Kafamda yaptığım planların çoğu uygulamada başarılı olurdu. Her birini her detayı düşünerek eksiksiz yapardım. Ve planım sonucu başarılı olurdum. Her zaman. Bu böyleydi. Böyle olmak zorundaydı.
Oysa şimdi...
Şimdi aptal aptal sınıfın kapısının önünde dikiliyordum. Gazi ve yeşil e anlattığım planım o kadar saçmaydı ki. Lâzelnar Koleji'nin öğretmenlerinin mükemmelliğini göz ardı etmiştim. Ve benim o sınıfa öylece dalasım gelmiyordu. Özgüvenim nereye kaçtıysa onu ordan çıkarmalıydım. Sanırım annenin anlattıklarından etkilenmiştim. Yoksa yeni bir ortama adapte olmakta zorlanmazdım. Genellikle yani. Annenin yedi yaşındayken gönderdiği bale kursuna ilk gittiğimde kızın birinin üstüne düşmüştüm, kız oranın sahibinin kızı olunca dolaylı yoldan atılmıştım. Allahım ne kadar gıcık ve çirkef bir kızdı. Durmadan bana çirkin diye seslenirdi. Bana yapmadığını-
"Transfer Öğrenci?"
Nefesimi tuttum, ders başlamıştı ve ben kapının önünde dikilmiş yedi yaşımdaki halimi düşünüyordum. Elbette nöbetçi öğretmenin dikkatini çekicektim. Ama transfer öğrenci olduğumu nasıl anladı ki? Alnımda yazmadığına eminim, tamam bu olmadı."Hocam?"
Leyla ile Mecnundaki doktor hasta doktor hasta olayına dönmeden toparlandım ama otuzlu yaşlarındaki erkek hoca hızlı davrandı:"Kapının önünde niye dikiliyorsun?"
Ben genelde kapı önlerinde dikilirim, dikilmeyi severim falan demek pek akıllıca olmayacağı için ciddileştim:"Şimdi giricektim ki siz seslendiniz."
Hafif bir tebessüm ama yapmacık. Ve karşımdaki bunu anlayacak kadar zeki, stafilokok beyinli Yakut
"Anladıım, istersen içeri girmene yardımcı olabilirim."
I ları gerçekten uzatmış mıydı o? Korktuğumu anlamıştı ve bunu yenmeye yardımcı oluyordu. Minnetle gülümsedim. Kimya öğretmeni değilse çok iyi bir hoca olmalıydı:"Çok teşekkür ederim iyi olur."
"Öğretmenler öğrencileri içindir. Bu arada tam adın neydi?" İçeriye girdiğimizde beni tanıtıcaktı.
"Yakut Taşkın, efendim" Kafasını salladı içeri girmek için elini kapının kulbuna uzattığında bana son kez gülümsedi:"Ben de Engin. Tarih öğretmeniyim. Senle iyi anlaşıcaz."
Tarihe bayılırdım! Ve gerçekten iyi anlaşıcaktık. Ama bunu o nasıl tahmin etmişti ki? Aklımı okumuş gibi konuştu:"Bilekliğinde Osmanlı mührü var. İyi bir tarihçi aynı zamanda iyi bir gözlemcidir. Şimdi kapıyı açıyorum. Hazır mısın?" Yavaşça kafamı salladım.
Elbette, hazır değildim. Ve o da bunu biliyordu.
Kapıyı açtı ve beni sırtımdan hafifçe ittirerek yönlendirdi. Sınıftaki tüm bakışlar bize dönerken, Biyoloji öğretmeni hafif sinirli görünüyordu. Engin Hoca çok kalın olmayan ama muhattabını etkileyen sesiyle konuştu:"Dersinizi böldüğüm için özür dilerim, Şirin Hocam. Yeni öğrencimizi tanıtmak istiyorum. Kendisi okula ve 11-E'ye yeni transfer oldu."
Öğrencilerin bizi dinlediğini biliyordum. Çünkü kimse ses çıkartmıyordu:"Buyrun Engin Hocam" Kadın bir an önce dersine devam etmek istiyordu. 9. Sınıfta biyolojiden yaptığım projenin 70 almasından beri biyolojiyi sevmiyordum. Öğretmenlerini de. Engin Hoca devam etti:"Merhaba çocuklar. Arkadaşınız okula yeni kaydoldu. Kendini tanıtır mısın?"
Bu sahne hep böyle mi oynanıyordu ya. Derin bir nefes alıp çenemi dikleştirdim:"Merhaba. Ben Yakut Taşkın." Kısa ve öz. Aptal ve korkak. Aman ne güzel. Buraya geldiğim için mutlu falan değildim. Kendimi bale kursunda hissediyordum ve Ahu cadısının bir yerlerden çıkmasını bekliyordum. Lanet sarışının adı buydu. Sapsarı saçlarını yolduğum gün kahverengi gözlerinden akan yaşı zevkle izlemiştim. Her kızın içinde bir amazon kadını vardır. Her neyse.
Engin Hoca daha iyisini yapabilirdin gülümsemesini gönderdi ve sınıfa döndü:"Evet arkadaşlar Yakut'a okula adapte olmasında yardımcı olucağınızdan eminim. Boş sıralardan birine oturabilirsin."
Bu sefer kafamı aşağı yukarı sallamadan sınıfa göz gezdirdim. Erkeklerin yanını elemiştim. En ön sıralar doluydu. Ortalardan cam kenarı boştu bir de arkalardan duvar dibi. İlk seçeneği beğendim ve kızıl saçlı kızın yanına oturdum. Formadan nefret ettiğini anlatan bir tarzı vardı. Benim gibi ceketi giymiyordu. Beyaz gömleği eteğinin dışarısına sarkıyordu ve siyah ince çorabı yırtılmıştı. Bir daha düşününce arka sıralardaki uyuklayan şişman kızın yanına gitmeyi düşündüm ama engin hoca çoktan sınıftan çıkmıştı. Pekâlâ, ortama ayak uydur, Yakut. Ha bir de rahat ol. Şirin Hoca tekrar dersi anlatmaya başlıyınca çantamdan defterimi çıkardım ve önemli yerleri not almaya karar verdim. Teneffüste de dolabımı bulmayı.
Aklımı meşgul tutarak yanımdaki şu 'benden uzak dur' u umursamamaya çalışıyordum. Ama olmuyordu. Bahçede 10 kızdan dokuzu gibi değildi. O tek olarak yanımda oturuyordu. Bu arada ben ilk ondan biri bile olamıyacağımı kabullenmiştim. Artık toplumdan kendi kendimi bile dışladığıma göre-
"Adın ne?"
Tanrı stafilokokları korusun.
Heyecanlandığım zaman aşırı yabancı film izlemekten böyle saçma tepkiler verebiliyordum. Stafilokok bir tür gram-pozitif bakteriydi. Laboratuvarda çalışan stajyer birinden duymuştum ve hoşuma gitmişti. Çünkü stafilokoklar üzüm tanelerine benziyordu ve ben üzüme bayılırdım. 'Benden uzak dur' u daha fazla bekletmek istemedim:"Yakut, senin? "
Bir saniye, ben tahtanın önünde adımı tüm sınıfa duyururken o dinlememiş miydi? Ne sanmıştım, bana aşırı meraklı olduğunu falan mı?..
"Tutku."
Onaylar biçimde kafamı salladım. Bu hareketi çok sık yapıyorum. Belki de daha az insanları onaylamalıydım. Ne diyecektim? Adını beğenmedim falan. Burun kemiğimi seviyorum.
"Biliyor musun 'ben masumum'? İkimizin ortak bir yanı var."
Fısıldıyordu. Bana benim yaptığım gibi isim takması hoşuma gitmişti. Açık sözlü olabilirdim:"Bilmiyorum 'benden uzak durun"
Hafifçe sırıttığına yemin edebilirdim:"Güzel. İkimizin de hiç arkadaşı yok."
Demesiyle iki şeyi fark etmiştim: Ona taktığım ismi güzel bulmuştu, Cenk'i Teneffüste bulabilirdim. Aynı fısıltı da karşılık verdim: "Teknik olarak benim bir tane arkadaşım var. Adı da Cenk"
Umursamaz görünüyordu: "Erkek arkadaşın mı?"
Gözlerimi devirdim:"Hayır sadece arkadaşım ve tek arkadaşım."
Gözlerini ayrımadığı tahtadan bu sefer bana döndürdü:" Daha açık olucaksa, şu bir avuç aptalın beraber bileklik veya kolliye taktığı sebebinin bir arkadaşlık bağı olduğu şeyden sen de var mı?"
Tane tane fısıldayarak:" Best Friends Forever. Biefef ya da befefe. Dediğin şey üç harf, Tutku. Ve cevabım Hayır yok." Ona henüz vakit bulamadım demek istememiştim. Cenk'ten bff olmayacağını biliyordum. Onu daha çok bir abi veya o çelimsiz vücudunu düşünürsek bir kardeş.
Gülümsedi:" O zaman an itibarıyla yeni bff'en aynı zamanda sıra arkadaşın. Baştan söyliyim bileklik veya kolliye takmam."
Fazla iddalı ve şaşkınlık verici. Dünyanın en garip bff si olucağımızı stafilokokların 31 türü olduğundan emin olduğum kadar emindim. Ama bir yandan da buna sevinmiştim.
Check: "I have two friend biçııız!" Ohh, yeaah.
Bi dakka. Vay em ay diyen içimdeki sese kulak değil ağız verdim: "Neden ben?"
İç çekti. İç mi çekti? "Etrafına bir bak 10 kızdan 9 u pembe kalan bir i de zavallı. Ben ve arkadaşım hem siyah hem de güçlü olmalıyız, anladın mı?
Gözlerimi kıstım:"Ama ben siyah değilim." Siyah olmak da ne demekti. Evet, pembe den kastı ojeler, elbiseler, kuaförlerdi. Tahmin edebiliyordum. Ama siyah olmak bana yabancıydı. Ne demek bilmiyordum.
Sırıtışına biyolojinin sebep olmadığını biliyordum:"Birkaç güne olursun. Siyah olmassan da pembe ve zavallı olmadığın sürece sorun yok."
Anladım diye mırıldanırken, tahtaya odaklanmıştım. Şirin Hoca'nın radarlarına takılmadan odaklanıyo gibi gözükmeliydim. Zil çalmasına 12 dakika vardı. Biraz daha sabredebilir ve Cenk'i görmeyi bekleyebilirdim. Suratındaki ifadeyi gerçekten merak ediyorum. Tahtanın az ötesindeki kapı dan diye açıldı.
Tanrı Aktinobakterileri korusun.
Hızla yerime iyice sinerken ne yapabileceğimi düşünüyordum. Kapıdan dan diye giren ve hiçbir şey olmamış gibi en arka sıraya oturan çocuk; dağ ayısıydı. Yani AVM'de aynanın önünden çekilmeyen çocuk. Şimdi düşünüyorum da ben niye ona dağ ayısı demişim ki? Hani cüssesi falan ayı gibi ama dağ ne alaka. Allahım inşallah beni fark etmez.
"Kimden saklanıyorsun sen?"
Heh, bir Tutku eksikti zaten. Daha az hareket etmeye çalışarak masaya gömüldüm:"Kimseden"
Zaten Tutku da çok açtı:"Aybars'tan mı saklanıyorsun? Az önce sınıfa giren."
Demek adı buydu. Tutku umursamadan tekrar sordu:"Neden saklanıyorsun?"
O senin arkadaşın aptal, utanman saçma. Saol iç ses çok yardımcı oldun ama hiç ilk izlenim diye bir şey duydun mu?"Adı o muymuş. Ne güzel"
Kıvırmakta üstüme yoktur cidden. Şuna bak resmen kız bana hadi ordan bakışı attı:"Aybars'ı kızdırdıysan seni rahat bırakmıycaktır. Saklanmaya devam et, ezik."
Üzülmüş bir sesle cevap verdim:"Arkadaşız sanıyordum."
Kendi tuzağıma düştüğümü fark edememiştim:"Ben de. Arkadaşlar birbirlerinden bir şey saklamazlardı Bir de değil mi?"
Ellerimi masanın üzerine çıkardım:"Tamam kabul Özür dilerim. Aybars dediğin atarlıyla dün alışveriş merkezinde karşılaştık ve kasıtlı olarak onu ittirdim. Ama sadece bu kadar, yere falan düşmedi"
Sırıtıyordu ve Hayır bu hiç iyi bir şey değildi:"Desene saklanbaç eğlenceli olucak." Yaa ne demezsin(!) Zil olduğunu düşündüğüm çalan şeyle yüzümü buruşturdum. Yok artık! Ankaranın Bağları! Düştüğüm tımarhane miydi okul mu?
"Hademe koyu Ankaralı arada bir böyle şakalar yapar" Gözlerini deviren Tutku'ya anladım der gibi kafamı sallamakta zorlanıyordum.
Beremi kafama taktım. Belki dağ ayısı yani Aybars beni Fark etmezdi. Allah sesimi duymuş olmalı ki benden önce Aybars sınıfa girdiği gibi çıkmıştı. Bu çocuğun kapılarla derdi ne?
Omuz silktim ve Tutku'ya Cenk'i aramak için dışarı çıkmamız gerektiğini söyledim. Hı hı dediğini zar zor duymuştum pek umrunda gibi gözükmüyordu. Telefonuna gömülmüş bir şeyler yaparken ona seslendim. Beni duymayınca kolundan tuttuğum gibi çekiştirmeye başladım. Etraftaki çoğu kişi garip bakışlar atıyordu. Çok mu tuhaf bir şey yapıyorum acaba? Koridoru hızlıca gözlerimle taradım yoktu. Sınıflara tek tek bakacak cesaretim de yoktu. Tutkunun kantin önerisiyle en alt kata inmeye başladık.
Şuana kadar topuklularla bir kere bile düşmemiş ben merdivenlerden yuvarlanmaktan son anda kurtuldum. Gerçekten büyük bir kolla bakışırken bir an da geri bırakıldım. Neyseki Tutku dengemi tekrar kazanmama yardımcı oldu. Çocuğun arkasından bakarken çocuk demenin hakaret olucağını düşündüm. İki belki de üç katımdı. Kolları kafam kadardı ya hu! Hayır, neyle beslemişler anlamıyorum ki. Pek sulak yerde değil canına yandığımın İzmir'i. Boşkoooy Yakut. Tasası sana mı¿
"Hadi yine iyisin Kocaoğlan kurtardı seni."
Tutku ya anlamsız bakışlarımı attım. Öyle lakap mı olur ya. Ve bunu dile getirdim:"Lakabı mı?"
"Evet. Son sınıf ve iki yıldır sınıfta kalıyo. 20 sinde galiba. Benim gibi aşırı asosyal ama havalı tayfadan. Herkes tanır onu. Fazla agresif ve öküz bi tip. Yanına kimse pek yaklaşmıyo. Hatta antrenöründen başka düzenli ilişkisi olduğu birini sanmıyorum."
Onun 38 kelimelik açıklamasına tek kelime soru sordum:"Antrenör'ü?"
Kafasını salladı:"Yasal boksör. Sanırım bir de amerikan futbolu var ya Baseball diyorlar. Okul takımında. Basketbol takımında da vardı sanırım."
"Hani asosyaldi?"
Omuz silkti:"Kimseyle muhattap olmuyor ama." Onayladım.
"Anladım. Gerçek adı ne?"
Düşünüyormuş gibi kafasını kaşıdı:"Onat'dı sanırım."
Hızla mavi gözlerimle etrafı taradım. Ne çok insan vardı. Kantin kantin değil fast food reyonu. Burger King falan açaydın abi. Neyse.
Ordaydı!
Ama-Ne?
Cenk'in kafasından aşağı dökülen suya havada bir top yapıp o kıza fırlatmak istedim. Benim. Arkadaşımı. Rezil. Etmişti. Benim.
Kafamdaki bereyi Tutkunun eline verdim:"Ne olur ne olmaz, buna dikkat et. Ben birazdan gelirim." Anneyle gittiğimiz yoga derslerini bir avuç nöronum söküp atmıştı. Sadeleştirilmiş haliyle sinirlenmiştim. Ve ben Yakut Taşkın. Çok nadir sinirlenirdim.
Hızlı adımlarla Cenk ve o kızın yanına vardım. Etrafımızdakiler bizi izliyordu. Kız kahkahalarına ara verip beni fark etti. İlk başta korksa da bunu gizledi. Ondan önce davrandım:"Islattığın çocuk kim?"
Etrafına bir göz attı ve güldü:"Bursluu da sen kimsin bakiim?"
Ha öyle mi?:"Yanlış, bu çocuk benim ARKADAŞIM. Şimdi tekrar soruyorum, sen kimi ıslattın?"
Korkuyordu çok hem de:"Senin arkadaşınııı"
Senin o ı ları uzatan ağzınıı:"Doğru. Ben benim arkadaşımı ıslatanlara naparım biliyo musun?"
Sesim çok soğuktu. Kimin kızıyız? Sıkılmış gibi görünmeye çalışıyordu:"Naparsııın?"
Ojeli ellerini havada salladı. Bu okulun kuralları falan yok mu ya? Pembe yasak falan olsun. Kız ı ciddiye alasım gelmiyo. Dikkatimi verdim. Kızın oturduğu masanın üstündeki pembe içeceği aldım, kafasından aşağı dökerken herkesin duyabileceği şekilde konuştum:"Bunu yaparım. Bir daha bu çocuğa bir şey yapanı görür duyarsam daha beterini yaparım. Anladınız mı?! Haydi sağlıcakla"
Kafayı yemiş falan mıydım acaba? Belki de biyolojiden sıkılıp uyuya falan kalmışımdır. Yok valla gerçek. Ben az önce Tüm kantine bağırmış ve bir kızın kafasından aşağı içecek dökmüştüm. Şimdi de şaşkın aşırı şaşkın bir Cenk'i peşimden sürüklüyordum. Bana sırıtarak bakan Tutku'nun yanına vardım:"Bunu sevdim. Hep yapalım böyle. Ayrıca uzaktan seyretmesi hiç te eğlenceli değil. Demek Cenk bu. Selam ıslak, Ben Tutku. Yakut'un bff siyim. Sanırım dolaylı yoldan seninle de arkadaş oluyoruz. Neyse yedek kıyafetin var mı?"
"Hı hı."
"Pekala nerde?"
"Dolabımda"
"Güzel. Dolabın nerde?"
"Dağa kaçtı. Keser misiniz şunu lütfen."
Cenk bana her şeyiyle döndü ve gözlerini kısıp anlamlı anlamlı baktı:"Sen sus."
Tamam abi vurma der gibi yerime sinerken çoktan Cenk'in dolabına doğru yürümeye başlamıştık...
Cenk üstünü değiştirip geri geldiğinde üçümüz de bahçede banklardan birinde oturuyorduk. Tutku tekrar telefonuna gömülmüşken Cenk suratıma baktı:"Açıkla. Burda ne arıyosun? Kocaoğlandan sonra okulun en asosyal ve havalı insanıyla nasıl arkadaş oldun?"
Tutku Bu soruyu duyunca sırıttı ama gözlerini ekrandan ayırmadı. Ben... derin bir nefes aldım:"Son dakka değişikliğiyle dün buraya kaydoldum. Bugün geldim işte. Şans eseri Tutku ile sıra arkadaşıyız ve dost olmaya karar verdik. Bence hepimiz ayrı çatlağız."
İkisi de beni onaylamıştı. Şaşırmalı mıyım? Yoo. Tutku kafasını hafifçe kaldırdı:"Bence üç silahşörleri fantastik dörtlü yapmalıyız. Kocaoğlan bize bakıyor." Cenk ve ben aynı anda Kocaoğlanın tek başına basket oynadığı yere bakınca gerçekten bize baktığını gördük. Onu fark ettiğimizi fark edince hızla topunu alıp okula yürümeye başladı. Cenk kahkaha atarken zor konuşuyordu:"Onat Dönmez? Nam-ı değer Kocaoğlan. Bizimle takılıcak?ahahhah. Hayal gücün çok geniş Tilki"
Tutku'nun bağırıp çağırmasını bekledim ama o sadece dil çıkardı. Birbirimizi kabulleniyorduk ha?-medya^Tutku^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kasımpatı ve Zambak
Chick-LitBeni saran her yanımı kaplayan ve duyduğum tek ezgi olan beyaz zambağın kokusuydu. Ama yanılmıştım, başından beri beyaz siyahtı. ... Benim güzümde açan tek çiçektin, Kasımpatı.