6. Bölüm 'Yarış'

51 7 2
                                    

"Birini öldürdüğünü söylemiştin." dedim şaşkınlığımı gizledigim için kendimle gurur duyarak. Sanırım hesap vakti gelmişti. Bana neden yalan söylediğini açıklaması gerekiyordu. Kendimi yiyip bitirmeden hemen.

"Evet, aynen öyle dedim. " dedi çok normal bi şekilde.

"Neden kendini bu kadar yalnızlığa mahkum ediyorsun?" dedim pes ederek. İç çekti.

"Çünkü eğer etrafımda biri olmazsa bağlanmam. Böylece mutsuz da olmam. " dedi uzun bir düşünmenin ardından.

"Tamam, kimseye güvenme ama en azından şans ver. Ben senin bu kadar yalnız olduğunu gördükçe kendimi kötü hissediyorum." dedim. Gözlerimin içine baktı. İlk defa duygusuz değildi. Hoş bakmıştı. Sanki artık beni farkediyor gibi. Sanki bana ihtiyacı var gibi. Kendisi de farketmiş olacak ki kafasını iki yana salladı ve manzaraya döndü. Saçmalıyorsun Güneş!

"Zaten şuan seninle konuşarak şans verdiğimi düşünüyorum." dediğinde sarsıldım. Bana yalan söylüyordu ve kendinden uzaklaştırıyordu. Sonra da şans verdiğini söylüyordu.

"O zaman neden bana yalan söyledin? Madem güvenmeye bu kadar önem veriyorsun, neden bana yalan söyledin? " dedim birazcık sesimi yükselterek. Ne yaptığı belli değildi. Bi iyiydi, bi kötü. Neden?

"Bana neden güveniyorsun ki? Neden sana yalan söylediğimi düşünüyorsun?" dedi o da sesini yükselterek.

"Bir insanın yalan söylediğini anlayacak kadar zekiyimdir belki." dediğimde göz devirdi. Neden kendine bu kadar acı çektiriyordu ki?

"Ya sen nasıl bir şeysin? Bi insan acı çekmeyi bu kadar sever mi?" dedim bu sessizliğe dayanamayarak.

"Sever. Eğer bir şeyleri ayırt edecek kadar çok şey yaşadıysa sever!" dedi ellerini saçlarının arasından geçirip ayağa kalkarak. Ben de ayağa kalktım.

"Ne demek bir şeyleri ayırt ederse? " dedim. Yeniden ellerini saçlarının arasından geçirdi. Gerçekten çok çabuk sinirleniyordu. Tamam, ben de çabuk köpüren bir insanım ama o şuan çileden çıkmış gibi gözüküyordu.

"Şu demek: İnsan acı çekerken değil mutluyken daha çok üzülür." dediğinde kaşlarımı çattım. Gerçekten hiçbir şey anlamıyordum.

"Benim dilimde konuşsan? " dedim sakin olmaya çalışarak. İç çekti ve manzaraya bakıp sakinleşmeye çalıştı.

"Yani insan mutlu oldukça hayal kurar. Hayal kurdukça da hayal kırıklığına uğrar. Bunu da anlamazsan şöyle açıklayım. Hayaller beraberinde hayal kırıklığı getirir ama bir insanın dünyadan bir beklentisi olmazsa kendini benim gibi yalnızlığa çekerse mutlu insan kadar üzülmez. Oldu mu? " dediğinde birazcık sakinleşmişti. Tabiki hala tam olarak sakin değildi.

Ne diyeceğimi düşünüyordum o ise yine o gökyüzü gözlerini bana dikmiş bekliyordu. Ah, cidden böyle bakarken olmaz! İkimizde uzun bakışmamızın ardından tamamen sakinleşmiştik. Sonunda konuşmam gerektiğini anladım.

"Bak Doğuş, haklısın hatta çok haklısın. Ama böyle de yaşanmaz ki. Bazen insan çok acı çeker. Bir anlığına ölmek ister hatta. Ama sonra karşısına öyle bir şey çıkar ki yaşamanın kıymetini bilir. Sana asla daha acı çekmeyeceksin, her şey bitti diyemem. Ama en azından her şeyin de kötü olmadığını söyleyebilirim. Bazen mutlu olmak gerekir. Sonu kötü olsa bile anı yaşamak insana iyi gelir." dedim şefkatle. Gözlerini benden kaçırdı ve iç çekti. Bu sefer sanki onu ikna etmişim, pes etmiş gibiydi bu iç çekişi. Dudaklarını kemirdi, saate baktı ve sonunda konuşmaya başladı.

"Bak çok teşekkür ederim. Yaptığın çok güzel bir şey. Şimdi gitmem lazım. Yarın seninle eğleneceğiz. Bakalım ne kadar çok anı yaşıyorsun" dedi ve göz kırpıp yanımdan uzaklaştı. Ben ise olduğum yerde kaskatı kesildim. Bu birden değiştirdiği ruh hali de neydi böyle? Cidden artık şizofren felan olduğunu düşünüyorum.

Sonunda üstümdeki şaşkınlığı atıp eve doğru yürümeye başladım. Bu sefer yürüyerek gelmiştim. Ee, sonuçta 16 yaşındaki bi kızın araba sürmesi pek uygun değil. Ama bazen kuralları çiğnemek iyidir ;)

**

Eve geldiğimde evde tam anlamıyla bir kaos vardı ve bunu yaratan sadece iki kişiydi: Doruk ve annem. Babam yoktu,son günlerde işleri çok yoğundu. Hatta bazen eve bile gelmiyordu. Her neyse Doruk'un kıyafetinden bugün yarışı olduğunu anladım. Ah, doğru ya bugün Doruk'un yarışı vardı!

Çantamı ve anahtarlarımı vestiyere atıp yanlarına koştum.

"Hey, gençler sakin olun! " dedim. Doruk normalde heyecan yapmasa da annem çok telaşlanıyordu ve gerçekten çok garip davranmaya başlıyordu. Doruk da bu durumdan çok sıkılıyordu.

"Hah! Tam zamanında geldin Güneş. Kurtar beni yarım saat kaldı ve ben hala gidemedim!" dedi Doruk yanaklarımdan öperek. Abi-kardeş ilişkimiz gerçekten çok gariptir. Bazen birbirimizden düşman denecek kadar nefret ederdik ama bazen de sevgili gibi anlaşırdık. Gerçi son zamanlarda Doruk'u göremiyordum. Bu yarış için çok çaba sarf etmişti ve yardım etmem gerekiyordu.

"Tamam, sen git ben annemi sakinleştiririm." dediğimde annem yavaşça omzuma vurdu.

"Burdayım, burda! " diye çıkıştı sonra da. Yaptığı şey aklıma kore dizilerini getirince gülümsedim.

"Al bunu da kaybettik." dedi Doruk gerçekten sıkılmış bir şekilde.

"Hadi ben çıkıyorum. " diye devam etti ağzımı açtırmadan. Annemin yanaklarından öptü ve konuşmasına izin vermeden kapıya doğru yöneldi.

" Dikkat et!"

"Bekle! " diye aynı anda annemle çıkıştık. Arkasından koştum."Ben de geliyorum. "

**

Sonunda yarış alanına varmıştık. Tabiki de abimin gizli hayranı Melisa da gelmişti. Doruk hazırlanmaya gittiğinde biz de seyirci kısmına yerleştik.

"Ay, çok heyecanlı. Geçen sene Doruk çok iyi yarışmıştı. Bakalım bu sefer nasıl olacak" dedi Melisa yarış alanını inceleyerek.

"Bu sene bunun için çok çalıştı. Üniversite hayallerini bile bununla yıktı. " dedim gözlerimi devirerek ve ekledim."Gerizekalı."

"Öyle deme ya bence hayalinin peşinde koşması çok güzel bir şey." dedi Melisa her zamanki gibi Doruk'un tarafında olarak. Göz devirmekle yetindim.

Yarışcılar yerini almıştı. Doruk motora küçük yaştan beri meraklıydı. Ama yarışlara girmek için yaşı yetmiyordu. İlk defa geçen sene girebildi yarışlara ve herkesi solluyarak 1. oldu. Bu sene aralarına yeni birileri katıldığını söylemişti. Bunun için gerçekten çok çabaladı.

Sonunda motorların hırıltısıyla yarış başladı. Seyirci büyük bi coşkuyla izlemeye başladı. Telefonum çalmaya başladığında elime alıp kapattım. Tabikide annem arıyordu ama şuan açamazdım. Küçük bi yalanla halledebilirdim telefona cevap vermeme konusunu ;))

Doruk biriyle kapışıyordu adeta. Bi Doruk öne geçiyordu,bi o kişi. Yorumcu büyük bir coşkuyla anlatıyordu bu durumu. Arkada kalan biri küçük bir kazayla yarıştan çekilmişti. Zaten hiç şansı yoktu diye düşünerek yeniden dikkatimi Doruk'a verdim. Dorukla kapışan büyük ihtimalle yeni katılan biri olmalıydı. Çünkü diğer yarışta Doruktan iyi bir rakip yoktu.

Yarışın bitmesine çok az kalmıştı. Artık Doruk'un ya da o kişinin bi hamle yapması gerekiyordu. Çünkü böyle giderse berabere kalmaları aşikardı. Birbirlerine öfkeyle bakıyorlardı. Ne kadar onlardan uzak olsam da bunu tahmin etmek zor değildi. Doruk'un rakibi son anda gaza yüklendi ve Doruk'u geçmeyi başardı. Olamaz! Bu seneki galibimiz Doruk değil! Bu durum evde hiç hoş olmayacak.

Seyirciler ayağa kalkıp alkışlamaya başladığında gerçekten kimin kazandığını merak etmeye başladım ve ben de ayağa kalktım. Galibimiz kaskını çıkardığında büyük bir şok geçirdim.

"Doğuş?! "

Güneşin DoğuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin