36- SON- FİRARİ

1.7K 80 7
                                    

"Toparlanın. Saat kaç?"

"Akşam 7ye geliyor."

Elinde ki çantayı yatağa atıp dolap kapağını sertçe açtı. "Tamam toparlanın çabuk çıkıyoruz. Al şu telefonu kır at. Ya da sen yapma. Lera sen yap bir işe yara."

"Ver."

"Gel al. Köpeğin mi var?"

Yataktan doğrulup pencereye baktım. Hava yavaş yavaş kararıyordu. O an Lera'yı gördüm bahçede. Elinde taş ile yere çökmüştü. Bende aşağı doğru inmeye başladım. Serindi. Ruhen güçsüz hissediyordum. Lera'ya doğru yavaşça yaklaşıp pencereye baktığımda Anıl beni izliyordu.

Kafasını bana çevirip yüzüme baktıktan sonra telefona sağlam bir darbe indirip kenara fırlattı. 

"Bazı şeylerin anlatılmaması gerekir Liya. Özel şeylerdir."

Yanındaki taşa oturup ayaklarımı izlemeye başladım.

"Ne için?"

"Hazır mısın Liya? Kendini hazır hissediyor musun?" , deyince bir an iç sesim , "Ne hazırı kızım. Kardeşini öğreneceksin. Hadi öğrendin bunu annene nasıl söyleyeceksin?!", diye bağırıyordu. Kafamı salladım.

"Plan ne?"

"Plan şu, Lera Daniel'i tanıyor onunla Marcus önden girecekler mekana. Konuşup ikna etmeye çalışacaklar. Baktık olmuyor iki tane patlayıcı madde var yanımda. Onları kullanacağız. Eğer içeriden çıkamazsanız, biriniz kendini feda edecek ki diğerinin canı yanmadan müdahale edelim. Korkmayın. Korkan ölür! Evet anlamayan?"

"Sür."

Lera parmaklarıyla bir oyun oynuyordu, bir şeyleri düşünmeyi bastırmak için. Arada birde dudaklarını ısırıp duruyordu. Sarı saçlarını siyah bir lastik tokayla at kuyruğu şeklinde toplamıştı.  Başımı cama yasladım. Tabi ki ölmek istemiyordum? Kim ölmek isterdi ki? Fakat bu uçurumdan atlayıp kanatlarının çıkmasını dilemek gibi bir şeydi. Karnımı tuttum bir anda. Yanağıma damlayan su da cabasıydı. Anıl dudaklarının arasına çoktan yerleştirmişti sigarasını. Marcus ile tanışmasaydım belki o görevleri yapmasaydım şuan o sıkıcı hayatıma devam ediyor olacaktım. O kız olacaktım hala. Güçsüz, korkak. Yenilgiyi en başında kabul etmiş kız. Polis tarafından da aranıyordum. Fred'in leşi kıyıya vurmuştu anlaşılan.

"Liya?"

Annem ne yapıyordu ki acaba şimdi. Haber alamıyordum Savaş birşey yapar mıydı?

"Liyaaaa?"

"Hı?"

Anıl arabayı durdurup arkaya doğru uzandıktan sonra yüzümü ellerinin arasına aldı.
"İyi misin?"

Aslında değildim fakat dudaklarımdan, "Devam et", kelimelerinin çıkmasına engel olamadım. İyi değildim tabi ki hangimiz iyiydik? Marcus'un kirli sakalları dahi yorgunluğunu anlamlandırıyordu. Dizlerine bakıyordu o da, giydiği dar siyah pantolona. Üzerinde, soluk pembe, yuvarlak yaka bir tişört vardı. Sesi çıkmıyordu. Arada bir arabanın radyo ayarlarıyla oynuyordu. Anıl ise üzerine beyaz geniş bir tişört, altına siyah pantolon giymişti. Yeni tıraş olmuştu, yüzü bembeyazdı. Lera nefes bile almamaya çalışıyor, arada yüzüme bakıyordu. Ben baktığımda ise hemen çeviriyordu başını. Yolumuz uzundu. Yemek molası vermeyecektik, bunda hemfikirdik. Hepimizin gözleri çökmüştü. Biraz önce iki, üç trafik polisini de atlatmıştık.Kardeşim, öz kardeşim bu arabanın içindeydi. Belki onunla yatmıştım. Belki hiç tanımadığım şu sarışındı. Belki Marcus? Bu arabada herkes, herkesten bir şeyler saklıyordu, o hissedilebilir bir olaydı. Daniel bizim için ne hazırlıklar yapıyordu, kim bilirdi?Kurbanlık koyun gibi ilerliyorduk kaderimize. Tek temennim sağ çıkmamızdı. Belki Lera  evlenirdi sonra veya ben ve Anıl. Neden olmasın?Kendimi gelinlik giymiş halim ile hayal edince gülümsemeden edemedim o an. Peri kızı gibi... Bembeyaz..."Nasılsın Liya?", diyen Lera'ya bakıp gülümsedim.

ANKSİYETİK-Düzenleniyor-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin