-SK 11- "KENDİNE İYİ BAK.(Part 1)"

32 4 0
                                    

Açıklamayı sona koydum, iyi okumalar :)
××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××
Bütün güzel sözleri,hiç bir şey olmamış gibi sarılışı,yanımda olduğunu hissettirmesi ve her şeyin bir gün güzel olacağını bana bir kez daha hatırlatışı hala bana değer verdiğini gösteriyordu. Herkes bir gün giderdi,her şey bir gün biterdi. Ama o daha gitmemişti. Hikayemiz henüz bitmemişti. Yaşanacak güzel şeyler vardı belki de. Ya da yoktu. Yaşayacağımız güzel şeylerin sonuydu belki bu gece. Sabah olacak,her şey bitecekti. Uyuyan güzelin masalı sona erecek,beyaz atlı prens ait olduğu hayal dünyasına geri dönecekti. Kendimi cimcimlemek istiyordum. Görkem,bağırmamız bitince sahildeki banklardan birine oturmuş,ayaklarını uzatmış,beni yanına çekmiş ve sımsıkı sarılmıştı. Bu durum başımıza gelenlerden sonra ancak bir rüyadan ibaret olabilirdi. Değil mi? Eğer bu bir rüyaysa uyanmak istemiyordum. Koluma bir cimcik attım. Hayır,bu bir rüya değildi. Gerçekten de yanımdaydı. Kokusu burnumdaydı. Elleri  sırtımdaydı,dudakları saçımdaydı. Buradaydı işte. Benimle aynı banktaydı. Ay ışığının aydınlattığı yüzüne baktım, belki yakından son görüşüm olur diye. Derin bir nefes aldım,kokusunu ezberleyemek adına. Uyanınca belki yanımda olmayacaktı ama fazlasıyla uykum vardı. Bu yüzden kendimi uykunun kollarına teslim ettim.
××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××××

Uyandığımda her yerim uyuşmuştu ve kollarım ağrıyordu. Bankta uyuyakalmıştım,tabiki böyle olacaktı. Etrafıma baktığımda Görkem'i göremedim. Neredeydi bu adam? Ah! Gitmişti işte. Sabah olunca gitmişti. Ne sanmıştım ki? Yaşanan bunca şeyden sonra benimle kalacağını mı? Boş gözlerle denize baktım bir süre. Gökyüzü ile birleşim noktasına baktım.
"Uyanmışsın,güzelim." 
Sağ tarafa,sesin geldiği yere baktığımda Görkem'i görmeyi beklemiyordum. Gitmemişti! Buradaydı,bırakmamıştı.
"Gitmemişsin." dedim sevinç nidasıyla. Gülümsedi. Samimi bir gülümsemeydi.
"Neden gideyim ki?" diye sordu. Neden gidecekti? Bunu neden düşünmüştüm sahi? Ah,tabi. Yaşanan onca şeyden sonra gece yanıma gelmesi bile mucizeydi,değil mi? Başımı aşağı eğdim ve suçlu bir ifadeyle mırıldandım.
"'Neden gitmedin?' demem gerekliydi. Ya da 'neden geldin?' diye sormalıydım. Şimdi bir de 'neden gideyim ki?' diye soruyorsun."
Kafamı kaldırdım,suçlu bakışlarla gözlerine baktım.
"Gece gelmen bile mucizeydi,yanımda kalman..."
Bir kaç damla gözyaşı eşliğinde bitirdim cümlelerimi.
"Mucizeydi işte. Sen bana artık mucizeydin. Affetmen,mucizeydi. Ve bu kadar mucizenin gerçekleşmesi, imkansız geliyor."
Başımı tekrar yere eğdim. Utanıyordum o gözlerine bakmaya. Kim utanmazdı ki? Çocuğu kandırıp, sırf Paspal'ı kıskandırmak için dalga geçmiştim. Ama sonra her şey oyundan çıkmış, gerçek olmuştu. Tek eli ile çenemi kavrayıp,yavaşça yüzümü ona doğru kaldırdı. Gözlerimi yere indirdim bu sefer.
"Alya,bana bak."
Bakamazdım işte,o gözlerde göreceklerimi henüz kaldıramazdım. Görkem çoğu olayda yüzünü ifadesiz tutar,hatta herkesi inandıracak kahkahalar bile atardı ama gözlerine duvar öremezdi. Yüzünde sakladığı her şey,gözlerinde görünürdü. Ve ben onun gözlerinde hayal kırıklığı ve burukluk görmek istemiyordum.
"Hadi ,güzelim. Gözlerime bak."

