3.BÖLÜM

36 5 0
                                    

'Bu ne ?' Diyorum. Yeni uyanma'nın verdiği sersemlik ile. Postacı 'bilmiyorum efendim. Gönderen adını vermemiş. 3. Kez söylüyorum buyrun.' Diyor. Korkuyor ve çekiniyorum. Bu durum postacı tarafından yadırgansada yapabileceğim bir şey yoktu. Durduk yere patlatıyorum kahkahayı. Zaman kazanmak adına yaptığım saçma eylem'lerden bir tanesi idi. Postacı sinirlenmiş olacak ki derin bir nefes alıyor ve 'alın artık elimdeki şu zarfı ve imzalayın şurayı. Sizde rahat edin bende.' Diyor. 'Bak postacı amca yalnış gelmişsin. Benim türkiye'de hiç tanıdığım yok ki. Kim niye bana mektup göndersin hatta kırmızı. Adı da yok diyorsun.' Diyorum. 'Bak kızım, bak yavrum, canım, kızım birsürü işim var ve 45 dakikadır burdayım ve 45 dakikadır saçmalıyorsun gel ver elini.' Diyip cekiyor kolumdan dışarı ve etrafı gösteriyor. 'Burda bi allah'ın kulu varmı ? Evi , arabası yok affedersin ama burda köpek bağlasan durmaz. Ve sen hala mektup bana değil yalnış getirmissin, emeklilik zamanın gelmiş, gözlüğünü degistirmen lazım adresi yalnış okumuşsun diyorsun. Kabullenmesende bu mektup senin.' Diyip. Mektubu elime sıkıştırıyor. Ani gelen bu acı gerçeklerle yüzümü şişiriyorum. Elindeki kağıdı bana gösterip imzalamam gereken yeri gösteriyor. Onun uzattığı kalemi alıp imzalarken homurdanmadan edemiyordum. 'Eh be amca senin karın nasıl dayanıyor bu çeneye kesin öldürmüşsün'dür. Gerçi göbekten anlaşıldığı gibi yaşıyor ve güzel yemek yapıyor. Nese bak amcacım bana kızım dedin yani şu güzel yemeklerden arada getir içim şişti hazır yemek yemekten.' Diyorum. Uzattığı kalemi iade ederek. 'Getiririm , getiririm hadi baybay.' Diyip hızıl adımlarla uzaklasıyor yanımdan bi ara duruyor. Arkasına bakıyor ve beni görünce önüne dönüp koşmaya başlıyor. 'Koş koş iyi gelir.' Diye bağırıyorum arkasından. Obez olmamak için koşmak şart diye geçiriyorum içimden. Elimdeki zarf varlığını hissetmemi istercesine duruyor elimin arasında. Etrafa bakıp az ileride tüm sinsiliği ile beni izliyen küçük sibirya kurdu ile göz göze geliyorum. Yapmacık bi gülüş ile geri geri yürüyorum "umarım korktuğumu hissetmez"diye geçiriyorum içimden. Hiç beklemediğim bir atak yapıp bana doğru hızla koşmaya başlıyor. 'Alllllaahhhhh' diye arkama bakmadan koşmaya başlıyorum. 'Kışt kışt' diyorum.' kııışşşttt.' Diye uzatıyorum yalvarmak istercesine. Sonunda eve giriyor ve demir kapıyı kuvvetli ve hızlı bir güc ile kapatıyorum. Demirin demirle buluşma sesi ev görünümlü ama eve benzemeyen evimin içinde büyük yankı oluşturuyor. Demir kapıya sırtımı yaslayıp derin bir iç çekiyorum. Kapıya sırtımı sürtüp yerle buluşuyorum. Ayaklarımı kendime çekip kollarımla sarıyorum. Elimdeki kırmızı zarf ile başbaşa kalıyor bakışlarım. 'En iyisi kahve' diyorum. Elimde ki zarfa inat ve kalkıyorum. Kapı eşiğin'den. Zarfı ayna masası'nın önüne sıradan bi şekilde bırakıyorum. Adımlarım'ın zeminle buluştuğu an cıkardığı şılap şılap sesleri bana yalnızlığımı hatırlatıyor. Sonunda mutfak görünümlü mutfakla alakası olmayan mutfağıma yetişiyorum. Makinede yapılmış halini sevmediğim için alıyorum cizveyi bulaşıklıktan, yeterli miktarda su doldurup ocağın altını yakıyorum. Bişey düşünmemeye çalışıp bi miktar kahve döküyorum çorba kaşığı ile. 'çay kaşığı ile şeker döktüm mü tamamdır.' diye geçiriyorum içimden. Sonunda kahve kaynayınca kupa bardağıma döktüm. Geri geldiğimde kırmızı mektup tüm ihtişamı ile gözüme çarptı. Derin bir nefes alıp kapı eşiğine oturdum. Mektuba bakmamaya çalışarak kahvemi içtim. 'Kahve'nin yalnızlıkla arası iyi'dir.' Dedim. Kendi kendime sesli bir iç çekip, ayağa kalktım yerde ayaklarımı sürte sürte mektubi elime aldım. 'İnceldiği yerden kopsun.' Diyip seri hareketler ile mektubu açtım. 'Yine ateş'in küçük hanım. Beni görmenin ve karanlığına kavuşma vaktin geldi. Vereceğım adrese ya kendin gelirsin, ya da zorla getitiririm.' Yazıyordu. Ne düşünmem gerektiğini bilmeden ayağa kalktım ve gıcırdıyan merdivenlere yöneldim. Her yükümü verdiğimde. Çıkan ses sessizliği,cam misali kırıp parçalara ayırıyordu. Hızla odam'a çıkıp elbiselerimi siyah büyük poşete doldurmaya başladım. Sonunda işim bittiğinde kapıya yönelmiştim. Kapıyı açıp çıktım, ardımdan kapıyı gürültülü bir şekilde kapattım. siyah poşet dengemi bozsada zor bela yürümeye çalışıyordum. Çakıl taşları her adımımda ses cıkarırken, rüzgar yanımda olduğunu hissetirmek istercesine saçlarımı okşuyordu. Sonunda caddeye vardığım da poşeti yanıma koyup beklemeye koyuldum. Elimi cebime daldırdım elime ilişen paraları cebimden cıkarıp saydığımda taksiye yetecek param olmadığını gördüm. 'Ben ne yapacam ya. Burdan kaçmam gerek allahım sen yardım et.' Diye iç gecirdim paraları yerine koyup düşünmeye başladım nereye gidebilirm ne yapabilirim diye. Her bir fikir ayrı bir sokaktı benim için o sokakların sonu ise yoktu. Ya aynı kapıya cıkıyorlarıdı. Ya da cıkmıyorlardı, çıkmaz sokaktı. Kedi'nin fareyle oynadığı gibi oynuyordu benle. Burdan kurtulmam gerektiğini bir daha hatırlattım kendime ve otostop çekmeye karar verdim. Elimi kaldırıdım gelen arabaların durması için yalvarırcasına sallıyordum elimi. Bir daha anlamıştım bu hayatta kendimden başkasının olmadığını. Kendine vücudumu yuva edinen o his yine yerlesiyordu yuvasına. ÇARESİZLİK. Elim havada bir arabanın durmasını beklerken, küçük bir kız çocuğu ilişti gözüme benim durduğum cadde'nin karşısında kafasındaki kırmızı bere ayaklarına sardığı ellerinde peçete ve uzun siyah saçları ağlıyordu, ve kendiliğinden mırıldanıyordu.'affet beni anne' diye. Birden gözlerimde 12 yıl önceki halim canlandı. Babam zorla mendil sattırırdı. Şirin gözükmem için ise kırmızı bereyi kafama geçirirdi. Mendil satamadığım günler, eline ne geçerse onunla döverdi babam beni. Yine mendil satamadığım bir gün, eve giden yolda yürürken aklıma beni dövdüğü sahneler gelmişti kolumda ki morluklar, ayaklarımda ki sigara izleri. Eve gitme işini uzatmak için bi cadde kenarında kaldırım taş'ının üzerinde oturmuş gece boyu ağlamıştım. Eve gitmemek için bir mucize arıyordum. Beni bu kirli hayattan kurtaracak bir mucize. Olmadı o lanet eve geri döndürülmüştüm, zorla herkes' in önünde saçımdan çekiştirile çekiştirile. Aklımdaki anı'lar bilinç altı'm tarafından gözümün önünde canlanıyor sanarken, öyle olmadığını kızın saçından çeke çeke ara sokaklar'dan birine gecinceye dek Anlamamıştım. Hava'da ki ellerimi giydiğim siyah kot şortuma sildim ve kız'a yardım etmek amaçlı arkalarından ilerledim. Yolu keserken benden habersiz çıkan gözyaşlarımı sildim. Uzaktan onları gördüğüm'de. 'Acaba bilinç altımın saçma oyunların'dan biri mi ? Yoksa gerçek mi ?' Diye. Sesli bir şekilde düşünmeden edemedim. Çünkü herşey o günkü gibiydi. Saçlarım babam tarafın'dan çekildiği zaman, istem dışı mırıldanmalarım, zaten ayağıma büyük gelen ayakabıların ayağımdan çıkması, bayılmadan önce babam'ın yüzünde gördüğüm o ifade. Herşey o kadar o gün kü gibiydi ki kendimi zaman yolculuğu yapmış gibi hissediyordum. Kız bayılmış olmasına rağmen saçın'dan sürikliyen lanet herif, gram gevşetmemişti elini. 'Herşey gerçek gece, bu dünyada bu şartlar altın da büyüyen tek çocuk sen değilsin.' Diye gecirdim içimden. Bir an önce kendime gelmeliydim. Gelmeliydim ki o kızın mucize'si oluyum. Gözlerimi kapatıp kendime gelmem için müsade ettim. Bu kadar'ının yeterli olduğunu düşünüp açtım gözlerimi ve Derin soluklar alarak ilerledim. Sonunda tekrar karşıma çıktıklarında, cesaretimi toplayıp.'HEYY!! Ne yapıyorsun kıza.' Diyebildim. karşı taraf istifini bozmadan ilerleyince, koşar adımlarla adam'ın, kız'ın saçını tutuğu elini tutup, çektim ama nafile idi. Benim elime rağmen, sanki mümkünmüş gibi daha'da sıktı kızın saçlarını. Elimi çektim ve nereye gittiklerine baktım, ve nereye geldiğime normal yollardan çok daha farklı bir yer, ıssız ve huzur'lu. Adam karşısına çıkan merdivenleri çıkmaya başladı ama malesef kızı taşımadı, aynı vaziyette çıktılar merdiveni. Bi an kız'ın öldüğünü düşündüm. O kadar cansız duruyordu ki. Bez'den yapılmış bir çocuk gibi. gözlerimi kızın üstünden çekip etrafa baktım. Her yer yaşildi, yemyeşil. Bir merdiveni bu kadar beğeneceğim hayatta aklıma gelmezdi.-merdiven multimedya'da var. Bakmadan geçmeyin.- merdiven bitiminde. Tüm ihtişamı ile sadece masallar'da bildiğimiz, bir ev karşıladı. Buram buram huzur kokuyordu. Hiç bi sorun olduğunu sanmıyordum. Gözlerimi açacaktım ve bir araba durmuş olacaktı. Öyle sanıyordum. Bilinç altı'mın bana oynadığı ufak bi oyun sanıyordum. Ta ki kızın saçını çeken adam kızı bez bebek gibi köşeye fırlatıncaya kadar. Çocuğu gözlerimle takip ettim ve yere düştüğünü gördüm. Hic bi ses, hiç bi haraket yok idi. Emin olmak adına yanına ilerledim ve yakın'dan baktım. 'Allah kahretsin' diye bağırdım. Resmen oyuna getirilmiştim. Nasıl da anlamadım. Kafamı kaldırıp adam'a baktım. Karşımda herkesi görmeyi beklerdim. Ama karşımda ki kişi yani beni oyun'a getirme da yardım eden kişi. Herkes olabilirdi ve keşke herkes olsaydı. 'Sen'den. Nefret ediyorum.' Diye haykırdım. Babam'ın suratına. 'NEDEN LAN NEDEN MADEM BENDEN BU KADAR TIKSINECEKTIN NEDEN DOGURDUN BENI. ONUDA GECTIM BEN SANA NE YAPTIM. BENI SATTIGIN KISIYE YARDIM EDECK KADAR, BENDEN NEFRET ETMENI SAGLIYCAK KADAR. Ne yaptım.' Dedim. Sonlara dogru boynuma geçen agrı ile mırıldar gibi cıkmıstı sesim. Elimi boynuma götürüp ne oldugunu anlamaya çalıştım, ama anlıyamadım. Başım dönüyor ve gözlerim kararıyordu. Evet, kacmakta olduğum karanlığa kendi ayaklarımla gelmiştim.

KANLI OYUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin