyona doğru ilerledi ve açma düğmesine bastı.
Ben hala ayakta onu izliyordum.
Televizyonun karşısına oturdu ve bana döndü.
Gözlerim dolmuştu.O benim annemdi eminim.
"Eğer ağlayacak bir omuz arıyorsan Scarlet odada "dedi.
Benimle dalga mı geçiyordu bu ?!
Annemin aslında benim annem olmadığını söylemişti.
Tepkimin nasıl olmasını bekliyordu ki.
Hızlı adımlarla televizyonun önüne geçip izlemesini engelledim.
"Bana her şeyi anlat , annem kim ? Bize niye ihanet ettiler ? Niye biz ? Her şeyi...Her şeyi anlat bana !"
Austin bir şey demek için ağzını açtı ama televizyondan gelen sesle duraksayıp kolumla belim arasından görünen televizyona baktı.
"Çekil önümden !"
Dediğini yapıp cekildim ve dikkatimi televizyona verdim.Televizyondaki sarışın kadın elindeki kağıtları inceledi ve " Ölü sayısı 2000 e çıktı.Televizyonu yeni açanlar için tekrar edeyim.Dünyanın tamamında yaklaşık bin kişi cinnet geçirip iki bin kişiyi öldürdü.Ayrıca bu öldürülenlerin yarısı bebek."
Televizyonu dinledikten sonra Austin bir küfür savurdu. Koltuğun kenarından ceketini aldı ve kapıya yöneldi.
"Ne olduğunu bile bilmiyorsun savaşamassın "
"Sence bilmediğim bir şeyin peşinden gider miyim ?
Onlar şeytanlar.İnsanların içine girip diğer insanları katlediyorlar.
Bebekleri öldürmelerinin sebebi insan ırkını yok etmeye çalışmaları.Bunu yaklaşık on bin yıldır yapmaya çalışıyorlar ama annelerimiz ve babalarımız sayesinde bu pek mümkün olmuyor."
Söyledikleri doğru mu bilmiyorum ama her nereye gidiyorsa yalnız gidemezdi.
"O zaman tek gitmiyorsun bende geliyorum "
Elini cebine soktu ve "Gelebileceģini kim söyledi ?"dedi.
"Ben "
Elini cebinden çıkarıp kapının kulbuna götürdü.Çevirip çıktı.

Elimi askılıktaki hırkaya götürdüm ve giydim.

Austin çoktan arabasına doğru ilerlemeye başlamıştı.

-
Bütün yol boyunca Austin e nereye gideceğimizi soruyordum ama bir türlü cevap vermiyordu.
En sonunda bir ormanın ortasında durduk ve arabadan indik.
Güneş batmak üzere olduğu için hava kararmaya başlamıştı.
Austin önde ,yıkık dökük bir ahşap eve doğru yürüyorduk.
Bana yaklaştı ve elimi tuttu.
"Sakın elimi bırakma "
Olumlu anlamda başımı salladım.Beni bir koluyla kendine çekerken diğer eliyle evin kapısını açıyordu.
Kapının gıcırtısından biraz ürksemde güçlü kolların arasında garip bir şekilde kendimi güvende hissetmiştim.Yavaş adımlarla evin içerisinde ilerlerken yerin gıcırdamasi hoşuma gitmemişti.
Etraf o kadar sessizdi ki nefes alış-verişimiz evin içinde duyuluyordu.
En sonunda Austinle bir masanın önünde durduk.
Beni bıraktı ve masanın üzerindeki kağıtları eline aldı.
"Burada değiller, gel gidelim " dedi.
Ikimizde aynı anda arkamızı döndüğümüzde anlımıza değen soğuk demirin verdiği hisle donup kaldık.
Üstünde CIA yazılı tişört giyen iki adam.
Biri bana silah doğrulturken diğeri Austin e silah doğrultuyordu.
Şaşırsamda korkmamıştım.Sonuçta güçlerimiz vardı.
Bir şekilde hallederdik.
Beynimde yankılanan, Austin nin sesiyle irkildim.
Scarlet tan artık alışıktım.
'Sakin ol'
Karşımdaki otuzlu yaşlardaki adama baktım ve gülümsedim.
Bu gülümseme mutluluktan çok alaylı bir gülümseme olmuştu.
"Tetiğe ne zaman basacaksınız?"
Sorumla alayla güldü ve bakışlarını arkama odakladı.
Hafif boynumu çevirdim ve baktım.
Tam göremeden biri yüzüme bir yumruk attı ve yere serdi.
Bir kadındı ve bana son derece tanıdık gelmişti.
Elimi masaya uzattım ve kaldırıp kadına attım ama kaçmıştı.
Daha sonra ayağa kalktım ve yerdeki parkeleri gücüm sayesinde söküp kadına atıyordum ama o kıvrak hareketlerle kurtulmaya başarıyordu.
Bana baktığında yüzünü daha net görebiliyordum.
Bir dakika , bu...Bu...Bu Jane.
Evet , evet bu Jane.
Aman tanrım Jane !
"Jane " dedim en çaresiz sesimle ve göz ucuyla Austin e baktım, bayılmıştı.
Jane dudaklarını alayla büzdü ve bana doğru koştu.
Demek o da bir CIA ajanıydı.
Iki eliyle boynumu kavradı ve duvara itti.
Duvara sırtımı çarptım ve yere düştüm.Yerdeki tozlar elime bulaşırken Jane "Zavvalıdan bir farkın yok Jessie" dedi.Cevap vermedim.Ona karşı savaşamazdım.Sonuçta o bütün sırlarımı paylaştığım tek insandı.
Saçımdan tutup arkaya çekti ve tam burnumun üzerine yumruk attı.
Öyle bir acıdı ki kırıldığına yemin edebilirdim.
Burnumdan akan kan yanağıma doğru ilerlerken tenimde bıraktığı his yüzünden tüylerim diken diken olmuştu.
Jane ,tek eliyle saçımı çekerken diğeriyle kemerinden bir şırınga çıkardı.
"İşin bitti " derken şırınganın içindeki sıvıyı boynumdan enjekte etti.

LANETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin