SYS-5

212 5 1
                                    

Orada öylece durmuş Halit'e bakıyordum. Hani zamanın sizin için durmasını istediğiniz, etrafınızdakilerin size aldırış etmeden geçip gitmesini ve sizin hep göz göze kalmanızı istediğiniz anlar olur ya. İşte ben tam o anlardan birindeydim. Ama bir anda arkamdan aldığım omuz darbesiyle bu zamandan çıktım. Kim bana vurduysa bunun cezasını ağır ödeyecekti. Arkamı döndüğüm an pis pis sırıtan İrem ve Melike ile karşılaştım. Tabi ya bana vuran başka kim olabilirdi ki. Bu iki olmuştu artık İrem ve Melikeye güzel bir ceza vermeliydim. Tam ağzımı açacakken hoca 'Artık sıraya geçin.' diye bağırdı. Bunun üzerine bir boy sırası yapıp dizildik ve 10 dakikalık koşuya başladık. Ay anaaam, koş koş bitmiyor bu 10 dakika... Zaten kızların çoğu ilk 5 dakikada koşuyu bıraktı. Normalde ben de bırakırdım. Ama bugün olmazdı. Halit'e ne kadar iyi koştuğumu göstermeliydim. Sonlara doğru yaklaşırken ben iyice bitmiştim. Kızlar bir anda 'Banu' diye bağırmaya başladılar. Ama ben tam anlamadım. Keşke anlasaydım çünkü o an yeri boyladım. 'Aaah ayağım acıyor.' diye mız mız bebekler gibi ağlayınca, hoca dahil bütün sınıf kahkaha ile güldüler. Bu durum daha da çok sinirlenmeme neden oldu. Ama yerden kalkmamakta kararlıydım. Çünkü filmlerde falan böyle durumlarda kızı hep sevdiği çocuk kucaklardı. Belkide beni Halit kaldırır diye kalkmadım. Ben kalkmayınca hoca,
'Hadi kalk kızım.' dedi. Ben de 'Hocam ayağım çok acıyor, kalkamıyorum.' dedim. Bunun üzerine hoca da beklediğim cümleyi kurdu. 'Banu ya biri yardım etsin de şuradaki sandalyeye otursun.'
Evvet! Bu cümlenin üzerine ben de gözlerimi kapattım ve beklemeye başladım. Sonunda biri geldi. Beni elimden kavradı ve kaldırdı. Ama bu işte bir terslik vardı. Bu çocuk çok pis ter kokuyordu. Belki, Halit koşunca terlemiştir, dedim sustum. Bu çocukta kas falan yoktu, işte bu durumda susamazdım. Gözlerimi açtım ve kimi göreyim bizim sınıfın en salağı, en tipsizi,  en kas yoksunu ve en pis ter kokanı Mustafa beni kaldırmıştı. Yok Allah'ım buna dayanamazdım. Hay benim aptal kafam ya, biz bir filmin içinde miyiz de benim sevdiğim çocuk bana yardım edecek. Ve sonuç yine hüsran... Sandalyeye oturdum ve geçmek bilmeyen dersin bitmesini bekledim. Ders bitince hemen kalktım ve giyinme odasından çantamı alıp çıktım. Tam okulun kapısından çıkıyorken Halit yanıma geldi ve o en sevdiğim gülümsemesi ile 'Eğer ayağın ağrıyorsa sana eve kadar eşlik edeyim.' dedi. Bu cümleye bir insan nasıl 'Hayır' derdi ki. Hemen 'Tamam' dedim. Elini belime sardı, bende kolumu omzuna attım.
Bir süre sessiz yürüdük. İkimizde anın bozulmasını istemiyorduk. Onun hoş kokusu burnuma buram buram geliyordu. Kendine has erkeksi bir kokusu vardı. Bir kere kokladığında içine çekmek istediğin türden. Ben bunları düşünürken sessizliği bozan Halit oldu ve sohbete başladık.

-Rahat yürüyebiliyor musun ?

Oooo... Sen yanımda ol, ben tur bindiririm mahalleye. Ama bunu bilmesine gerek yoktu.Ben de nazlanarak cevap verdim.

-Hafif bir ağrı var ama daha iyiyim. 

Halit'in yüzünde alaycı bir şaşkınlık oldu.

-Hafif mi, onun için mi inlettin spor salonunu?

-Kiim, ben mi? diyerek biraz salağa yatarak konuştum.

-Hiçte bile! Birazcık bağırmış olabilirim, o da can havliyle yani.

-Hııı tabi tabi.

Onun bu alaycılığı karşısında çemkirme ihtiyacı hissettim. Evet ben arada çemkirmeyi gereksinim olarak görüyordum. Bunu için hiç çekinmeden:

-Ya sen hiç canın yandığında bağırmıyor musun? İnsanlık hali ağzından bir anda çıkıyor sonuçta.

Halit kafa sallayarak;

-Tabi ben de çok bağırırdım canım yandığında.

Zafer kazanmış bir eda ile bir elimi havaya kaldırıp bağırdım.

-İşte ben demiştim!

-Ama en son 5 yaşındayken.

Diyerek yine o yamuk gülüşü ile bana baktı ve o an benim için dünya durup ay onun etrafında dönmeye başlamıştı... Ne kadar hayran kalsam da bu gülüşe, lafın altında kalamazdım değil mi? Halit'in omzuna daha fazla ağırlığımı verdim. Bunu fark eden Halit önce bana şaşkın baktı ve sonra lafı yapıştırdı. 

-Sen de ne kiloluymuşsun kızım ya. Omzum koptu. Al al ya senin olsun. Arada kullanırsın bana lazım değil zaten.

-Hiçte bile ya, hiç bir kıza kilolusun denir mi? Bu kadar da  öküzlük olmaz ki arkadaşım.

 -Sen kilolu olduğunu kabul et, ben öküzlüğümü kabul ediyorum arkadaşım, diyerek sırıttı.

-Off Halit. Tamam tamam başka konulardan konuşalım. 

Tüm şirinliğimle ona baktım ve başka bir muhabbet açmak amacıyla 'Lazmanca hocasını nasıl buldun?' diye sordum. 

-Lazmanca?

-Almanca hocası işte, laz ya ondan öyle diyoruz.

-Ha. Normaal hoca işte.

-Tamam Halit seninle de bir şey konuşulmuyor. Geldik eve zaten. Sen burada bırak beni.

-Yok şey konuşurum da hoca farklı gelmedi bana. Geldik mi? Yakınmış evin.

Ben sadece kafa salladım. Ayrılma vakti gelmişti.

-Tamam o zaman kendine iyi bak. Görüşürüz. 

-Görüşürüz. 

Hiç istemeye istemeye onun gitmesini izledim. Arkasına dönüp bana bakarak ilerledi. Sanki o da buradan gitmek istemiyor gibiydi. Arkasına her baktığında bana el salladı ve gülümsedi. Ben de ona aynı şekilde şapşalca gülümsedim. Sokağı döndüğünde ben de eve girdim. Üstümü değiştirip annemle ve babamla yemek yedim. Yatağıma uzandım. 

Bugün birçok duyguyu aynı anda yaşadım. Acı, utanma, heyecan, sevinç, sinirlenme, eğlenme... Halit ile geçirdiğim zamanlar beni eğlendirmeye başladı. Sert görünümünün altında yatan komik ve yardımsever kişiliğini tanıdım. Ona karşı olan tavırlarım değişmeye başladı. 

Okula geldiğimizde İrem ile Melike hemen yine arka sıraya koşturdular ve beni kaderimle baş başa bıraktılar. Bu kızlara bir ceza ama ne! Düşün Banu düşün. Onlar sana ne yaptı? Halit'in yanına zorla oturttu. Ayrıca seninle dalga geçtiler. Bir de senin o hayattan soyutlanarak Halit'e baktığın anı mahvettiler. Benim gibi acı çekmelerini, sürüm sürüm sürünmelerini istiyorum onların. Çektiğim acıların hesabı verilmeli. Tamam belki bu kadar değil ama yaşadıklarımı yaşamalılar sonuçta değil mi? Berk ve Oğuz'u kızların üzerine salsam. Hatta, one minute , İrem Berk'ten , Melike de Oğuz'dan hoşlanıyor desem. Yok yoook. Hoşlanmıyor, sırılsıklam aşık desem nasıl olur? Güzel olur, iyi olur, hoş olur. Hem de sevaba girerim. Sevenler kavuşsun, herkes mutlu olsun sonuçta yani. Benim tek çıkarım bu. Bakalım bizim kızlar nasıl kurtulacak bu işten? Belki de memnun kalırlar. Olamaz mı? Iıh mı? Olur olur bal gibi olur ...  

Ben bunları düşünürken zil çaldı. Bu sefer ben pıtır pıtır yürüyerek Betül'ün yanına gittim ve bombayı patlattım. Betül önce inanmayarak bana baktı. Ben tüm tatlılığımla gözlerimi kırpıp, ellerimi çenemin altında birleştirince inandı. Onun kulağına fısıldadığım şeylerin bir an önce duyulmasını isteyerek yerime oturdum. Halit bana şaşkınca baktı . Ben de ona göz kırpıp, her şey yolunda mesajı verdim. Sanırım kızlara ceza vereceğimi anlamıştı. Betül gün sonuna kadar bütün okula yayardı. Ama hızlı çıktı bu sefer. Teneffüste bir anda ayağa kalkıp kapıyı kapattı ve dudaklarından benim intikamımı gösteren cümleler döküldü.

-Arkadaşlar, yılın bombası! Aldığım dedikodu bilgilerine göre İrem Berk'e, Melike Oğuz'â sırılsıklam aşık ve ben de bu aşıkları bir araya getirme kampanyası başlatıyorum, dedi ve kapıyı açtığında ben dahil tüm sınıf ama en çokta arkadaki ikili beraber şaşırdık. Çünkü bütün okul bu kampanyaya katılmak için oradaydı. Arkamı döndüğümde kızarmış yanaklarla şaşkın ve öfkeli bakan iki yüzle karşılaştım. İntikam soğuk yenen yemektir ve beklemediğin anda gelir bakışımı attım.




Arkadaşlar, Sezen Aksu'nun Kaçın Kurası şarkısını ekledik. Bölümü okurken dinlerseniz daha eğlenceli oluyor. İyi okumalar, vote ve yorumlarınızı bekliyoruz. Sizleri çok seviyoruz.

 

Seni Yeniden SevmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin