Derin bir nefes aldım ve kollarımda ki kitapları göğsüme bastırdım. Okulun kapısının önünde durmuş ilk günden kendimi olacaklara hazırlıyordum. Luke koca egolu piç, yine benimle dalga geçecek ve beni herkesin gözü önünde küçük düşürecekti. Ben ne yapacaktım peki? Sadece susacak ve aptal hakaretlerinin bitmesini dinleyecektim. Yani beni küçük düşürmesine izin verecektim.
Bir nefes daha aldım ve okulun kapısından adımımı içeri attım. Başım eğik, bu günün sorunsuz geçmesini diliyordum. En azından ilk günüm olaysız geçerse daha az göz önünde olurdum. Alayla dolu geçen 3 yıla rağmen belki son senem iyi ve sorunsuz geçerdi.
Ama tabi ki tanrı benden nefret ediyordu. Aksine her hafta kilisede gerekli duaları ederdim. Eğik başımla, aniden karşıma çıkan piç kurusu Hemmings'in sert göğsüne çarptım. Geriye savruldum ve sikik kitaplarım yere düştü. Sinirle soluyarak yere eğildiğimde, o da benimle eğilmişti.
Başımı hala kaldırmıyordum ve etraftaki kitaplarımı topluyordum. O ise dizlerinin üzerine eğilmiş bana bakıyordu.
Tüm kitaplarımı toplayıp, doğrulacağım sırada, uzun parmakları bileğimi kavradı. "Luke, git başımdan." dediğim çok komik bir şeymiş gibi yüksek bir kahkaha patlattı. Bunu zorla yaptığını biliyordum. Amacı dikkatleri bize toplayıp, beni tamamiyle rezil etmekti.
"Oh, küçük Sydney. Bunu yapacağıma inanıyor musun?" diyerek doğruldu ve beni de bileğimden sertçe çekerek onunla birlikte doğrulttu. "Ne kadar da acı." sinirle başımı kaldırdığımda, o da dudaklarını büzmüştü. Tüm kızlar iç geçirerek bu haline odaklanırken, ben ise tiksinerek ona bakıyordum.
"Ve sen az önce benimle konuştun mu? Hey, buraya bakın! Sydney konuşabiliyormuş!" diyerek kalabalığa bağırdığında, oldukça yüksek kahkahalar koptu.
Onun amacı buydu. Beni rezil edene kadar dalga geçmek ve sonra ortada bırakmak. Canımın yanıp yanmaması onun için önemli değildi. Ben her seferinde bir köşeye sinip sessizce ağlarken, o sadece uzaktan bana bakarak sırıtırdı. Onun amacı buydu.
Yakışıklılığını -bunu ben kullanmıyordum, diğer sürtükler kullanıyordu- , ününü ve babasının lanet olası şirketini kullanarak hava basıyordu. Yanında onlarca sahte dostu ve tonlarca sürtüğü vardı. Babamın ve babasının ortak olmasından nefret ediyordum, sikeyim.
Kavradığı bileğimi daha da sıktığında, acıyla inledim. "Şu gözlüklerin...Tam bir ineği andırıyor. Şurada ki her kızda güzel durur fakat sen de tam bir facia." gözlüklerimi gözümden çıkardı ve kalabalığa fırlattı. Dolan gözlerimi gizlemek için hızla kapattım. Arkasına saklanacağım bir gözlüğümde yoktu artık.
Kalabalıktan bir kahkaha daha koptuğunda, Luke yavaşça nefesini yüzüme üfledi. "Sydney, sen bu dünyaya gelmiş en zavallı ve çirkin kızsın," dedi ve beni sertçe kalabalığın arasına savurdum. Ayağım takılıp yere düştüğümde, bir kahkaha daha patladı.
Başım eğik herkesin gitmesini beklerken, o küçümseyici bakışlarını bana atarak kalabalığı yararak gitti.
Çok düşündükten sonra sonunda mikkeysteddy 'nin yardımıyla bulduğum kurguyla buradayım. obsidiyensever 'e bu kurguyu adıyorum. Sabah oldu ve ben buldum! Umarım beğenirsiniiz kkldldkkdkld