7 BÖLÜM

362 27 12
                                    

"Herkese yeniden merhaba! Bildiğiniz üzere Tahrik'i uzun zamandır yazmıyorum. Eskiden yayımlanan sayfadan ayrıldım. Ve kendi başıma devam etmeye karar verdim. Uzunca süre yanımda olup, destek verdiniz. Bıraktığımda bile, devam etmesi üzerine bana bolca mesajlar attınız. Ve şimdi... Tahrik devam ediyor! Lütfen desteğinizi, yorumlarınız ve beğenilerinizi esirgemeyin! Onlar benim motivasyon kaynağım. Sizi seviyorum millet." 


Saat sabah 07:16

Daha önce kimseyle uyumamış olan Tao, belinin üzerine dolanmış ağır kolun verdiği hisle uyandı. Kendine karşı dürüst olamıyordu. Onu rahatsız eden cidden birisiyle beraber uyumak mı yoksa Yi Fan olduğu için mi uyuyamıyordu henüz bilmiyordu. Ya da bilmek istemiyordu. Gözünü açıp tavanı seyretti. Yaklaşık beş yüzüncü nefesini verdiği sırada yavaşça doğruldu. Belinde olan Yi Fan'ın kolunu yavaşça yanına bıraktı. Ayağına botları geçirdi, şayet yerler botlarının altından daha kirliydi. İlk önce tüm perde ve pencereleri açtı. Oksijen içeriyi yavaşça dolduruyor ve mide bulandırıcı kokunun çıkmasını sağlıyordu. Güneş ışığı Yi Fan'ın yüzüne geldiğinde, Tao'nun dikkatini çekti. Heykel gibi bir yüzü vardı. Çene kasları iyice gerilmişti. Rüya mı görüyordu? Onu bu derece kusursuz kılan neydi? Birkaç dakika izledikten sonra eline büyükçe bir çöp poşeti alıp, tüm pislikleri toplamaya başladı. Ortalığı hatırı sayılır bir şekilde topladı. 

Işığı yüzünde hisseden Yi Fan, yüzünü buruşturarak gözlerini açtı. Uzun süredir ışıkla uyanmamıştı. Hemde bayağı uzun bir süredir. Doğruldu ve başını ellerini arasına alıp, derin bir iç çekti. Akşamdan kalma olmaktan nefret ediyordu fakat bu hayatının vazgeçilmez bir parçasıydı. Her gece boktan rüyalar görmesi yerine geçen gece annesiyle mutlu anılarını görmüştü ve garip bir şekilde huzurlu uyumuştu. Güneşin tenine vurmasıyla iyice sıcaklayan büyük olan, tişörtünü bir çırpıda çıkardı ve sadece siyah kot pantolonuyla kaldı. Kaldığı daire, her zamankinin aksine topluydu. Yüzünü buruşturdu ve yataktan kalktı. Mutfaktan bir takım sesler ve kokular gelmesi üzerine oraya yöneldi. Mutfağa girdiğinde küçük olan bir şeyler hazırlıyordu. Elinde olmadan gülümsedi büyük olan. İçkiye olan bağışıklığı sayesinde, sarhoş olsa dahi he rşeyi hatırlardı. Elinde olmayan şeyler yapar fakat kesinlikle hatırlardı. Arkasından sessizce yaklaştı ve sıcak ellerini, küçük olanın beline sardı. 


İrkildi Tao, bedeni buz kesildi. Hareket edemedi. Yi Fan gece olanları hatırlıyor muydu? Neden kendisine sarılıyordu? Tao'nun ayak altında olmasına kızmamış mıydı? Ne tepki vermeliydi? Ne söylemeliydi? Yi Fan'ın tepkisi ne olacaktı? Sonsuz gibi gelen saniyelerden sonra, küçük olan konuşmayı denedi. "G-günay-dın." Kekelemiş miydi? Lanet olsun kekelemişti! Yi Fan bu duruma yine elinde olmadan gülümsedi. Eğilip, küçük olanın ensesine dudaklarını bastırdı ve geri çekilip fısıldadı. "Günaydın Tao-ya..."

