7. BÖLÜM: "GÜÇ"

137 27 3
                                    

Birden beni belimden tutarak çevirdi. Ben daha ne olduğunu anlamadan sırtım sert bir şeye çarptı. Koca elleri ağzımdan kaçacak olan çığlığı bastırmıştı. Ağzımı kapattığı elini çekmeden "Sessiz ol tamam mı?" dedi. 

Sırtımın temas ettiği şeyin bir ağaç olduğunu anlamak zor olmadı. Tenime batan kabuklar Çağın'ın üzerime abanmasıyla daha da can acıtacak seviyeye ulaşıyordu. 

Sağına soluna bakındı, tedirgin sesi kulaklarıma dolduğunda hem korkmuş hem de neyden bahsettiği merakıyla kalbimin teklediğini hissediyordum.

 "Sanırım burada yalnız değiliz."

"Kimden saklanıyoruz?" sesim alçak çıkmıştı, zar zor duyduğuna eminim.

"Betan nöbetçileri. Burada olmamaları lazımdı. Altı kişiler onlarla şuan kavga edemem. Gücüm altı kişiye yetecek kadar çok değil," duraksadı, ne yapacağını düşünüyor gibiydi. 

"Sadece sessiz ol. Seni koruyacağım, bir şey olmayacak," Nefesi boy farkından dolayı alnımı gıdıklıyordu. Erkeksi kokusu burnuma dolduğunda kendimi garip bir şekilde güvende hissettim. Ama bu kalbimin hızlanmasını açıklamıyordu. Çok yakınımdaydı. Bu kadar yakın olmak zorunda mıydık? Yakınlığın verdiği etkiyle ensemdeki o tanıdık histe gün yüzüne çıkmıştı. Karıncalanma adeta ateşle kavruluyor, sanki boynumdan vücuduma lavlar eşlik ediyordu.

"Neden ben hiçbir şey duymuyorum?" sesimdeki hafif siteme engel olamamıştım. Varlığı üzerime sis bulutu gibi çökerken cevap vermedi. Gözlerimin içine bakıyordu. Çok... Güzeldi. 

Ayak sesleri duyduğumda istemsizce bende panikledim. Kim geliyordu? Hiçbir fikrim olmamasına karşın bende telaşlanmıştım. Acaba bizi bulurlarsa ne yaparlardı?

Olduğum yerde donakalmış bir vaziyette "Çok yakındalar, bizi bulacaklar," dedim panikle. Aslında kimin bulacağını bile bilmiyordum. Söylediğim şey saçma ve garipti. Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Ona bakmayı bırakıp huzursuzca kıpırdandım. Arkamdan gelen ayak sesleri yaklaştıkça aklıma kabuslarım geliyordu. Bu hissi hiç sevmemiştim.

Ellerimin içine kayan sıcaklığı hissettiğimde kafamı kaldırıp Çağın'a soran gözlerle baktım. Gözlerini kapatıp kaşları çattı. Parmaklarımızı birbirine kenetlediğinde "Ne yapıyorsun?" diye sordum. Bizi çiğ çiğ yiyecek olan yamyamlar çok yakınımdaydı ve bu dengesiz hala pislik peşinde, elimi tutuyordu.

"Konsantre olmaya çalışıyorum," hırıltı gibi çıkan sesi olayı tamamen -yine!- yanlış anladığımı ima eder gibi çıkmıştı.

"Anlamadım," dediğimde biraz kızmış bir ses tonuyla "Eğer susarsan ikimizi de görünmez yapacağım," Sesindeki tınıdan susmam gerektiğini anlayarak onu izlemeye başladım. 

Elleri ellerimi daha da sıkarken, boynumda arta gelen sıcaklığı unutmaya çalışarak, bu anı başka bir şekilde düşünmeye başladım. Dudağımda bir sırıtma belirdiğinde kafamı sağa sola sallayarak bu aptal düşünceyi kafamdan attım. Kimse beni sevmezdi. Özellikle karşımda duran bu çocuğun beni korumak amacıyla görevlendirilmiş olmasaydı dönüp bakacağını bile sanmıyordum. 

İzlememi bölen şey Çağın'ın boğazından gelen kısık sesli bir hırlama oldu. "Kahretsin, " sesi beni iyice korkuturken "Yine ne oldu?" diye sordum titrek sesimle.

"Olmuyor. Lanet olsun olmuyor! Olması lazımdı. Beni engelliyorsun. Hissetmen lazım, beni hisset." Ah, daha ne kadar hissedebilirdim ki? Omuzlarım göğsüne değiyordu, konuştuğunda nefesini dahi hissedebiliyordum. Daha ne yapabilirdim?

"Seni şuan gayet iyi hissediyorum zaten," dedim birbirine kenetlenmiş ellerimize bakarak. Ensemdeki sıcaklıktan ve uyuşukluktan haberi bile yoktu. Hafif kıkırdar gibi oldu, şaka yapmamıştım ki. 

KUYUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin