-SK 13- "Artık Yalnızsın."

25 3 0
                                    

Bölüm şarkısı: SEKSENDÖRT- SÖYLE
(OLAYLARLA İLGİLİ BİR ŞARKI DEĞİL. SADECE RİTMİ VE HİSSETTİRDİKLERİNİ BÖLÜMLE ALAKALI BULDUM)
×××××××××××××××××××××××××××××××××××
Gözyaşlarım yanağımdan aşağı doğru damlarken kafamı çaresizce yatağa bıraktım. Gitmişti. Hem de ikinci kez. Yalnızdım. Ama yalnızlığımın kaçıncı olduğunu bilmiyordum. Belli bir sayıdan sonra saymayı bırakmıştım. Beni asıl kahreden şey yine yalnız kalmam değildi. "Seni asla bırakmam,Alya." diyen Görkem'in gitmiş olmasıydı. Hatta üstüne üstlük benim yaptığım salaklıklar yüzünden gitmiş olmasıydı. Sanırım ikincisi daha da fazla koyuyordu. Onu geri kazanamazdım ki. Bir yanım diyordu ki,koş arkasından,sarıl sımsıkı,bırakmam de.
Düşüncemi tekrar düşününce mantıklı gelmişti. Onun bu kadar kolay gitmesine izin veremezdim. Kolumdan serum iğnesini çıkarttım,ayağa kalktım. Bir kaç saniye baş dönmemin geçmesi için bekledim. Sonra koşar adımlarla dışarı çıktım. Koridorlar boştu. Adımlarımı bahçeye yönlendirdiğimde nefes almam zorlaşmıştı,umursamadım. Bahçe kapısından çıktığımda onu gördüm. Hafifçe yere eğdiği başı,cebine soktuğu elleri ve yavaş adımlarıyla çıkışa doğru ilerliyordu. Yanına doğru gittim.
"Görkem!"
Bağırmam üzerine yüzünü bana döndü. Dönmesiyle kollarımı boynuna dolamam bir oldu. Bu sefer ellerini belime sarmamıştı. Bu hareketi üzmüştü beni ama yapacak bir şeyim de yoktu. Yapacaklarımın en ağırını yapmıştım zaten.
"Kollarını çek, Alya."
Sesini sert çıkarmaya çalışıyordu ama hüzün karışıyordu ses tonuna.
"Çekmem."
Dedim küçük bir kız çocuğu gibi.
"Çekemem."
Derin bir nefes verdi.
"Alya,çek şu kollarını."
Üzüntü ve umutla boynuna sardığım kollarımı bu kez üzüntü ve umutsuzlukla çektim boynundan.
"Özür dilerim."
Diye fısıldadım. Ve fark ettiğim bir gerçeği ona söyleyiverdim.
"Görkem,sana ihtiyacım var. Hiç bir şey yolunda değil ve sensiz yapamam."
Bu kadar kolay mıydı gitmek?
"Alya,saçmalıyorsun. Ve ben saçmalıklarını daha fazla dinlemeyeceğim." Cümlesini bitirir bitirmez yoluna devam etti. Ardına bile bakmamıştı. Gitmek hakkıydı,sonuna kadar haklıydı. Kızamazdım.
"Gitme!" diye seslendim arkasından son bir umutla. Durakladı,hafifçe kafasını döndürdü ve omzunun üstünden bana baktı.
"Gitmeliyim,Alya. İyiliğimiz için gitmeliyim." dedi ve adımlarını devam ettirdi.
"Gitti." Diye fısıldadım kendi kendime. Sesimi ona duyurmaya çalışmıyordum. Sadece olayı kabullenme çabası içindeydim. Yavaş adımlarla hastaneye girdim. Başım yere eğik bir şekilde kaldığım odaya doğru ilerledim. İçeri girip yatağa uzandım. Tavanı izledim uzunca bir süre. Saatin tik tak melodisiyle şarkı yaptım ve gözyaşlarımı bu ritimde akıttım. Eskiler canlanıyordu gözümde. Kollarımı yine kendime sardım. Saracak kimsem kalmamıştı,tıpkı Görkem ile tanışmadan önceki gibiydi olanlar. Görkem'in hayatıma girmesi de çıkması da olaylı olmuştu. Ne güzel söylemişti Özdemir Asaf:
"Ölüm gibi bir şey oldu, kimse ölmedi." diye. Gitmesi içimde ölüm hissi yaratmıştı. O'nu birazcık tanıyorsam,o da böyle hissetmişti. Ama ikimiz de ölmemiştik. Ölüm gibi bir şey olmuştu ama kimse ölmemişti.

×××××××××××× 1hafta sonra ×××××××××

Hastaneden taburcu oluyordum. Herkesin koluna girip hastane kapısından gülümseyerek çıktığı birisi vardır. O kişi bende yoktu. Evime doğru ilerlerken hastane kapısındayken karşıma çıkan sokak köpeği dışında kimse beni görmüyordu. Hafifçe eğildim,köpeğin başını okşadım.
"Sen ne kadar tatlısın ya!"
Kuruğunu iki yana sallayarak havladı. Güldüm ve yoluma devam ettim. Köpek peşime takılmıştı.
"Gel bakalım."
Diye mırıldandım. Ne de olsa annem kendisinden haber vermiyordu ve eve gelmiyordu. Köpeğin eve girmesine de karışamazdı. Evin önüne gelip kapıyı açtığımda köpek duraksadı. Kapıya iki defa vurdum.
"Gelsene!"
Anlardı beni,tek anlayanım hayvanlardı zaten. Biraz daha durduktan sonra içeriye girdi. Kapıyı kapatıp montumu vestiyere astım.
"Seni bir temizleyelim."
Diyerek banyoya ilerledim. Hayvan da peşimden geliyordu. Küveti açıp ılık suyu doldurdum. Köpeği küvete koyduğumda kuruğunu salladı. Suyu sevmişe benziyordu. Kötü kokusunu gidermek amacıyla gözü yanmayacak şekilde şampuanladım. Duruladıktan sonra küvetten çıkardım. Beyaz küçük misafir bornozuna sardığımda çok tatlı gözüküyordu. Hemen resmini çektim.
"Sana bir isim vermeliyiz." Diye mırıldandım. O anda aklıma gelen kelime gayet uygundu.
"Umut." dedim.
"Senin adın umut olsun. Bitmiş umudum ol,seni her gördüğümde tekrar dik durayım."
Bir kez havladı. Gülüp kurulanmasına yardım ettim. Bir kaba su koydum ve kendime yemek yapmaya başladım. Tavuk kızartacaktım. Tavaya yağı döktüm ve tavukları kızartmaya başladım. Altı tavuğun üçünü kendi tabağıma,üçünü de Umut'un tabağına koyup yemeye başladım. Hava kararmıştı. Müzik açmaya karar verdim ve rastgele bir müzik kanalı açtım. Kulaklırımı dolduran melodi gözlerimi de doldurmuştu. Şarkının sözlerini söylemeye başladım.
Ne kağıt kalemsiz olmayı bilir
Ne de ben sensiz kalmayı.
Neden bir dert biter diğeri gelir
Ateştir bu iyi bilir yakmayı
Kuşları anladım da
Senin kanatların yok
Nasıl uçtun da gittin?
Kırık cam misali, hatalarım
Acıtır seni böyle mi kaybettim?
Bul beni kaybolmuşum
İzim silinmiş dilim suskun
Susmuşum
Bak bana mahvolmuşum
Senden kendimi almayı unutmuşum
Bul beni kaybolmuşum
Gecem günüme karışmış bir hoşum
Sanma ki sarhoşum
Ne var ne yoksa yıkıldı içimde
Bomboşum...
Ne gün güneşe doymayı bilir
Ne de ben sana bakmayı
Neden bir dert biter diğeri gelir?
Ateştir bu, iyi bilir yakmayı
Uyutsun gece beni sevmesem de Sensiz hayaller kurmayı
Dikenleri anladım da
Senin çiçeklerin vardı
Nasıl soldun da gittin?
Fırtınam oldun,yıkıldım ben
Söyle,seni böyle mi kaybettim?
Bul beni kaybolmuşum
İzim silinmiş dilim suskun
Susmuşum...
Bak bana mahvolmuşum
Senden kendimi almayı unutmuşum
Bul beni kaybolmuşum
Gecem günüme karışmış
Bir hoşum
Sanma ki sarhoşum
Ne var ne yoksa yıkıldı içimde
Bomboşum...
Şarkının sözlerini severdim. En son yaşadıklarımdan sonra daha bir anlamlı gelmişti kulağıma. Mırıldanırken gözümden akan damlaları daha yeni fark ediyordum. Göz ucuyla Umut'a baktım. Kanepeye gitmiş,uyukluyordu. İstem dışı bir gülümseme belirdi yanaklarımda. O sokak köpeği benim peşime takılmıştı ve sıcak bir yuva bulmuştu. Ben de birisinin peşine takılıp sıcak bir kucak bulabilir miydim? Derin düşüncelerimle duvarı izlerken telefonumun titremesiyle sıçradım. Halime kıkırdarken diğer yandan da mesajı açıyordum. Gizli bir numaradandı.
Kimden: Gizli Numara
Artık yalnızsın kelebek. Dikkat et, kelebeklerin ömrü az olur derler.
Büyük miktarda tehdit içeren mesaj ekranına baktım uzun bir süre. Kim olabilirdi ki? Başka bir zamanda olsa birisi şaka yapıyor derdim ama Görkem ile küstükten sonra "yalnızsın." yazan bir mesaj şaka amaçlı olamazdı. Telefon ikinci kez titredi.
Kimden: Gizli Numara
Ah,küçük kelebek... Bilmediğin o kadar olay var ki... Sence Görkem sırf ona yalan söyledin diye mi terk etti seni? Bu fazla mantıksız değil mi,küçük? En fazla bir kaç hafta küs kalır,tekrar barışırdınız. Terk etti seni. Bunun farkındasın değil mi?
Hiç bir şey bilmeyen bir kelebek... ne kadar da ilgi çekici değil mi? Kim olduğumu ve olanları öğrenmek istiyorsan saat 22.00 da evinin önüne çık. Siyah bir araba seni bekleyecek. Güvenip güvenmemek sana kalmış kelebek.
Gitmeli miydim? Normal bir durumda bu mesajı alsaydım "birisi dalga geçiyor" der geçerdim. Ama Görkem ile küstüğümü ve yalnız kaldığımı bildiğine göre birisi beni izliyordu.  Bu korkutucuydu. Hem de fazlasıyla. Annemin nerede olduğu hakkında da hiç bir fikrim yoktu ve annem de saçma sapan cümlelerle dolu bir mesaj atmıştı. Şu gizemli mesajlardan bıkmıştım artık. Sanırım dediği yere gidecektim. Saat 21.30 du. Yarım saat hazırlanmam için yeter de artardı. Odama gittim. Siyah dar bir kot ve bordolu siyahlı kısa bir kazak giydim. Saçlarımı sadece taramakla yetindim ve vişne çürüğü renginde bir ruj sürdüm. Hazırdım. Saate baktım. 21.50
Güzel. 10 dakikam vardı. Mutfağa gittim ve sakinleşmek adına bir bardak su içtim. Ardından kapıyı kilitledim ve evin önünde siyah arabayı beklemeye başladım. Sözü geçen araba önümde durduğunda bir an sorguladım kendimi. Doğruyu mu yapıyordum ben? Sanırım yanlış yapıyordum ama artık çok geçti. Arabanın içinden izbandut gibi bir adam çıkmıştı ve arka kapıyı açmıştı. Hala binmediğimden dolayı olmalı ki sinirli gözüküyordu.
"Binecek misin artık?"
Dedi bıkkınlık ve sinir dolu sesiyle. Belirli belirsiz kafa salladım. Yavaş ve titrek adımlarla arabaya doğru ilerledim ve yine aynı bilinmezliğe sahip adımlarımla siyah deri koltuğa oturdum. Adam da şoför koltuğuna oturduğunda arabayı harekete geçirdi. Titrek bir sesle sordum.
"Nereye gidiyoruz?"
Adam arkasına dönüp göz ucuyla baktı bana. Bakışlarından anlam çıkartmam zordu ancak hala sinirli olduğunu görebiliyordum. Bunun nedeni büyük ihtimalle arabaya binmemek konusunda çıkarttığım zorluktu. Ters bir sesle cevap verdi.
"Gidince görürsün."
Ah,harika. Klişe bir film sahnesi yaşıyordum. Sonra ne olacaktı? Koca bir depoya götürülüp fidye için orada mı tutulacaktım? Yoksa çeşitli işkenceler görürken bir süper kahraman gelip beni mi kurtaracaktı?  Kesinlikle böyle olmayacaktı, bunu biliyordum. Aklımda planlar yapmaya başladım. Kötü şeyler olursa, adamların kasıklarına en  sert tekmelerimden birisini savurup, kaçacaktım. Evet, böyle yapacaktım. Şimdilik bir tehlike görmüyordum. Bu yüzden arabanın fazla rahat olan koltuklarına yayıldım ve dışarıyı izlemeye başladım. Bunu yapmamın nedeni gittiğimiz yolları ezberlemekti ancak hava fazlasıyla karanlık olduğundan hiç bir şey göremiyordum. Başımı koltuğa bastırdım ve gözlerimi kapattım. Vardığımızı araba durduğunda anlayacaktım zaten. Arabanın sürekli savrularak hareket etmesi taşlı bir yola girdiğimizi anlamamı sağlamıştı. Nedensizce korkmuyordum. Zaten kaybedecek hiçbir şeyim kalmamıştı. Hafifçe bedenimi yere eğdim,kollarımı göğsümde birleştirdim, başımı cama yasladım ve gözlerimi kapattım. Dinlenmeye ihtiyacım vardı. Fazla yorgundum.
Arabanın sertçe fren yapması ile gözlerimi araladım. Oturur pozisyona geri döndüm ve esneyerek gözlerimi ovuşturdum. Kapının açılmasıyla içeri dolan soğuk kendime gelmemi sağlamıştı. Şoför olduğunu hatırladığım adam kolumu tutmaya çalışınca sertçe kolumu çektim.
"Çek elini."
Tıslamam üzerine adam geri çekildi. Arabadan indim ve ellerimi montumun cebine koyup ayağımla ritim tutmaya başladım. Yolu bilmiyordum,bu adamı takip etmek zorundaydım. Ancak adam da bekliyordu.
"Yürüyecek misin artık?" Diye sordum.
"Ha?"
Verdiği tepki derin bir nefes verip elimi alnıma vurmama neden olmuştu.
"Oradan bakınca Baba Vanga gibi mi gözüküyorum? Yolu bilmiyorum ve hareket edersen seni takip edebilirim." Dedim alaycı bir tonda. Sanırım kaşınmıştım çünkü bu yaptıklarım alehime sonuçlanabilirdi,büyük olasılıkla.
"Ha,o mesele." diye mırıldandı.
"Takip et, küçük."
Gözlerimi devirdim ve kuyruk misali peşine takıldım. 
Büyük ve gri binanın önüne geldiğimizde durmuştu. Kafamı kaldırıp binaya baktım. İki yanında teki yanmayan lambalar vardı. Duvar sıva izleri ile doluydu ve kapısı büyük ve demirdendi. Pencerelerinin etrafı pastan dolayı bakır rengini almış demir parmaklıklarla çevriliydi. Tek katlı enine uzun ama boyuna dar bu binada ne işimiz olabilirdi?
Kapıyı cebinden çıkardığı anahtarla açtı. Gıcırtı sesi o kadar ürkütücüydü ki bi' an "ne yapıyorum ben?" demeye itmişti beni. 
"Geç." Dedi.
İçerisi aydınlık değildi. İçeri girdim.
"Otur." dedi üstündeki poşeti kaldırdığı iki yanı tahtalı bej koltuğu göstererek.
"Terk edilmiş kerhaneye benzeyen bu yerde ne işimiz var?"
Güldü.
"Belki de terk edilmemiş haline döndürme zamanı gelmiştir ha?"
İğrenç iması üzerine koltuğa sindim.
"Rahatla, şaka yapıyorum."
"İğrenç şakalarını kendine sakla." dedim tıslayarak. Güldü.
"Dediğimi yapmak benim için harika olurdu ama bu nedenden burada değiliz."
Harika, bir de dalga geçiyordu.
"Hay nedenini si-" diye ağzımın içinde mırıldanıyordum ki parmaklarını birleştirip hafifçe ağzıma vurdu.
Resmen ağzımın ortasına çakmıştı. "Ne yaptığını sanıyorsun?"
Çık çıklayarak kafasını iki yana salladı.
"Küfür yok,güzellik."
"Küfürünü sikeyim." diye tısladım. Güldü.
"Orjinal laf." Dedi.
"Orjinalmiş. Orjinalliğine soktuğumun salağı."
"Ama senin ağzın bu kadar bozukken biz anlaşamayız ki, kelebek."
Sövmelerimi devam ettirmek eğlenceliydi. Garip bir şekilde iyi hissettiriyordu.
"Anlaşma zaten. Seninle yapacağımız anlaşmanın a-"
Tam cümlemi bir küfürle daha bitiriyordum ki kapı büyük bir gıcırtıyla açıldı. Yere çarpan topuk sesleri odada yankılanırken 30'lu yaşlarda, oldukça karizmatik bir adam yanıma geldi.
"Kız bu, patron."
Adam sırıttı.
"Sarışın ha. Güzelmiş."
Atabileceğim en sinirli baklllarımı adama gönderdim. Güldü.
Komik bir şey mi yapmıyoruz?
Adama 'sen ne ayak?' bakışı attım. Ancak karşımdaki adamın seri katil olabileceği düşüncesi aklıma geldi ve hemen bakışlarımı 'pardon, büyüksün abi' bakışları ile değiştirdim.
"Kızı odaya alın. Dinlensin. Yarın hallederiz işleri."
Ardından bana döndü.
"Bu gece misafirimizsin, sarışın. Odaya geç."
"Ne odası?" Diye sordum titrek bir sesle. Arkadan hiç görmediğim genç bir adam çıktı ve gülerek sorumu cevapladı.
"Oyun odamız."
-----------------------------------------------------------------------------

Siyah kelebek uzun bir aradan sonra tekrar sizlerle. Yeni olaylar ve maceralarda görüşmek üzere.
Tam gaz yola devam.
Yorum ve oylarınızı bekliyorum.
Bu arada şehitlerimiz var. Bir fatiha okuyun lütfen.
Şehitler ölmez, vatan bölünmez!

SİYAH KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin