11. BÖLÜM: "TOZ"

142 11 0
                                    

BÖLÜM ŞARKISI MIKKY EKKO - WE MUST BE KILLERS

Bölümü okumadan önce 1. Bölüm:"Yeni&Farklı'yı bir kez daha okumanızı isteyeceğim sizden. Furkan ve Asel'in ilişkisini tekrar yazdık, ayrıca İdil ile de olan karşılaşmalarını falan değiştirdik. Sadece o kısımları okumanız yeterli olacaktır.

Bu arada anlatmak istediğimiz mavi toz multide vardır. Keyifli okumalar...

****

Beni eve bırakan kişi Furkan olmuştu zaten Çağın'la yaptığımız danstan sonra herkes köşesine çekilmiş sessizliğe boğulmuştu. İdil de Çağın'la birlikte bir süre sonra ortadan kaybolmuştu. Furkan ise ne kadar bitkin olduğumu anlamış ve beni zorlamamış; benimle birlikte partinin son dakikalarına kadar köşede oturmuştu. Aklım Çağın'ın son sözlerindeydi. Her yutkunduğum da ise boğazımı yakan bir yumru vardı.

Şimdi ise ayakkabılarımı odanın ortasına rastgele fırlatmış, yatağımın ucunda oturuyor, elbisemin eteğiyle oynuyordum. Aklımdan çıkmayan sözler kulaklarımda yankılanıyordu. Sen hiçbir şeysin...

Düşünmekten kendimi alamadığım asıl nokta; benim o sözleri nasıl söyleyebilmiş olmamdı. Gerçek düşüncelerim kesinlikle öyle değildi. Ne yaptığımın farkında bile değildim. Nasıl... Nasıl olabildi böyle bir şey? Elbiseyi bir çırpıda çıkartıp elimde buruşturdum. Nasıl!

Adeta sinirimi elbiseden çıkarıyordum. Daha fazla dayanamayarak elbiseyi de ayakkabılarım gibi odanın ortasına rastgele fırlattım. Kimseye değildi bu sinirim, benimle ruhum arasındaydı alıp veremediğim. İç çamaşırlarımla kalmıştım, saate baktığımda gecenin biriydi. Düşünceler ve aklımda konuşan onca sesler kafamı ağrıtıyordu. Ne kadar gözlerimi kapadığımda bu seslerin artacağını bilsem de bedenimi yatağa hiçte yumuşak olmayan bir şekilde bıraktım.

Koşuyorum. Hemde benden beklenmeyecek bir hızda. Yine bir ormandayım ama burası bir öncekinden farklı, belki de aynı, bilemiyorum çünkü hava çok karanlık. Bunun da öncekiler gibi bir kabus olduğunu anlıyorum ve durmaya çalışıyorum ama duramıyorum, arkamdan birinin geldiğini duyabiliyorum fakat korkmuyorum. Bunun bir kabus olduğunu biliyorum ve koşmaya devam ediyorum. Çünkü sonunu merak ediyorum. Merak ediyorum, bu sefer kimden ya da neyden kaçıyorum? Ardından bir ses duyuyorum. Tanıdık bir ses gibi ama çıkaramıyorum çünkü hafif yankı ve buğu bulaşmış sesi nabzımı hızlandırıyor, beni korkutuyor, daha hızlı koşmama neden oluyor.

"Asel!"

Beni tanıyor ve bende onu tanıyorum, biliyorum çünkü bu sesi daha önce duyduğuma yemin edebilirim. Artık nefesim boğazımı yakmaya başlıyor, tişörtüm sırılsıklam olurken ensemdeki saçlar terden tenime yapıştırıyor. Alnımdaki ter damlacıklarını hissedebiliyorum.

Hırıltılı çıkan soluklarıma engel olamıyorum. Artık bedenim yoruluyor ve durmak zorunda kalıyorum. Ellerimi diz kapaklarıma koyarak soluğumu düzene sokmaya çalışıyor, bir yandan da etrafıma, saklanacak bir yer bulmaya çalışıyorum.

Büyük ahşap bir kapı görüyorum ve hemen oraya doğru koşuyorum. İçeri girip kapıyı arkamdan kapatıyorum. Arkamı dönüp girdiğim yere bakıyorum. Tüneli andıran uzun koridorlar var, duvarlar küçük taşlardan yapılmış, zemin nemli beton. Küf ve rutubet kokusu burnuma doluyor. Kendimi ansızın karanlık tünelin içinde çaresiz hissediyorum.

Hızlıca arkamı dönüyorum fakat durum farksız. Ne ileride ışık, ne de geride bıraktığım kısımda da bir çıkış yolu gözüküyordu. Kapıya, şimdi bir duvar, arkamı dönüyor ve yürüyorum, bir sürü köşeden dönüyorum fakat durum aynı, çıkış yok. Birden varlığından haberimin olmadığı floresanlar açılıyor ama yine de karanlık hala ortam hakim duruyor. Ardından bir beden görüyorum, yavaş yavaş attığı adımları beni meraklandırıyor. Kafasına geçirdiği kapüşonu yüzünü saklamasına yardımcı oluyor.

KUYUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin