Hapis

44 3 11
                                    

Jonathan, yüzüne yediği sert tokatla kendine geldi. Görüşü bulanikti ve basi dönüyordu. Oturduğu yerden kalkmaya çalıştı fakat elleri bir direğe sıkıca bağlanmıştı. Hareket etmesi imkansızdı.
Etraf gurultuluydu. Acaba hala barda miydi? Kırmızı üniformalı adam ve askerler, geceden kalma halüsinasyonlar miydi?
Tokadı atan kişiye odaklandı.
Askerlerden biri.
Rüya değilmiş demek ki. Diye düşündü. Ne kadar baygın kalmıştı? Neredeydi?
Bu sorulara cevap ararken adam ayagiyla onu durttu ve tıslarcasına konuşmaya başladı,
'uyan artık, ingiliz köpeği. Seni bütün gun uyuyasin diye buraya getirmedik.' Ağır Ispanyol aksanı , dediklerini anlamayı zorlaştırıyordu.
Jonathan, tutsak edildiğini fark edip sesini çıkarmadı. Adam, bunun üzerine jonathan'a bir tokat daha atti.
Jonathan, yanaginin yandığını hissedebiliyordu. Adam bir tokat daha atti.. Ve Bir tane daha.
Jonathan, dişlerinin arasından süzülen kanin tadı aldi ve yere tukurdu. Yer, kıpkırmızı olmuştu.
Bunun uzerine adam, onu yakasından tutarak kendine çekti ve dişlerini sıkarak,
'Ne oldu? Biri mi vurdu sana?' dedi ve yüzüne tukurdu.
Jonathan, adami parçalarına ayırmak istiyordu fakat bu halde olmazdı. Henüz değil. Adama tiksintiyle baktı ve içinden küfür etti. En ufak bir hatası, onun sonu olabilirdi.
Asker, birkaç adim yaklaşıp ellerini çözdü. Jonathan, bir rahatlama hissetti ve bileklerine baktı. Kıpkırmızıydılar. Kaç gundur bu haldeydi? Bu sorunun cevabindan korkuyordu.
Adam,onu gomleginden tutarak ayağı kaldirdi ve bu sefer ellerini daha sıkı bağladı.
Jonathan'in sırtı , hareketsizlikten tutulmuştu ve agrıyordu.
Asker onu ittirdi ve önden yürümesi için zorladı.
Jonathan sonunda bulunduğu yere odaklandı. Bir gemideydi. Daha once hic görmediği kadar büyük bir gemide. Irlanda savaş gemisi.
2. Kaptan, tayfalar erafta koştururken topların hazırlanması için emirler yagdiriyordu.
Dümene geçti. Belli ki kaptan, gemi dışındaydı.
Jonathan, merakla 2. Kaptana baktı. Kaptan, kendini beğenmiş bir şekilde güldü ve bogazinin kesileceğini ifade eden bir hareket yaptı.
Jonathan, olduğu yerde dondu. Fakat asker buna izin vermeyecekti. Kafasına bir darbe indirdi ve jonathan mesajı alarak adimlarini hizlandirdi.
Adam, onu tayfa kamaralarina açılan basamaklara yöneltti. İçeride kimse yoktu. Tayfalarin hepsi güvertede is başındaydı.
Hizli adımlarla kamaraların yanindan gectiler ve bir kapinin önünde durdular.
Kapı, iceridekinin kaçmasını önlemek için ağır bir metalden yapılmıştı.
Asker, kemerine astığı anahtarliktan bir anahtar seçti ve kapıyı açtı.
Jonathan, içeriye bir göz atmayı düşündü fakat askerin buna zamanı yoktu.
Onu içeri fırlatıp kapıyı arkasindan kilitledi.
'Seni ne kadar öldürmek istesem de, ıngiliz köpeği, bu zevki Kaptan'a bırakacağım.'
Bunları söyleyip üst guverteye döndü.
Jonathan, burada kısa kalmayı umit ederek birkaç saniye kapıya boş boş baktı ve bulunduğu odayı inceledi.Hiçbirşey yoktu. Hiçbirşey. Ne bir yatak, ne bir sandalye.
Fakat oda kemiklerle doluydu. Kim bilir burada ölüme terk edilen kacinci kişiyim, diye düşündü.
Hücrenin kapısında, dışarıdan gelecek yemekler için küçük bir giriş vardi fakat o da sıkıca kilitlenmisti.
Jonathan'in dikkatini odadaki tek ışık kaynağı olan pencere çekti ve oraya dogru yöneldi.
Dışarıya bir göz atti. Nerede olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği, artık Halifax'dan çok uzakta olduguydu. Hemde çok.
Cami kontrol etti. Kirilmaz camdı. Kaçması imkansızdı. Hem kaçsa bile, nereye gidecekti ? Yorgun ve açtı. Ayrıca yaraliydi. Yüzü kurumuş kanla kaplı birine kim yardım ederdi ki?
Umutsuzlukla odayı inceledi ve kapıdan bakan birinin onu göremeyeceği bir uca oturup sırtını duvara yasladi.
Arya'yı düşündü. Onu arayıp aramadığını bile bilmiyordu. Ya aramaktan vazgeçip yola onsuz devam ediyorsa ne yapacaktı? Geçen birkaç saatte kendine bu soruları defalarca sorup durdu ve en sonunda odada bir tıkırtı duydu. Hemen kapıya yöneldi fakat ses, kapıdan gelmemişti.
Hücresine göz atti ve duvardaki bir tuglanin yerinden çıkmak üzere olduğunu fark etti.
Tuğla, uzaktan bakınca açıkça fark ediliyordu. Neden daha once görmediğini merak etti ve bağlı elleriyle tuglayi yerinden çıkardı.
Çıktığı yerde bir mektup vardi. Jonathan, hayal kırıklığına uğramıştı. Bir anahtar, herhangi kesici bir alet bulmayı ümit etmişti.
İç çekerek mektubu bulunduğu yerden aldı ve açıp okumaya başladı,
Burada 12. Günüm. Artık sabrim tükenmeye başladı. Adriano, beni son kez kontrole geldi. Bana yiyecek getirip beni sevdiğini, buradan çıkmam için elinden geleni yapacağını söyledi. Hala cok guzel ve canlı olduğumu mırıldandı.
Fakat bilmediği birşey vardi;
Uzun zaman önce ölen bir şeyde yaşam bulmak zordur.

Ufkun KoruyucularıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin