Jonathan, olduğu yerde dondu. Birkac saniye kızın gozlerine baktı. Bakislari Arya gibi degildi. Arya, her zaman sevecen ve muzipçe bakardı. Görenin kalbini eritecek bir ışık saçardı. Fakat bu kizin.. Bu kizin gözlerinde vahşet vardı. Daha once onun gözlerinde hiç görmediği birşey. Öldürme arzusu. Peki bu nasıl olabilirdi? Hayal goruyor olabilir miydi? Uzun yıllar boyu kanatları altinda çalıştığı, birlikte maceradan maceraya koştuğu kız bu olamazdı.
Sözde Arya, öldürdüğü adamin üstünden yavaşça kalktı. Yüzü, zavalli tayfanin kanıyla kaplanmıştı.
Jonathan, bir an içinde onunla konusma isteği duydu. Fakat kız, hayatında gördüğü en delici bakışı takınarak ona kosmaya baslayinca, bu düşüncesi yerle bir oldu.
Jonathan, kız ustune doğru gelirken birkaç adim geriledi. Ne yapacağını bilmiyordu. Tamamen savunmasizdi. Uzun haftalar boyunca o hücrede kapali kaldığından en iyi formunda sayılmazdı.
Daha ne yapacağını dusunemeden,kızın botundan bir hançer daha cikardigini gördü.
Jonathan, kaçmayı düşündü. Fakat o zaman onunla konuşma şansını tamamen yitirebilirdi.
Arya, çocuğun ustune atlatip hanceriyle boğazını deşmeye çalıştı. Jonathan, var gücüyle karsi koyuyordu fakat kız çok güçlüydü.
Kizin ateş saçan gözleri, Jonathan'ın işini hemen bitirmek istedigini söylüyordu. Transa girmiş gibiydi.
En sonunda Jonathan, kiza bir tekme savurdu ve var gucuyle ters yone koştu.
Sığınacak bir liman gorme umuduyla ufka baktı. İleride hayal meyal bir liman görülüyordu. Eger geminin filikalarindan birini suya indirmeyi başarırsa, kurtulma şansı olabilirdi.
Bakışlarını, filikalari tutan halatlara çevirdi. Suan Arya'yı düşünecek vakti yoktu.
Zaten kız da görünürde yoktu. Neyse ki onu takip etmemişti.
Jonathan, koşar adimlarla halatlara dogru ilerledi ve kureklerin eksiksiz oldugundan emin olunca filikayı serin sulara birakti. Tam kendisi de binecekken arkasindan bir bagiris sesi duydu. Tayfalardan biri onu fark etmiş olmalıydı. Adam, elinde bir tüfekle kosarak ona dogru geliyordu. Fakat bir saniye sonra, adam kanlar içinde yerde yatıyordu. Alninin ortasında bir kurşun deliği vardi. Nisanciya bakınca kahya kızı gördü. Kız, Jonathan'a 'Git' dedi ve silahi fırlatarak tayfa kabinlerine döndü.
Jonathan şaşkınlığını çabucak uzerinden atarak filikaya indi.Tam kurtuldum diye düşünürken, biri arkasindan sinsice yaklasip kafasına vurdu. Jonathan, acıyla yere kapaklanirken ne olduğunu anlayamadi. Onu vuran kişi, bardaki kırmızı siyah üniformalı avcıydı.
Jonathan, adamın kapali kapüşonundan keskin yüz hatlarini secebildi. Elmacik kemikleri çıkık, 20li yaşlarında biriydi. Sag kaşında bir yara izi vardi. Kapusonun etkisiyle kapkara gözüken gözleriyle Jonathan'a bakti. Onu öldürecek miydi? Herşey burada bitemezdi.
Birden Jonathan'in beyninde bir şimşek çaktı. Adami tanımıştı.
Çok eski bir dostuydu fakat onun öldüğünü sanıyordu.
Karşı koymayı dusundu ancak başından başka bir yere odaklanamadi.Adam, tufegini çekmeden önce,
'beni unuttun mu, zeki çocuk?' dedi.
Jonathan cevap veremedi. Herşeyin böyle biteceğini hiç düşünmemişti.
Avcı, tufegini onun kafasina nişan aldi ve mirildandi,
'Kendi mezarını kazarken ölümü aldatmazsın.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ufkun Koruyucuları
AdventureKatil, hançerini Arya''nın boğazına dayayıp simsiyah gözleriyle ona baktı. Iğrenç kokan nefesi, kızın midesini bulandırıyordu. 'Şimdi beni iyi dinle, küçük hırsız. bizim adımız Kızıl Katiller. Biz, tilkiler kadar kurnaz, kaplanlar kadar hırçınız. Ba...