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Yi Fan ve Tao masada oturuyor ve kahvaltı ediyorlardı. Aslında kahvaltı eden tek kişi Yi Fan'dı. Tao elinde ki çubuklarla tabağındakileri karıştırıyordu. Şimdi toparlamak gerekirse, Yi Fan gece onunla uyumuştu, gitmemesini istemişti, uyurken ona sarılmıştı, mutfakta beline sarılmıştı... ve ensesine bir öpücük kondurmuştu, şimdi ise önünde yarı çıplak halde yemek yiyordu. Sonuç olarak Tao iyi miydi? Hayır. İyi miydi? Hayır. Hangisi en çok onu donduran şeydi? Buna karar vermekte zorlandı. Yi Fan'ın amacı neydi? Bakışlarını bakmakta olduğu tabaktan kaldırıp, Yi Fan'a yöneltti. Büyük olan hızlıca tabağındakileri yiyordu. En son ne zaman bu kadar iştahlı yemişti? En son ne zaman bu kadar çok yemişti? En son ne zaman bu kadar lezzetli şeyler girmişti midesine? Nefes almak için başını kaldırdığında, küçük olanla göz göze geldi ve sırıtıp sordu. "Önündekileri yiyecek misin? Yemek istemiyorsan ben yiyebilirim. Çöpe gitmeleri yazık olur."  Küçük olan yavaşça önünde ki tabağı Yi Fan'ın önüne iteledi. Yi Fan ölümcül bir gülümseme attıktan sonra biten tabağını kenara itip, diğer tabağı önüne aldı ve tekrar yemeye koyuldu. Nefes almak için başını kaldırdığında Tao'ya sordu. "Evimi topladın, bana yemek hazırladın, karşılığında ne istersin Tao-ya?" Küçük olan aklında milyonlarca soru olmasın rağmen en önemlisin hangisi olabileceğini tarttı. Yi Fan'la ilk tanıştığında olduğu gibi tüm cesaret hücreleri bedenini kaplamıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra şansını denedi. "Babana tam olarak ne oldu?" Soruyu duyduğunda Yi Fan kaskatı kesildi ve yemeyi bıraktı. Önünde ki tabağı sertçe itti ve masadan kalkıp salona gitti. Yatağın kenarında bulun tişört yığınlarının arasından beyaz olanını aldı ve üzerine geçirdi. Öfkeyle seslendi. "Huang Zi Tao! Dışarıya çıkıyoruz!" Küçük olan ne zaman adının tamamen telaffuz edildiğini duysa, bir sorun olduğunu biliyordu. Yutkunarak sandalyeden kalktı ve Yi Fan'ın yanına doğru yöneldi. 


~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Büyük olan bir demet çiçeği annesinin adının yazılı olduğu mezara bıraktı ve çömelerek bir avuç toprağı avcunun içine aldı. Tao birkaç metre ötede  Yi Fan'ı izliyordu. Gitmeli miydi? Teselli etmeli miydi? Karar veremedi ve her zaman yaptığı gibi nefesini saymaya başladı. En kaçmak istediği anlarda kaçış yöntemi buydu. Yaklaşık ellinci nefesini verdikten sonra mezara doğru adım atmaya başladı. Yi Fan'ın yanına çömeldi ve sessizce tabelayı inceledi. Ölüm tarihi çok geçmiş bir tarih olmasına rağmen, annesi genç yaşta ölmüştü. Ve bu Yi Fan'ın uzun yıllar annesiz kaldığı anlamına geliyordu. Boğazı düğümlendi, ne söylemeliydi? Boktan "Üzülme, o şuan cennette, yakında atlatacaksın, iyi olacaksın, her şey güzel olacak." yalanlarını mı söylemeliydi? İki sorun vardı. Birincisi; Bunların yalan olduğuna emindi, çünkü kendi babası öldüğünde bunları sıkça duymasına rağmen hiç birinin işe yaramadığını biliyordu. Ve ikincisi; Yi Fan bu kadar basit sözlerle yetinecek biri değildi. Aşık olduğu adamın hem en zayıf noktasını öğrenmişti hemde bu şekilde acı çekmesine dayanamıyordu. Yüreği sıkışıyordu. Elini Yi Fan'ın koluna koydu ve fısıldadı. "Sana onun kadar iyi bakamam, onun kadar iyi yemek yapamam, onun sana verdiği sevgiyi veremem. Ama kızsan da, bağırsan da, küfür etsen de, dövsen de, yanında hiç gitmem." Yi Fan gözlerini kapattı ve bir damla gözyaşının düşmesine izin verdi. Yüreği tekrar sıkıştı küçük olanın. Dayanamıyordu, nefes alamıyordu. Ona delicesine yardım etmek isterken, yapamıyordu. Kalbi tekledi. Kendi gözyaşlarını akıttı. 


~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Ertesi gün okulda Yi Fan ve Tao koridorda dolaşıyordu. Tao yürürken bir yandan korkuyor bir yandan da mutluluktan ölüyordu. Heyecanla ayağı birbirine takıldı ve sendeledi. Yi Fan onu kolundan tutarak düşmesini engelledi. Tao doğruldu ve Yi Fan'a baktı, büyük olan gülümsedi ve Tao'nun kravatını düzeltti.

Koridorun sonunda, çeteyle beraber dolapların önünde duran Chanyeol bu sahneyi gördü ve bağırdı. "Ne o? Artık ibnelerle mi takılıyorsun Kris?" Tam o anda iki şey oldu. Birincisi; Tao o şokla elindeki tüm kitapları yere düşürdü ve donakaldı. İkincisi; Yi Fan hızlıca yürüyerek Yeol'u yakasından tuttu ve sürüklemeye başladı. Karanlık sınıfa doğru...

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Yi Fan ve Tao, büyük olanın Yeol ile anlaşması üzerine, gece saat 11'de buluşmak için karar verdikleri noktadaydı. Burası sokak ışıklarının bile belli belirsiz yandığı, sislerle dolu, aklı başında olan hiç bir insanın girmeyeceği çıkmaz ara sokaklardan biriydi. Yi Fan saatine baktı. Cebinden bir sigara çıkarıp, dudaklarına yerleştirdi. Bu sefer yaptığı kötülüklerini günahını yerine, yapacağı kötülüklerin günahını çıkarmak için içiyordu.

Tao nefes verip, dudaklarını dişledikten sonra sordu. "Ne için bekliyoruz?" Yi Fan ölümcül şekilde gülümsedikten sonra yanıtladı. "Kimsenin benim olana laf söyleyemeyeceğini göstermek için." Tao hızlıca nefes aldı, başı dönüyordu. Aklına gelebilecek tüm sahneleri gözünden geçirdi, ya da hayallerinin sınırında ki sahneleri. Ne bekliyordu? Hazır mıydı? Aşık olduğu adam ne kadar canavarlaşabilirdi?  

Yeol sokağa geldi. Kulağındaki kulaklıkları çıkardı ve Yi Fan'ın önünde durdu. En yakın arkadaşının tam olarak neler yapabileceğini az çok kestirebiliyordu. Bunları tahmin edebilecek kadar yakından tanıyordu büyük olanı. Kendinden emin ses tonuyla konuştu. "Evet? O neden burada? İkimiz arasında olan bir mesele olduğunu sanıyordum." Yi Fan sigarasından bir nefes daha çekip, yere attı ve ayağıyla söndürdükten sonra Yeol'a gülümsedi. Tao'nun kolundan tutup onu yanına çekti. "Mesele tamda o Park Chan Yeol." Küçük olan o anda emin oldu. Eğer Yi Fan birinin adını tam telaffuz ederse, ortada ciddi bir problem var demekti. 

Yeol tekrar konuştu. "Onun bununla alakası yok. Mesele seninle ilgili. Kendine bir bak Kris! Artık bizimle takılmıyorsun, klübe gelmiyorsun, eskiden yaptığımız şeyleri yapmıyoruz. Tanrı aşkına 10 senedir arkadaşınım! Kimse yanında yokken ben vardım tamam mı? Şimdi bu ibne gelmiş seni benden çalıyor! Buna izin vermem!" Yi Fan'ın çenesi kasıldı ve Tao hızla nefes alıp vermeye başladı. Beyninde sadece bir kelime yankılanıyordu. "İbne, ibne, ibne."

Yi Fan, Yeol'ün yakasından tuttu ve duvara yapıştırdı. Dişlerinin arasından konuştu. "Ona bir daha ibne dersen eğer, senin canını öyle bir yakarım ki, yaşadığın bu dünyada cehennemi tadarsın."

 Yeol gülümsedi. "Demek öyle ha? Beni satıyor musun kardeşim? Pekala, bu şekilde devam edelim o zaman. O hem babasız bir piç hem de bir ibne! Oldu mu? Tatmin oldun mu?" 

Yi Fan, sertçe bir yumruk attı ve Yeol yere düştü. Burnu kanamaya başlamıştı ve ağzı da. Ellerini ağzına götürüp baktıktan  sonra, tekrarladı. "İbne!"

Büyük olan yerde bulunan levyeyi alıp, Yeol'a sertçe vurmaya başladı. Bir kaç kez vurduktan sonra, tekmeledi. Hemde defalarca. Daha sonra yanına eğildi. 

"Bu nasıl hissettiriyor? Daha iyi mi?" Kris yerde etkisizce duran adama baktı. Acımasızca dudaklarına yapıştırdığı gülümse onun en büyük kalkanıydı. Saçlarından tuttuğu Chan Yeol'u sertçe yere itti. Karanlığın bir köşesinde titreyen Tao, sevdiği adamın canavardan yaratılmış haline şahitlik ediyordu. Kris yerden kalktı ve yüzünde ki bir parça kanı sildi. Titredi küçük olan, korkuyla yutkundu. Ve midesinde ki kasılmaların acısını dudaklarını dişleyerek çıkardı. Gülümsedi büyük olan, haince gülümsedi ve küçük olana fısıldadı. "Korkma... fazla acımayacak."  

Tao'yu sertçe itti ve küçük olan duvara çarptı. Yi Fan elini duvara koydu ve kafasını Tao'nun hizasına biraz eğdi. Gözlerinin içine derince baktıktan sonra, ölümcül gülümsemesini takındı. 

Dudaklarını sertçe Tao'nun dudaklarına bastırdı büyük olan. Yi Fan'ın dudaklarını dudaklarında hissettikten sonra, vücudunun kaskatı kesildiğini hissetti küçük olan...




Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 15, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

TahrikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin