Merhabaa :) çook uzun bir aradan sonra sonunda bölüm yazabildim bu bölüm fazla ızın olmasına rağmen toplam 3 ay sürmüş bulunuyor. Nasıl oldu inanın bende bilmiyorum yazması düzenlemesi bugünleri gördü... eheheh :) bayağı da uğraşlı oldu hani yani yorumlarınozı ve votelerinizi bekliyor olacağım. Biraz fazla konuştum sanırım neyse size keyifli okumalar diliyorum ve susuyorum:-* (Yazım yanlışlarım varsa affola)
İYİ OKUMALAR...
"Kızlar nerede kaldınız? Yemekleriniz soğudu."
"Geldik işte anne, Zeynep'in eşyalarını yerleştiriyorduk."
Deniz'le beraber salona adım attığımız an Aynur hanım'ın sorularına maruz kalmıştık. Neyse ki Deniz beyaz bir yalan söyleyip, annesini devre dışı bıraktı. Ama evde düşman varlıklar birden fazla olunca birini devre dışı bıraksan diğeri meydana çıkıyordu.
Tıpkı şuan insanı aşağılamaya ve küçük görmeye ayarlanmış Kemal etkeni gibi..."Boşuna yerleştirmişsiniz, en kısa zamanda hepsi çöpte olacak! Çünkü bir Kozan asla bit pazarından giyinmez!"
Hayır. Bu kadarı çok fazla.. tüm bu aşağılamaları hak edecek ne yaptım? Fark etmediğim nasıl bir hatam olmuştu da bulnar başıma geldi? Ne yapmıştım da benim için manevi değeri olan iki parça kıyafetim 'çaput' muamelesi görmüştü?
Beynimde soru sayısının fazlalığına rağmen birkaç tane daha ekledim ama bu sefer hiç cevap bulma çabasına girmedim. Biliyordum, bu evde hiçbir soruma cevap bulamayacağımı iyi öğrenmiştim. Sustum. Bir daha konuşmamak üzere sustum.. önümde duran dokunulmamış tabaktaki yemeğe yaşlarla dolmuş gözlerimi odaklamış şekilde konuşmadım, konuşamadım. Eğer önümdeki yemeğe eğilmiş kafamı kaldırırsam gözlerimde birikmiş yaşlarla bir zavallıdan farkım olmayacaktı. Bu yüzden başımı kaldırmayıp tabağın içinde bulunan yeni fark ettiğim mercimek çorbasına odaklandım. Ama inadına yaparcasına beni aşağılamaya devam ediyorlardı.
"Haklısın hayatım, Zeynep artık Kozan oldu. Eski püskü kıyafetlerini giymeye devam edemez!"
Kararımı verdim.
Deniz'le son konuştuklarımızda herşeyi tüm çıplaklığıyla anlatmasından sonra kararımı vermiştim. Haklıydı, ben bu eve ait değildim. Bu yaşta evlendirilmeyi hak etmemiştim. Nasıl kaçacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu, bu konuda tek güveneceğim kişi Deniz'di. Ben de öyle yapacaktım, bana destek çıkan görümceyi kabul etmeyip daima yanımda olacak arkadaşım Deniz'i hayatıma dahil edecektim. Benimle yaşıt olan görümce istemiyordum, daha doğrusu ben hayatımı evli ve sürekli küçük görülerek, yok sayılarak yaşamak istemiyordum.
Ben hayatıma okulda birarada olabileceğim, yanımda olduğunu bileceğim arkadaşım Deniz'i istiyordum.
Öyle de olacakı, olmak zorundaydı!
Başımdaki evlilik belasından kurtulacak ve annemin yokluğuna sabrederek okul hayatıma devam edeceğim. Hayalimdeki gibi doktor olabilmek için..."Zeynep, iyi misin?"
Deniz'in acımaya uzak merhametli yumuşak ses tonunu duyduğumda gözlerimden aşağı doğru süzülen ıslaklığı zorda olda fark edebilmişitim.
Sahi neden ağlıyordum?
Kaçmaya karar verdiğim ama deli gibi korktuğum için mi? Ya da annemin yokluğu içimi yakıp küle çevirdiğinden mi? Belkide Allah'ın bana Deniz gibi bir destekçi vermesinden dolayı mutluluk gözyaşıydı.
Ama ağlamamdaki sebeplerden ağır basanı; yaşadığım olaylardı. Annemin gözümün önünde yanarak ölmesiydi. Hayatımda tek kan bağım, yani küçük ailemdeki tek insan dayım kaldığında O'da öz yeğenini paraya tercih etmişti. Satıldığım aile beni oğullarıyla yaşıma rağmen evliliğe zorlamışlardı. İşte bu yüzdendi yakarışlarımın sebebi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hatanın Bedeli
RomanceBaşına gelen olaylar yüzünden oksijen çekmiyordu ciğerlerine küçük kız, çünkü annesi öldüğü gün oksijen yerine acı çekmeye başlamıştı... Ölüydü aslında O, canlı rolü yapan bir ölüydü... O'nun sahibi acımasız insanlardı. Satın aldılar küçük kızı. Baş...