Zamanla alışır mıydı insan gizemlerle yaşamaya? Neyin ne olduğunu bilmeden yaşar mıydı?
Yaşamazdı, yaşayamazdı.
Yaşayacağı hayatın geçmişini bilmeden boşlukta kalırdı. Bende şuan kuşlar misali boşluktaydım, aramızdaki tek fark; o boşlukla mücadele edip uçabiliyor, yılmadan içinde bulunduğu o boşluğa direnebiliyordu. Ben ise uçmayı dahi bilmiyordum.
Uçmayı bile bilmezken içinde bulunduğum gökyüzüyle nasıl mücadele edecektim? Bir kuş için gökyüzü yaşam hayatıyken benim için boşluktan ibaretti. Yaşamına son verip kendini uçurumdan atan bir kızın boşluğu...
Kulağı sağır eden bu sessizlikte kaç saattir oturuyorduk? Sıkılmıştım, düşüncelerimi söylemek ve rahatlamak istiyordum. Yapmak istediklerimi öğrenmesini, kaçmamı engellediği için vicdanı sızlasın istiyordum. Emin olduğum şeyle ise içimden gülme isteği geliyordu. Vicdanı olmayan bir adam için vicdanının sızlamasını istemek fazlasıyla gülünçtü çünkü."Biliyor musun? En ufak bir açığında buradan gideceğim."
Eskiden olsa içimdeki umut kırıntılarımı başkaları yok ederdi, şimdiyse olmayan umudumu kendim söndürüyordum. O'na kaçma ihtimalimi neden söylediğimi bilmiyorum.. madem o'da tıpkı babası gibi bu evliliği istiyordu O'na istediğini vermeyecektim! Ya kaçıp isteğini boşa çıkaracaktım Ya da herkes için tükeniş olan ama benim için kurtuluş olan yola başvuracaktım..!
Yine her zamanki gibi zaman kavramını yitirmiş bir şekilde akibetimi düşünüyordum. İçine düştüğüm durum ve etrafımdaki insanlar o kadar gizemli ki sıkışıp kaldığımı hissediyorum bu bilinmezliğin içinde. Tüm bilinmezlikler yetmezmiş gibi birde dengesizlikleri iyice bocalatıyordu beni. Tıpkı şuan olduğu gibi... Doruk niye getirmişti beni buraya? Sırf benimle saçma konuşmasını yapmak, 'tüm olanlara alışmaya çalış' demek için bu dağ başına getirilmezdi ki insan! Babasının gizemlerini ve zorla evlendirme çabasına katlanmaya çalışırken oğlunun dengesizlikleri ağır geliyordu. Yaşadıklarımı iyice katlanılmaz kılıyordu. Ne kadar süredir burada oturuyordum acaba? Uzun süre olmuştu sanırım. Çünkü karnıma doğru çektiğim bacaklarım acımaya başlamış adeta kemiklerim birbirine geçmişti. Daha fazla oturamayacağımı anladığımda yavaş haraketlerle oturduğum yumuşak da olsa iyiden iyiye sırtlarımı ağrıtmış olan koltuktan kalktım. Uzun süre gerindikten sonra ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Doruk mutfakta olmalıydı, en son yiyecek bir şeyler hazırlamaya gidiyorum gibisinden ağzında kelimeleri geveleyip gitmişti. Ama nereye gittiyse hala benim olduğum oturma odasına gelmemişti.
Odadan çıktığımda uzun ve dar olan koridor karşılamıştı beni. Tam karşımda ise girdiğim kapı yani evin dış kapısı duruyordu. Kapıyı gördükten sonra bacaklarım benden izinsiz o tarafa doğru hareketlenmişti bile. Ve ben onları durdurana kadar çoktan kapının yanına gelmiştim. Beynimden artık kaçıp gitmeyi çıkarmak zorunda olsamda aklım her fırsatı değerlendirmem gerektiğini söylüyordu. Sonucunda ise şuanda olduğu gibi her an yakalanma korkusuyla titreyen elim kapının kulpuna gidiyordu. Ama kaçıp bu esaretten kurtulmaya hiç böylesine yaklaşmamıştım diğer kaçıp gitme çabalarımda. Düşünmüş, ayarlamış ama hiç fiile dökememiştim. Hoş hepsini düşünüp ayarlayanda ben değildim ya! Heran Doruk'un gelmesinden korkarak hızla etrafımı kolaçan ettiğimde görünürde kimse yoktu. Etrafa boş boş bakmayı kesip tüm cesaretimi toplayarak kapının kulpunu aşağıya indirdim. Kapının kulpunu aşağıya indirmemle, kurtulmaya çalışmakla yine yanlış yaptığımı bir kez daha anlamış oldum. Kapıyı bu sefer daha kuvvetli bir şekilde açmaya çalıştım ve bir kez daha kapının kilitli olduğu gerçeği kendini belli etmiş, bana geçit vermemişti. Kapının kilitli olmasına daha fazla şaşırmamam gerektiğine karar verdiğimde yakalanma korkusunun paniğiyle arkamı döndüğümde bir çift sinirden karanlığın esaretine düşmüş gözlerle karşılaştım. Sinirli olduğu belliydi ama geride saklamaya çalıştığı başka duygular da vardı. Bakışları garipti... Normalde kişinin duygularını gözlerinden rahatlıkla anlarken şuan hiçbir şey anlayamıyordum. Garip bakıyordu.. anlayamayacağım kadar garip.
"Vazgeçmeyecek misin?"
Garip bakışlarına rağmen konuşması sakindi yada olmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hatanın Bedeli
RomanceBaşına gelen olaylar yüzünden oksijen çekmiyordu ciğerlerine küçük kız, çünkü annesi öldüğü gün oksijen yerine acı çekmeye başlamıştı... Ölüydü aslında O, canlı rolü yapan bir ölüydü... O'nun sahibi acımasız insanlardı. Satın aldılar küçük kızı. Baş...