O güzelim dedikten sonra itiraz edemezdim. Yavaşça gözlerine doğru çevirdim gözlerimi. Ve tam gözlerinin içine baktım. Beklediğim gibi bir kırgınlık durumu yoktu gözlerinde. Belki de bunu gizlemeyi öğrenmişti. Samimi bir ifadeyle yüzüme baktı.
"Dün ne konuştuk biz,Alya? 'Her şey güzel olacak' demedik mi? Kızgınlık ya da kırgınlık olan bir durum güzel olabilir mi?"
Haklıydı. Olamazdı. Ama her şey güzel de olamazdı. Tamam,her şeyin güzel olmasını çok istiyordum. Ancak artık hayatın benim isteklerime göre şekil almayacağını öğrenmiştim. Küçük bir çocuk değildim,her şeyin benim isteğimin aynı olmayacağını bilebileceğim yaştaydım ve Görkem'in beni bu kadar kolay affedemeyeceğini de biliyordum. Bu soruyu sormam gerekliydi ona.
"Nasıl yapabiliyorsun Görkem?"
Sorumdan dolayı bir an afalladı ve ne demeye çalıştığımı anlamaya çalıştı. Anlayamamış olacak ki bana sordu.
"Neyi nasıl yapabiliyorum?"
Derin bir nefes aldım. Bu kelimeleri söylemek fazlasıyla zordu.
"Affetmeyi. Yaptığım şeyi öğrendikten sonra yüzüme nasıl sevgiyle bakabiliyorsun? Nasıl iğrenmeden sarılabiliyorsun bana? Ya da sana aylarca yalan söyleyen ve duygularınla oynayan birisiyle nasıl hala konuşabiliyorsun?"
Bu soruyu beklemediği açıktı. Surat ifadesinden afalladığı fazlasıyla belli oluyordu. Böyle bir soru sormaya cesaret edemeyeceğimi düşünmüş olmalıydı. Gerçi,ben bile nasıl sorabildiğime şaşkındım ya.
"Ben bir şey yapmıyorum ki." Dedi. Bu sefer kaşlarını çatan taraf ben olmuştum. Sözlerini devam ettirdi.
"İçimden geldiği gibi davranıyorum sana. Üstün bir çaba göstermeden, canım nasıl isterse öyle davranıyorum. Hem sen benim küçük kelebeğimsin. Ben senden istesem de iğrenemem ki."
Dediklerini duyduktan sonra hiç düşünmeden sardım kollarımı boynuna. O benim Gogo'mdu. Benden iğrenemezdi ki. Günler sonra tekrar gülümsüyordum işte. Beni güldüren de, ağlatan da Görkem olmuştu.  Kollarını belime dolayarak sarıldı o da. Bizi ayıran şey ise telefonumun alarmıydı.
"Saat 12.30.  Ameliyat Günü."
Ah, lanet olsun. Bugün ameliyatım vardı değil mi? Beni Görkem'den koparabilecek güce sahip bir ameliyat. Kollarımı Görkem'den ayırdım. Onun gözleri de telefonun ekranına kaymıştı. Kısık sesle bir küfür mırıldandığını duydum.  Üç saat kalmıştı. Belkide hayatımın son üç saatiydi,bilmiyordum. Görkem elimden tuttu ve koşmaya başladı. Ne olduğunu anlamamıştım. Fazla hızlı koşuyorduk. Birinden mi kaçıyoruz? düşüncesi ile arkamıza baktım fakat görünürde hiçkimse yoktu. Görkem'in yüzünde de herhangi bir telaş ifadesi görünmüyordu.
O halde biz neden koşuyorduk?
Koşmaktan dolayı hızlanan nefesim ile konuşmaya başladım.
"Görkem neden koşuyoruz?"
Fazla bağırarak sormuş olmam gerek ki birkaç kişinin kafası bize dönmüştü.
"Bu üç saati en güzel şekilde değerlendireceğiz. Hiç olmadığı kadar dolu yaşayacağız. Sadece benimle koş."
Cümleleri güzeldi. Güzeldi de bana ölümü daha bir fazla hatırlatmıştı. Ama olmasını istediğim de buydu. En güzel şekilde,dolu dolu yaşamak... Sahil boyu el ele koştuk. Nefesimiz kesilene kadar,ayaklarımız yorulana kadar koştuk. Daha fazla koşamayacağımı anladığımda durdum,ellerimi dizlerime koydum ve soluklanmaya başladım. Görkem'de durmuştu. Karşımızdaki lunaparkı gösterdi ve
"Var mısın bütün lunaparkı alt üst etmeye?" diye sordu. Lunapark düşkünü olduğumdan anında sevinçle el çırptım ve tıpkı küçük bir çocukmuşçasına "hı hı" dedim. Görkem bu tavrıma güldü. Girişten 10 jeton aldık.  Görkem elimi hala bırakmamıştı. Ve beni gondola doğru sürüklüyordu. Gondolda benim de isteğimle en uç köşeye binmiştik.
Allah'ım lütfen midem bulanmasın.
Midemin bulanıp günümüzü bozmasını istemiyordum. Gondol hareket ettiğinde dualarım kabul edilmiş olmalı ki hiç bir bulantı hissetmiyordum. Her arkaya gidişimizde popom havaya yükseliyordu ve bu kıkırdamama sebep oluyordu. Arkadaşlarla her gondola bindiğimizde böyle durumda birbirimize "senin de götün kalkmış iyice." diyerek dalga geçerdik. Bu anı aklıma geldiğinde daha bir güldüm.
Ne günlerdi ...
Ayağa kalktım ve ellerimi havaya kaldırdım. Sonra da var gücümle çığlık attım. İyi hissettiriyordu. Görkem de bu hallerime gülmekle meşguldü. Gondoldan indiğimizde Görkem'i elinden tutup kamikazeye doğru sürüklemeye başladım. Korkmazdım bu tarz şeylerden. En öne bindik. En nefret ettiğim durum, kamikazenin dolmasını beklemekti. Bu kadar kişiyle çalıştırsanız ne olur ki? En fazla ağırlıklar dengelenmediği için başaşağı kalırız, o da ekşın olur. Tamam, saçmalıyordum. Kamikaze nihayet çalıştığında sırf eğlencesine çığlık atıyordum. Görkem de gülüyordu. Başaşağı kaldığımızda telefonunu çıkardı ve video çekmeye başladı.
"En değerlimle kamikazedeyiz. Senin yanında fazla mutluyum be kelebek."
dedi bana bakarak. Ben bu sırada şaşkın bir suratla yüzüne bakıyordum.
En değerlimle...
En değerlim...
Kamikazeden iner inmez ilk iş Görkem'e sarılacaktım. Öyle de yaptım.  Aşağı indiğimizde direk kollarımı Görkem'in boynuna doladım. O da bana sarıldı. Bir süre böyle durduktan sonra  beni nazikçe kendisinden uzaklaştırdı. Ağzındaki sırıtmasıyla konuştu.
"Bu sevgi patlamasını neye borçluyuz?" 
"Yukarıda şey dedin ya hani..." diye bir şeyler geveledim. Bana biraz daha yaklaştı.
"Ne dedim?"
"Şey işte..." Sırıtışı hala yüzündeydi. Durumdan zevk alır gibi bir ifadesi vardı.
"Ne?"
Ofladım. Söyletmeden bırakmazdı. Görkem keçi inadına sahip kişilerdendi.
"En değerlim dedin ya hani..." Bakışlarını gözlerime çevirdi.
"Yalan söyleyen birisi değilim, Alya. Bunu en iyi sen biliyorsun."  Hafifçe kafa salladım.  Yalan söyleme ihtiyacı duymazdı. Cümlelerine devam etti.
"En değerlimsin, ne olursa olsun."
Cümlesini bitirince tekrar sarıldım ona. Kendi kendine mırıldanıyordu.
"Yanında olmasam da en değerlim kalacaksın."
Duymam için söylememişti. Daha çok kendine hatırlatma yapıyor gibiydi. Ayrıldım ve yüzüne baktım.
"Ne demeye çalışıyorsun?"
Afal afal yüzüme baktı. Duyduğumu anlamamıştı.
"Yanında olmasam da derken ne demeye çalıştın, Görkem?"
Elini ensesine götürdü ve hafifçe kaşıdı.
"Öylesine söyledim onu. İleride birbirimizi kaybetme ihtimalimize karşı."
Suratımı buruşturdum. Kafamı hafifçe iki yana salladım.
"Hiç iyi yalan söyleyemiyorsun,Görkem."
Cümlemi bitirince ilerlemeye başladım.
"Hey, dur!"
Sadece trip atıyordum. Peşimden gelecekti zaten. Bunu onu tanıyan herkes rahatlıkla bilebilirdi.
"Güzelim ben onu öylesine söyledim."
Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Bir şeyler vardı,anlamıştım ama günümüzü berbat etmeye niyetim yoktu.
Belkide son güzel günümüzü.
"Ah,lanet olsun!"
diye bağırdı ve peşimden gelmeye başladı. Hız treninin önüne geldiğimde durdum. O da durmuştu. Kafasını kaldırıp devasa aleti gördüğünde surat ifadesi tamamen değişmişti.
Ya Görkem Bey, sokakta roller coasteeer,roller coasteeeeeeeer diye bağırmayı biliyordun, buyur gerçeği.
"Alya,güzelim. Bak bu hiç akıl işi değil. Gel farklı bir şeye binelim."

SİYAH KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin