2.Bölüm "DEPO"

2.6K 136 19
                                    

Multimedya:Yiğit

"Okunsun diye değil, dokunsun diye yazılır bazı şeyler..."

Yalnızlığın ölçüsü neydi?

Yanında olmayanlar mı?

Kalbini bir türlü doldurmayanlar mı?

Hayır hiçbiri değil. Kalabalıkların arasında da birilerini ölümüne severken de yalnızsındır bazen.

Kim ne derse desin yalnızlık seni ardında bırakıp gidenlerle ölçülür. Kaç gideni uğurladın, kaç kişinin ardından öylece bakakaldınsa işte o kadar yalnızsın.

Ben kimseden gitmemiştim şimdiye kadar. Hep geride kalandım. Geride kalan o boşlukta, yokluğun dayanılmaz acısıyla savaştım. Defalarca yenildim.

Bu yüzden olsa gerek gitmek kelimesiyle olan kavgam.

Sadece bu kelimenin benden hiç gitmemesinedir belki de...

Küçükken herkes gibi bir ailem olduğunu düşünürdüm. Normal anne babalar nasıl olur bilmezdim ki. Yaşadığımız yerde insanlar bizimle konuşmazdı, hiç arkadaşım yoktu.

Babam çok nadir eve gelir, geldiğinde de pek yüzümüze bakmazdı.  Yalnızca vuracağı zaman gözleri değerdi gözlerime, sadece o zaman bulurdu elleri yanaklarımı .

İnsanlar kaosu sever ama içinde bulunmak istemezler. Evimizdeki bitmeyen şiddeti izlemek bağırışları dinlemek ve birbirlerine anlatmak komşularımızın hoşuna gidiyordu ama dertleri sahibinden dinlemek, yaraları sarmak zordu. Acı bir çamurdu sanki, dokunsan bulaşır yıkasan geçmez.

Herkes kendi çamurunda kirlensindi.

İlk gidenim annemdi sanırım. O gidince yapayalnız kaldığımda anladım ki bir tek annem varmış benim, tek kişilikmiş yalnızlığım... 

Babam olacak adam her zaman cebinde sakladığı kurt işlemeli bıçağı gözlerimin önünde defalarca anneme sapladıktan sonra annemin dudaklarından çıkan gidiyorum kelimesinin ağırlığı o zamandan miras omuzlarıma.

Şimdi "Gidiyorum" dedi ya, bir şeyler koptu içimden. Sanki Barlas'tan sonra ilk kez bir gelenin heyecanıyla çırpınan kalbim adını bile bilmediğim bu yabancının avuçları arasında sıkışıp kaldı. Belki hiç bir şey demeden çekip gitseydi, beni bu lanet orman yolunun ortasında tek kelime etmeden bıraksaydı bu kadar kararmazdı yüreğim.

Sert ve güçlü bir ses beni gerçek hayata çekerken nerede olduğumu hatırlayamadım bir an. 

"Bela?"

"Ne var!" Sesimdeki öfke beni bile şaşırtırken gözlerinde gördüğüm de farklı bir şey değildi.

"Neden ağlıyorsun? Çok mu acıyor?"

Öfkem yerini sek bir şaşkınlığa bırakırken sesindeki şefkat şok geçirmeme neden oldu. Neden bana acı çekiyormuş gibi bakıyordu? İnsan tanımadığı birinin acısını paylaşabilir miydi? 

Sorusunun cevabı istemsizce kelimelere dökülürken kirpiklerimden kurtulan yaşları durdurmaya çalışmadım bile. "Çok... Çok acıyor."

Kalbim acıyor. Geride kalmaktan çok yoruldum...

Cevabı duyar duymaz ayağıma çaresiz bir bakış atıp hemen telefona sarıldı elleri. Telefonu kulağıyla omzunun arasına sıkıştırırken garip bir telaş vardı hareketlerinde . Boşta kalan elleriyle motoru ayağımın üzerinden hafifçe kaldırmış, bileğimdeki baskıyı azaltıyordu.

Yanlış yerde arıyordu acıyı, sesimi çıkarmadım yine de . Kalbin sızısının yanında tendeki acı neydi ki. Beklemediğim bir anda gelen kükremeyle yerimden sıçradığımda sessizce ağlamaya devam ediyordum.

Belanın Belalısı (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin