5. Bölüm "İZ"

2K 131 16
                                    

"Her temas iz bırakır..."

Parmak uçlarından yüzüme oradan da tüm bedenime yayılan garip duygu düşünmeme mani oluyordu. Garipti çünkü daha önceden bildiğim hiçbir şeye benzetemiyor, bir isim koyamıyordum.

Neydi bu? Beni bu kadar savunmasız bırakan, bu yabancının ellerinden dökülüp tüm bedenimi sarsan bu duygunun ismi neydi? Şefkat mi? Hayır şefkatin tadını almıştım. Annemin yumuşacık dokunuşlarının yanında şefkatin en koyu haliyle tanışmış, Barlas'la yıllarca sarmalanmıştım. Barlas'ı düşünmek aynı anda şu an içinde bulunduğum durumu fark etmeme neden olmuştu.

Bana dokunuyordu!

Biraz önce saçlarımın uçlarında dolanan parmak uçları şimdi yüzümde kıpırdamadan duruyor, Ve ben hiçbir şey yapmadan öylece duruyordum. Resmen bana dokunmasına izin veriyordum.

Yalnızca yanıklar, kesikler iz  bırakmazdı ki insanın vücudunda. Birine dokunmak onun teninde, ruhunda izler bırakmaktı. Bunu bana Barlas öğretmişti. Her dokunuşu bir yemindi bu koca adamın . Öylesine dokunmazdı hiç kimseye. Ya karanlık şefkatini bahşederdi tenlere ya da en yüce gazabını. Hala onun şefkatli dokunuşlarının izlerini taşıyordum tenimde. Yüzümü okşamış, alnımdan öpmüştü defalarca, sımsıkı sarmıştı omuzlarımı. O belki bilmiyordu ama kalbimin üzerinde taşıyordum pençe izlerini.

Bir an, bu yabancının bana dokunmasına müsaade ettiğim için utandım kendimden. Bu manasız dokunuşların tenimde izler bırakmasına bu kadar kolay izin verdiğim için kızdım içten içe.

Yaşadığım farkındalıkla bir adım geri çekildim. Bu ani hareketim onu şaşırtmıştı. Aynı farkındalık onun da yüzünde şekil alırken birkaç saniye havada asılı kalan parmakları elinde çok sıkı olmayan bir yumruğa dönüştü.

Yoğun kahveleri yüzümde asılı kalırken afallamış görünüyordu. Bir şey söylemek için dudaklarını araladığında odanın kapısı hızla açıldı.

Onur Utkuyu her gördüğümde annemin silik silueti beliriyordu göz kapaklarımın ardında. Bu düşünceyle kıvrılan dudaklarım Onur Utkunun sert bakışlarını görünce eski halini almıştı. Biraz önceki sevimli, sempatik adam gitmiş yerine bambaşka biri gelmişti sanki. Yüzündeki gölgeler Yiğit'i andırıyordu.

Yiğitle arasında geçen sözsüz iletişimden bir şey anlamamıştım. Henüz bilmiyordum gözlerinin dilini. Ama o gözlerdeki telaşı görmek için onu tanımam gerekmiyordu. Bir şeyler oluyordu, kötü şeyler. Odanın içini ele geçiren gerginlik çok geçmeden beni de çekti kuytularına.

-"Arabayı arkaya getir."

-"Siz?"

Biz?

-"Geliyoruz."

Her şey o kadar ani gelişmişti ki Onur Utkunun hızla odadan çıkması ile yüreğime düşen korku hareketlenmemi sağlamıştı. Telaşla attığım ilk adım yarıda kesilirken Yiğit'in önümde eğilip bacaklarımı sarması bir olmuştu.

Daha attığım çığlık bitmeden kendimi baş aşağı sallanırken buldum. Yiğit bir çuval misali sırtına attığı bedenimi hızla odadan çıkarırken düşme korkusuyla üzerindeki ceketinin uçlarına sıkıca tutunuyordum.

"Hey! Napıyorsun, indir beni!" Hastane koridorunda hızla ilerlerken Yiğitin gözlerini andıran kahverengi ceketinden başka pek bir şey göremesem de herkesin gözlerinin üzerimizde olduğundan emindim.

"İndir beni diyorum sana ya indir!"

"Şşşt. Sessiz ol kızım ya başım çatlıyor zaten."

Yiğit bağırışlarımı yok sayarken yangın merdivenleri olduğunu tahmin ettiğim basamakları sırtında beni taşımıyormuşcasına hızla iniyordu. Bu da düşme korkumu arttırıp ona daha sıkı tutunmama neden oluyordu.

Belanın Belalısı (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin