Anlıma koyulduğunu hissettiğim ıslak sıcak bez ile yavaşça gözlerimi araladım. Gördüğüm kabustan beni uyandıran kişi, anlıma nazikçe bezi koyan annem olmalıydı. Yorgun ve bitkin gözlerimi yavaşça çevirdiğimde gördüğüm kişi annem değildi. Onun gri gözleri, dalgalı sarı saçları, kırmızı dolgun dudakları ve bembeyaz bebeksi tenini gördüm. Hâlâ rüyada olmalıydım, fazlasıyla gerçekçi bir rüyada.
Ona baktığımı fark ettiği an bakışlarını ve ellerini anlımdan çekip oturduğu tahtadan sandalyede doğruldu ve yüzündeki ifadesizlik ile beni süzdü. Bu akşamları gördüğüm rüya değildi. Farklı bir rüyaydı. Genelde karanlık bir sokakta beni kovalar ve çıkmaz bir sokakta yakalayıp arkadaşları ile birlikte beni elde ederdi ve sonra kan ter içinde uyanırdım. Ama bu rüya uyanmak istemediğim türden bir sıcaklığa sahipti. Aslında genelde gördüğüm şeyler bir rüya değil, kabustu; fakat bu sanki gerçekten rüya diyebileceğim bir rüyaydı.
"Merhaba." Sesindeki sakinlik ve ifadesizlik, bu tarz şeylere aşina olmayan kulağımda biraz gezindi.
"Bu bir rüya değil mi?"
Başını olumsuz yönde bir kere salladı. "Hayır." diye mırıldandı.
Yüzüme yayılan şaşkınlıkla uzandığım yerden etrafıma baktım. Küçük, duvarları ve zeminleri betondan olan, rutubet kokan bir odadaydım. Odanın içinde onun oturduğu sandalye ve benim uzandığım şey dışında -tam olarak neyin üzerinde uzandığımı bilmiyorum- hiçbir şey yoktu. Duvardan kabloları sarkmış, güçsüz sarı bir ampül ile aydınlanıyordu oda. Hemen uzandığım yerin sol tarafındaki betondan duvarda kapalı eskimiş ahşap bir pencere vardı. Zar zor yağan beyaz kar taneciklerini görebiliyordum.
"O zaman kabus?" diye sordum.
Yine başını olumsuz yönde salladı. Yüzüne yayılan o ifadesizlik ile oturduğu yerden kalktı ve odada volta atmaya başladı.
"Sen o akşam ki herifsin, beni taciz etmeye çalışan." Bitkin ve boğuk ses tonum beni bile rahatsız etti.
Hışımla bakışlarını bana çevirdi. Gözlerindeki o vahşeti iliklerime kadar hissettiğimde o ürperti yanaklarımı kırmızılaştırıp tenimdeki tüyleri diken diken etti. Gerçekten bir rüya yada kabusta değil miydim? Korkmaya başladım.
"Taciz?" Büyüyen göz bebekleri küçülmeye başladığında yüzünde hafif bir tebessüm belirdi.
"O akşam bu akşam olduğu gibi seni kurtardım. Tehlikeli insanlardan ve sokaklardan uzak duramama gibi bir alışkanlığın var sanırım."
O an başımdaki sızının sarhoşluktan olduğunu hatırladım. İmgeler yavaş yavaş bir yapbozun parçası gibi yerlerine yerleşirken en son Melisanın doğum gününde olduğumu anımsadım. Sonra Selim adındaki çocukla tanışıp dans etmeye başladığımı ve o dansın Selim'in beni karanlık bir sokağa götürüp taciz etmeye başlaması ile devam ettiğini, ah siktir! Lanet olsun bana ve kafama! Ellerimi istemsizce yüzüme doğru götürüp kendime lanetler ederken aklımda bir soru vardı, beni gerçekten kurtarmış mıydı?
"Yalan söylüyorsun. Ortalıkta olmadığımı fark etmişlerdir ve polisler beni aramaya başlamışlardır. Beni kaçırdın ve muhtemelen Selim denen o sapıkta işbirlikçin." Öksürdüm.
Yüzündeki tebessüm kahkahaya dönüştü ama dikkatimi çeken gözlerindeki o şaşkınlığın hâlâ yerini koruyor olmasıydı.
"Demek adı Selimdi. " Ses tonundaki rahatlık ve umursamazlık insanı çileden çıkartacak cinstendi. Ellerini çenesine götürdü ve sıvazlamaya başladı. Bir şeyleri düşünüyor gibiydi.
Uzandığım yerden doğrulmaya çalıştım. Tam olarak ayağı kalkabilecek mecali bulamasamda yatakta kıçımın üzerine doğrula bildim.
"O zaman beni bırak gideyim. Hakkında şikayette bulunmam, lütfen." diye yalvardım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Beyaz Tonu
Teen Fiction"O siyahın içinde doğmuş beyazdı, Gri gözleri vahşet doluydu... Ama o vahşetin arkasında bir çocuk saklanıyordu, Ve ben o çocuğa aşık oluyordum... " Yağmur on sekiz yaşında, başarılı bir lise öğrencisidir. Bir gün part-time çalıştığı işten geç ç...