6. BÖLÜM

245 19 2
                                    

Büyük olan Tao'nun yakasından tuttuğu gibi sürüklemeye başladı. Hızlıca çekiştiriyordu.
"Hadi Tao! Daha içecek çok Soju'muz var."
Küçük olan sürüklenirken aklında ki sorulara engel olamıyordu. Yi Fan neden kendisine bir anda yaklaşmıştı? Amacı oyun oynamak mıydı? Yoksa seviyor muydu? Seviyor olsa seviyor gibi davranırdı değil mi? Peki sık sık unuttuğu hatıralar? Tao bu soruların matematik sorularından daha zor olduğuna yemin bile edebilirdi.
Büyük olan, Tao'yu tahta bir kapının önünde serbest bıraktı. Ve gülümsedi;
"Göster bakalım yeteneğini."
İçini çekti küçük olan. Mesajı almıştı ve yapmaktan başka çaresi yoktu. Kapıyı sonuna kadar sertçe açtı ve içeri girdi. Koridorda kimse olmadığını anladığında Yi Fan'a doğru döndü ve başıyla onayladı. Kendinden emin adımlarla içeri girdi büyük olan. Koridorun sonunda ki demir kapıyı eliyle beş kere tıklattı. Bu oraya özgü bir parolaydı. Açıldı büyük demir kapı. İçerdeki müzik kulakları sağır ediyor, striptizci kızlar herkese göz banyosu yaptırıyordu. Localar genellikle doluydu. Ve gruplar halinde ot çekiyorlardı. Gülümsedi büyük olan. Kendi dünyasının bundan ibaret olması ona yetiyordu ve bu durumdan gayet memnundu. Tedirgin oldu küçük olan. Henüz Yi Fan'ın kişiliğine bile alışamamışken böyle bir ortama girmeye hiç hazır değildi. Ki nasıl davranacağını bile bilmiyordu.
Büyük olan Tao'nun kolundan tuttu ve içeri çekiştirmeye başladı. Barın önündeki büyük, deri sandalyeye oturdular. Büyük olan başıyla barmene işaret etti ve barmen iki adet Soju'yu önlerine bıraktı. Aldığı bardağı kafasına dikti büyük olan. Bir yudum aldı ve ciğerlerinin yandığını hissetti. Yi Fan'ın günah çıkarma yöntemlerinden biri daha açığa çıkmıştı. Büyük olan 5 veya 6. bardaktan sonra iyice gevşemiş, ortamın getirdiği rahatlığa kavuşmuştu. Küçük olan ise üzerinde ki gerginliği atamamış, zaman geçtikçe daha çok geriliyordu. Konuşmaya başladı büyük olan, normal zamanda asla ağzından çıkmayacak sözleri ağzından döktü teker teker;
"Babamdan nefret ediyorum."
Küçük olan kafasını rahatlamak için izlediği kalabalıktan, büyük olan doğru çevirdi. Ve pür dikkat kesildi. Büyük olan içkinin verdiği mayhoşlukla konuşmaya devam etti;
"Eğer o adamı öldürmeseydi, herşey daha iyi olacaktı. Ben babasız bir piç olarak büyümeyecektim!" Öfkeni kustu.
Anlamaya çalıştı küçük olan. Babası geldi aklına. İçi ürperdi. Tüm dikkatini toplayarak dinlemeye çalıştı. Baba kelimesini nerede duyarsa dursun, o gün aklına gelir ve kendini kaybederdi. Tereddütle denedi küçük olan;
"Baban kimi öldürdü?"
Yi Fan cevap verdi;
"Bilmiyorum. Tanımıyorum. Tek bildiğim bunu bizim için yaptığını zannetmesi."
Gerildi küçük olan. Aslında farklı olmasına rağmen hayatları komik bir biçimde benziyordu.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Soğuk havayı içine çektiğinde rahatladı küçük olan. Saat sabaha karşı 03:25 civarıydı ve ne kusmasını gerektirecek bir midesi ne de alkolden sonra etkisinden uzun süre kurtulamadığı baş ağrısı vardı. Büyük olan onun önünden sallana sallana yürürken onu izliyordu. Masumlaştığı zaman çocuk gibi oluyordu ve bu garip bir şekilde Tao'nun hoşuna gidiyordu. Tao'nun korktuğu şeyler listesinde şuan en üst sırada bir yabancının çıkıp onlara saldırmasıydı. Şayet Yi Fan böyleyken kendini savunamazdı ve Tao her ne kadar çok şey Yi Fan'ı etrafa bulaşmadan önce durdurmanın zorunlu yoluydu. Yi Fan kalacakları yeri zar zor tarif ettiğinde, Tao onu eve bu şekilde götürme konusunda endişe duyuyordu. Evde kiminle karşılaşacaktı? Babası yoktu. Yıllardır Yi Fan'ın adını bile bilmediği bir hapishane de gözetim altında tutuluyordu. Annesi ölmüştü. Tanrı aşkına ona kim bakıyordu? Yemekleri kim yapıyordu?

Uzun siyah merdivenlerden çıkmaya başladıklarında Tao, Yi Fan'ı daha ne kadar sırtında taşıyabilirdi bilmiyordu. Kapıyı açtıktan 5 dakika sonra, uzun süredir açık kalan ağzını kapatması gerektiğini hatırladı küçük olan. Her yer çöptü, masanın üzeri pizza kutularıyla doluydu, her yerde ağzına kadar dolu küllükler vardı, perdeler ve pencereler sonuna kadar kapalıydı, içeride ki koku mide bulandırıcı bir şekilde içine işliyordu, ev ciddi anlamda berbat ötesi bir haldeydi. Yi Fan'ı yatağa yatırdıktan sonra yanına oturan Tao, büyük olanın yüzünü incelemeye başladı. Bu kadar tutkuyla sevdiği adamın aslında bilmediği öyle yanları vardı ki, kendini bunları bilmediği için suçlu ve yetersiz hissetti. Onu ne kadar iyi tanıyordu? Yi Fan en masum haliyle Tao'nun karşısındaydı. Kalkmak için yeltendiğinde Yi Fan fısıldadı;
"Yanımda uyu."
Küçük olan ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Yi Fan'ın bunu sarhoşluğun etkisiyle söylediğini ve yarın sabah kalktığında bu durum karşısında ne tepki vereceğini bilmediği için tereddüt ediyordu. Ama Yi Fan'ın kimsesi yoktu ve bu durumu göze alacaktı. Bir daha yüzünü göremeyecek olsa bile bu geceyi onun kollarında uyuyarak geçirecekti. Küçük olan, büyük olanın yanına uzandı ve yüzünü boynuna gömdü.

Sabaha karşı 04:56

Tao nedense Yi Fan ile uyumaya alışamamış, kendini değişik hissediyordu. Ona koşulsuz ve geri dönülemez bir şekilde aşıktı. Ama yanlış olan birşey vardı. Doğruldu. Sessizce botlarını ayağına geçirdi. Yi Fan'ın saçlarından öperek yavaşça onu uyandırmadan yataktan kalktı. Bileğini kendi ellerinin aksine sıcak bir el yakaladı. Karanlığın içinde duyduğu fısıltılar, tüm hayatı boyunca onu Yi Fan'ın yanında tutmaya yetecekti;

"Gitme, senden başka kimsem yok."

TahrikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin