Alnımı çatarak sorar gibi Yiğit'e baktım. Yüzünde sinir edici bir gülümseme ve elindeki çakmakla hala başımda beklerken "Sizin oralarda sigarayı öyle mi içiyorlar?" deyince, bir elimdeki yanmayı bekleyen sigaraya birde Yiğit'e bakarak "Yok, bizim oralarda centilmen erkekler böyle gevezelik yapmak yerine direk ateşi uzatıyorlar." diyerek sigarayı ağzıma götürdüm. Tam ayağa kalkıp Halil abiden çakmağı alacakken "Bizim burada da ateşi uzatmazlar, direk yakarlar" deyip sigaramı yaktı. "küstah" dememle ufak bir kahkaha attı. Az önce kalktığım sandalyeye geri otururken benimle birlikte oda oturdu. Aklımda ona içimden geçeni söyleyip ağzının payını vermem gerektiğini direten tarafla, o masadan kalkıp gitmemi söyleyen taraf cebelleşirken Yiğit sanki birazdan bir şeyler söyleyecekmiş gibi üst dişleriyle alt dudağını ısırdı. " Bu olayın bu kadar uzamasını tahmin etmemiştik. Özellikle ben senin Koray aptalına kanıp ona ilgi duyacağını hiç tahmin etmemiştim" dedi ifadesiz bir yüzle. Derin bir nefes alıp, dalga geçermiş gibi gülümsedim. "Biliyorum" deyince ifadesiz olan suratı cevap bekleyen bir ifadeye büründü. "Koray'a sürpriz yapmak için yanınıza geldiğimde konuşurken de söyledin bunu, aslında iddiayı kazanıp Koray'ın arabasını elinden alacağından emin olduğunu da söyledin. Benim o haysiyeti bozuk arkadaşından hoşlanacağıma gram ihtimal vermediğini de söyledin, gülerek söyledin, ben bunları duyduğumda orada çivilenmiş gibi donup kalırken biraz daha gülerek anlatmaya devam ettin, kapının arkasına sırtımı dayayıp dişlerimi sıkarak gözümden yaşlar süzülmeye başladığında daha da keyifle güldün. Yazık oldu kıza dedin ve yine güldün."
Kapakları açılmış, hiddetle akmayı bekleyen barajlar gibi doluydu gözlerim. Ağlamayacağım diye direttim hep içimden, 'Güçlü ol, ağlamayacaksın...'. Yiğit masanın üstüne kollarını koyarak ellerini birleştirdi. "Peki ya devamında konuştuklarımızı dinledin mi?" diye sordu gözlerime bakarak. O gözlerden nefret ediyordum. Hatırlamak istemediğim insanları, geçmişimden birilerini hatırlatan o gözlerden uzak durmak istiyordum. Biraz daha gözlerime bakarsa sırf rengi mavi diye denizden de nefret edecektim. "Dinlemedim, dinlemekte istemiyorum Yiğit Karaer" diyerek çantamı alıp ayağa kalktım. "Otur" dedi tınısına anlam yükleyemediğim bir ses tonuyla. Kısa bir süre yüzüne bakıp kafamı çevirdim. Gitmek için adım attığımda "Mirel Soydan" dedi benim ona hitap ettiğim gibi, "Otur". Ayaklarım gidip gitmemek arasında karar veremeyip olduğu yerde sabitlenirken, merakıma yenik düşüp çantamı sertçe masaya koyarak oturdum. Bu sefer ben gözlerimi diktim o nefret ettiğim maviliğe. Yiğit'le en başından beri anlaşamazdık. Hep bir iğneleme, laf sokma olurdu konuşmalarımızda. "Anlat" dedim çok merek etmeme rağmen umursamazmış gibi.
"İddiayı ilk ortaya attığımızda ciddiyet yoktu. Sıradan geyik bir muhabbet şeklinde konuşuyorduk. Ben sürekli Koray'a o kız sana değil kalbini vermek günahını bile vermez, seni gördüğü yerde yolunu değiştirir gibisinden sinirini bozacak şeyler söylüyordum. Sen bakma Koray'la sürekli yan yana olduğumuza. İkimizin de birbirimizle ilgili bazı problemleri var biraz mecburiyetten birlikte takılıyoruz. Senin Koray'ın o yapmacık hareketlerinden etkilenmeyip, o bardağı kasıtlı olarak benim üstüme değil de onun üstüne dökeceksin diye bekliyordum. Çünkü sen ilk bakışta zeki olduğunu belli edenlerdensin Mirel. Koray'ın karaktersiz bir insan olduğunu anlamı umuyordum fakat sen tam tersini yapıp ona aşık oldun" dediği anda "Ne yani ben mi suçluyum, bunu mu anlatacaktın?" dememle sadece dudaklarının düz çizgisine hafif kıvrım verecek kadar gülümseyerek "Kızma da dinle deli kız" dedi.
Kurduğu cümleyle birden yaklaşık 12 sene öncesine falan gittim. Yurtta peşimden deli kız deli kız diye dolaşan, saçımı çeke çeke uzamasına sebep olan o uyuz velet geldi aklıma. Onunla ilgili aklımda en çok yer eden tek şey benimle uğraşmasıydı. Ve birde şanslı olduğu... Gayet varlıklı bir ailenin veliahttı olması için evlatlık alınması ve koğuş arkadaşlarıyla vedalaşırken sıra bana geldiğinde yanağıma öpücük koyup kaçması. İçimden 'deli oğlan işte' diye gülümseyip şuan asıl konumuz olan uyuz oğlana döndüm.
"Beni sizler delirttiniz efendim teveccühünüz. Hadi uzatma da anlat artık, sıkıldım saçmalıklarından" dedim buz gibi çıkan sesimle. Yine o meşhur uyuz oğlan sırıtmasını beklerken aksine gayet ciddileşerek anlatmaya devam etti. "Koray'ı pek sevdiğimi söyleyemem fakat her zaman doğruyu ve haklı olanı savunurum. Koray başlarda seninle iddia için ilgilendi evet. Fakat gün geçtikçe senden hoşlandığı bize anlattıklarından, bakışlarından apaçık anlaşılıyordu. Baştan hoşlandı. Sonra sevdi. Toplasan belki en fazla 3 hafta yalandan ilgi göstermiştir sana. Sonrası onun kendi hisleriyle, gerçek duygularıyla yaşadığınız şeylerdi. Senin elini tutuşu gerçekti, sana seni seviyorum deyişi gerçekti, sana sarılışı gerçekti, seni öpüşü gerçekti." Sarf ettiği cümleler önce kelime kelime, sonra hece hece işlemişti hem beynime hem de kalbime. Gözümün pınarında 'Bırak da beni gideyim' diyen bir damla yaş vardı. Kıyamadım bıraktım, yanaklarımın üstünden akıp özgürlüğüne kavuşsun diye. İstemsizce dilimden tek bir kelime döküldü "Öpmedi" dedim titrek çıkan sesimle. "Bak işte" dedi masanın üstünden bana biraz daha yaklaşarak. "Gerçek amacı iddia olsaydı senin ondan hoşlandığın an seni bırakırdı. Eğlenirdi, öperdi, belki de daha kötü şeyler yaşatırdı sana. Ama bak kendin dedin, Koray seni öpmemiş bile. Demek ki kıyamamış, değer vermiş. Ben doğruları konuşurum demiştim ve bunlar doğrular. Koray sana gerçekten değer verdi."
Özgürlüğünü isteyen yaşlar çoğalmaya başlamıştı gözümde. Kimisi beni dinlemeden süzülüp gitmişti yanaklarımdan. Yiğit başparmağının ucuyla ıslanan yanaklarımı kurutmak istermişçesine yaşlarımı sildi. Ağlamayı bırakıp ona güçsüzmüşüm gibi görünmekten vazgeçmeliydim. Ne olursa olsun, Yiğit doğru söylüyor olsa bile bunlar her şeyin başta benimle dalga geçmek için, birbirlerinin anahtarlarını ortaya koyup üzerimden iddiaya girmiş oldukları gerçeğini değiştirmezdi. Oturduğum sandalyede kendimi dik bir konuma getirerek Yiğit' e baktım. "Neden yapıyorsun? Koray'la birbirimizi sevmeyiz diyorsun, ama gelip onu benim gözümde temize çıkartmaya çalışıyorsun. Bu da mı iddia Yiğit? Mirel Koray'ı affedip ona geri döner mi dönmez mi? Bu sefer nelerinizi koydunuz ortaya? Adamlığınızı mı? " dedim son cümlemi kısık ve aşağılayıcı bir şekilde söyleyerek. Biraz sustu, derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. "Haklısın" dedi. " Ne dersen de karşılığında canının yanmasını dindiremem belki. Ama sana yemin ediyorum, ben gelip o Koray şerefsizini sana savunuyorsam üzülmeni istemediğimden. İnan bana üzülmeni hiç istemediğimden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşina Yüzler
ChickLitAlev alan denizin ortasında, su dolu bir teknedeyim. Ya yanacağım ya boğulacağım.