Annemin uzun uğraşlar sonucu günlerdir çıkmadığım odamdan çıkarmasıyla, bildiğim tüm küfürleri sıraladım.
Ben odamda mutluydum. Ağlıyor, bir şeyler yiyor, müzik dinliyor ve tekrar ağlıyordum. Kimse bana karışmıyordu ve siktiğimin Luke'u ve siktiğimin lisesi yoktu.
"Bebeğim, biz şimdi çıkıyoruz. Birazdan Clara gelir ve birlikte dışarı çıkarsınız. Ayrıca akşam Calum ile birlikte de burada kalacaklar."
"Dışarı çıkmayacağım. Benden biraz uzak durur musunuz?"
"Sydney."
"Beni yalnız bırakın."
Annemin derin nefesler alma seansından sonra sonunda gidebilmişlerdi.
Beni bunaltıyorlardı ve bu da yetmezmiş gibi başkalarınında beni bunaltmasına izin veriyorlardı. Canımın yandığını kimse göremiyor muydu?
Sinirle kendimi koltuğa bıraktım ve gözlerimi kapayarak derin nefesler almaya başladım. Ağlamamak için kendimle savaş verirken, gözlerimi sıkıca yumdum.
Artık yorulmuştum.
Günlerdir doğru düzgün yemek bile yemiyordum. Bu yüzden hemen her gün halsiz düşerek bayılıyordum. 2 haftadır okula gitmiyordum ve tüm derslerden geri kalmıştım. Ayrıca telefonuma gelen mesajlar da hala bir azalma yoktu.
Anne ve babam ise beni yalnız bırakmamanın daha iyi olduğunu düşünüyordy fakat bu tamamen aptal bir düşünceydi.
Yalnız kalmalı, herkesten uzaklaşmalıydım.
Luke ise o gün ki konuşmadan sonra bir daha gelmemişti. Bir de "hiç bir şey bitmeyecekmiş." Hah, gerizekalı.
Beynimi kemiren bir çok düşünce vardı ve ben artık dayanamıyordum. Ne yapacağımı ya da ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Bundan sonra ne olacaktı? Ömrümün sonuna kadar okuldan ya da diğerlerinden kaçamazdım. Annemlere aptal bir depresyon yalanı uydurmuştum ve bu en fazla 1 ay işime yarardı. Dahasına inanmazlardı. Okulumu değiştirmeyi teklif etsem- Evet, bu en mantıklısıydı.bOkulumu değiştirip kendime yeni bir düzen kurabilirdim.
Fakat bu sefer sessiz Sydney olmadan.
Ayağı kalkıp, mutfağa gideceğim sırada kapının çalmasıyla adımlarımı o tarafa yönlendirdim. Muhtemelen Clara gelmişti ve beni dışarı sürükleyerek çıkartacaktı. Canım hiç istemiyordu, bu yüzden plan yapmam gerekiyordu.
Kapıya gidene kadar ne yapacağımı düşündüm fakat bir sonuç alamadım. Bu yüzden de direk söylemeye karar verdim.
Kapıyı açtığımda tam ağzımı açıp bir şey söyleyecekken, James'i görmemle dudaklarımı birbirine bastırdım.
"James?" Kaşlarımı çatarak onu süzerken, o ise bana bakarak gülümsüyordu. Neden gülümsüyordu?
"Hey, Sydney. Nasılsın?" Bunu cidden soruyor musun James? Hadi ama şaka yapıyor olmalısın.
"Mükemmel, harika, cidden o kadar mutluyum ki birazdan ağlayacağım." Göz devirerek verdiğim cevaba göz devirerek karşılık verdi.
"Biliyorum, olanları duydum ve şey üzgünüm. Yani benimde adım geçmiş ve-"
"James. Ben olanları unutmak istiyorum. Lütfen, hatırlatma. Ve hayır. Özür dilemene gerek yok. Senin bir suçun yok ki." Gülümsemeye çalıştım sadece. Ve bu bile acımı tazelemeye yetmişti.
"Kendini gülümsemeye zorlama. Yaşadığın şeyin ne demek olduğunu bilemem fakat yine de anlayabilirim. Sen iyi bir kızsın Sydney. Güçlüsün ve bunu atlatabilecek birisin. Sadece biraz değişime uğraman gerek. Kendini göstermen. Kaçma, hiç bir şeyden kaçma. Sadece kendini göster."
Dediklerini düşünmeye karar verdim. Mantıklı konuşuyordu ve dediklerinde haklı sayılabilirdi. Belki de kaçmak yerine üstüne gitmeliydim?
"Teşekkür ederim, James. Bunu düşüneceğim."
İçten bir şekilde gülümsedi ve elini saçına atarak karıştırdı. "Şimdi gitmeliyim. Sonra görüşürüz."
"Görüşürüz."
El sallayarak uzaklaştığında, ben de kapıyı kapatıp, başımı kapıya yasladım. Dediklerini düşünmeliydim. Doğru söylüyordu.
Uzun bir aradan sonra merhaba skdhjsks Beklettiğim için üzgünüm. Hevesle başladım fakat pek aklıma yatmıyor yazdıklarım artık. Kötü gibi gidiyor bilmiyorum. Her neyse iyi okumalar kdjdjd