Duyduğum sesin ve çarptığım bedenin Yiğit'e ait olduğunu anlayınca afalladım. Özür mü dilesem yoksa bana sakar ve deli dediği için cırlasam mı bilemedim. Aklıma Aysun'un dedikleri gelince acaba mı diye geçirdim içimden. Acaba Yiğit gerçekten bana karşı bir şeyler mi hissediyor? Aklımdan bu soruları çıkarmak istermişçesine kafamı salladım. "Önüne baksana ayı" dedim kötü kötü bakarak. "Aaa hiç yakışmadı ama. Daha demin özür diliyordun şimdi ne diyorsun ayıp ayıp" dedi pis pis sırıtarak. "Az önce çarptığım şeyin bir ayı olduğunu fark etseydim özür dilemezdim" diye söylendim. "Neyse bu seferlik affediyorum" deyince "Küstah" diye karşılık verdim. Yüzüne baktığımda tedirgin bir ifadesi vardı. Hem tedirgin hem sinirli görünüyordu.
"Niye geldin sen buraya eve gitmemiş miydin?" diye sordu. İçimden ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Onun huyuna gidip hakkımda ki düşüncelerini öğrenebilirdim. Eğer öyle bir şey varsa da bunu kullanarak hem Yiğit'i kendime aşık edip onun canını yakar hem de Koray'dan intikamımı arkadaşıyla almış olurdum. "Bilmem ayaklarım buraya getirdi" dedim düşünmeye devam ederken. "Yanlış zamanda getirmiş deli kız, çok yanlış zamanda geldin" diye mırıldandı dişlerinin arasından. Anlamadım dememe kalmadan elimi sıkıca kavrayıp kendine doğru çektikten sonra, kolunu omzuma atıp bedenimi kavrayarak hızlı adımlarla yürümeye başladı. "Ya bıraksana nereye gidiyoruz" dedim sessiz ama kızgın bir şekilde. "Şimdi değil Mirel, şimdi yapman gereken sadece yürümek ve ben ne dersem onu yapmak. " dedi ben kollarının arasından kurtulmaya çalışırken. Kafamı çevirip yüzüne baktığımda deniz gözleri patlamaya hazır yanardağlar gibi alev alevdi. Kalın ve biçimli kaşları çatılmış, dişlerini sıktığı sinirden gerilmiş çenesinden belli oluyordu. Biran korktuğumu sesini kulaklarımda duyduğum hızla çarpan kalbimden anladım. Ne oluyordu, neyden kaçıyorduk, ya da kaçıyor muyduk? Arkaya bakmak için kafamı çevirdiğimde siyah bir minibüsün neredeyse bizimle aynı hızla ağır ağır geldiğini gördüm. "Bakma!" dedi kısık ama aynı zamanda kulakları sağır edecek bir sesle. "Ben seni yanımda görmemeleri, yüzünü görmemeleri için Yiğit Karaer'e hiç yakışmayacak bir şekilde kıçı boklu adamlardan kaçıyorum, sen yüzünü göstermek için uğraşıyorsun" diye devam etti konuşmaya. Bu çocuk harbiden de küstah ve kendini beğenmiş ayının tekiydi. Kaçtığı adamların kim olduğunu, neden kaçtığımızı daha doğrusu neden beni Yiğit'in yanında görmemeleri gerektiğine bir türlü anlam veremiyordum.
Adımlarımız hızlanırken minibüsün bize daha da yaklaştığını hissettim. Yiğit akıllılık edip dar sokaklara doğru girince minibüs durmak zorunda kaldı. İçinden hafif kır saçlı, siyah takım elbiseli yaklaşık 50li yaşlarda bir adam ve korumaya benzer 2 kas yığını adam indi. Takım elbiseli adam elindeki işlemeli aksesuar tarzı bastonuyla adamların birine bizim olduğumuz sokağı diğerine de üst sokağı işaret etti. Ne yapacağız der gibi Yiğit'e baktım. "Sakın yapacaklarıma saçma sapan tepki verip yerimizi belli etme. " diyerek üstündeki hırkayı hızlı bir şekilde çıkartıp tersini çevirdi. Benim ceketimi çıkartarak az önce tersine çevirdiği hırkasını hızlı bir şekilde bana giydirdi. Ceketimi kendi omuzlarına attı ve kafasını boynuma yerleştirdi. Kendi duvara dayanmıştı ve beni sokağa sırtım dönük şekilde kendine çevirmişti. "Sakın" dedi. "Sakın birazdan yapacağım şeye tepki verme deli kız" diye devam edince ne yapabilir diye düşünmeye başladım.
Nefesinin sıcaklığı boynumu nemlendirirken, kalbimin atışını hissetmemesi için dua ediyordum. Neden bu kadar hızlı atıyordu? Heyecanlanmış mıydım? Adamın ayak sesleri iyice yakından gelmeye başlamıştı. Yiğit kafasını kaldırıp gözlerini gözlerime dikti ve derin bir nefes aldı. O nefeslerini kontrollü bir şekilde sakince alıp verirken benim göğsüm hızlıca inip kalkıyordu. "İyice yaklaştı Yiğit" dedim fısıldayarak. Kafamı arkaya çevirmeye yeltenecekken bileklerimi tutup kendi boynuna doladı. Ellerim boynundan sırtına doğru asılı kalırken yüzümü göğüs kafesine doğru bastırarak kafamı göğsüne gömmemi sağladı. Elleri belimi sıkı sıkı sararken kendi yüzünü de boynuna gizleyerek kendini sakladı. Bu denli sıkı sarılan biri daha var mıdır dünyada diye düşünmekten alamadım kendimi. Sanırım istesem de bir daha asla kimseyle bu şekilde kaburgalarımız iç içe geçecekmiş gibi sıkı sarılamazdım.
Bedenimi ele geçiren bu hissin, damarlarımdaki yanmanın, kalbimde ki krampların, karnımdaki kelebeklerin sebebi bu sarılış olmamalıydı. 'Korkuyorsun Mirel ondan bunların hepsi' diye geçirdim içimden. Düşünceler aklımdan ışık hızıyla geçip aynı hızla uzaklaşırken Yiğit'in kaburgalarını hala kendi kaburgalarıma kenetli hissediyordum. Siyah kundura ayakkabının kaldırımda çıkardığı tok sesler tam önümüzde durdu. Yiğit beni kendine daha da fazla çekerek artık bizi bir bütünmüşcesine sardığında ne yapacağımı şaşırıp öylece kaldım. Hem neden kaçtığımız, kim olduklarını bilmediğim adamlara yakalanma korkusu hem de Yiğit'in sarıp sarmalayışıyla hissettiğim telaşın içinde kayboldum. Ayak sesleri yavaşça uzaklaşırken kollarım boşta kaldı. Yavaşça gözlerimi açtığımda, hırçın dalgaların fokurdayan alevlere dönüştüğü iki çift deniz göze baktım. Gözlerini benden ayırıp yola çevirdi ve etrafı kontrol etti. Ben hareketsizce yerimde dururken "Hadi" dedi. Dediği kelime beynime ulaştı fakat organlarıma emir verip harekete geçirmeyi başaramamıştı. "Böyle aptallaşacağını bilseydim daha önceden sarılırdım " deyince kendime geldim. Elimden tutup sokağı kontrol etti ve yürümeye başladık.
"Kimdi onlar" diyebilmiştim en sonunda sessizliğimi bozarak. "Kim olduğunu bilmemen gereken kişiler" dedi. Yaptığı kelime oyunlarıyla zaten çalışmakta zorlanan beynimi anlaması için daha fazla zorlamadım. Bir süre kalabalık bir caddeye çıkana kadar sessizce ve temkinli bir şekilde yürüdük. Caddeye çıkınca taksi durdurup kafasıyla işaret edip "Bin" dedi. Ben neden sabahtan beri bu uyuz oğlanın bütün dediklerini yapıyorum diye içimden kendime söverken o da taksiye bindi. Şoföre bir yer tarif ettikten sonra bana döndü. "İstersen şu arkadaşını arayıp geç geleceğine söyle de merak etmesin." diyerek elinde ki telefonu uzattı. "Geç gideceğimi kim söylemiş? Ben eve gidiyorum, sende istediğin herhangi bir cehennemin dibine" diyerek şoföre döndüm. "Şu köşede bırakır mısın" dememle şoför yavaşladı. "Sür" dedi dikiz aynasına bakarak. "Ama bayan inm..." Sür dedim" diye yükseltti sesini şoförün konuşmasına izin vermeyerek. Oflayarak kollarımı önümde birleştirdim ve yolu seyrettim.
Yiğit'in tarif ettiği yere geldiğimizde mutlu olduğumu ona belli etmemek için kendimi sıkıyordum. Dünyada en sevdiğim şey denizdi. Huzur, hüzün, umut, acı, keyif... Bütün duyguları barındıran sonsuzluktu benim için. Koşar adımlarla banka geçip oturdum ve derin bir nefes aldım. Yiğit arkamda ayakta bekliyordu. Gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Telefonumu çıkarıp merak etmemesi için Aysun'a mesaj atacaktım ki elime aldığım telefonun benim olmadığını fark ettim. Üstümdeki hırka Yiğit'in olduğu için doğal olarak onun telefonuydu. Tam telefonumu almak için kafamı çevirecektim ki uyuz oğlan kulağımın dibindeydi. "3354" dedi. "Sensin 3354, neymiş 3354 şifreli şifreli konuşmasana uyuz ayı" dedim hiç nefes almadan. "Bende onu diyorum ya şifre 3354 seninkinin şarjı bitmiş mecbur benim telefonumdan yazacaksın." deyince az önce motora bağlayıp kurduğum saçma sapan cümle için kendime sövdüm. Şifreyi girip mesajlara girmeye çalışırken "5496" deyip gülünce mesajlarda da şifre olduğunu anladım. Sonunda Aysun'a mesaj atıp telefonu Yiğit'e uzattım. Bir süre konuşmadan denizi izledikten sonra yanımda oturan uyuza döndüm. Kim olduklarını söylemeyecek misin? diye sordum söylemeyeceğini bile bile. "Kim olduğunu bilmemen gereken kişiler" deyince bu sorunun cevabını daha sonra almak için soruyu ertelemiştim. Hırkaları değiştirmek nerden aklına geldi, niye hırkanın tersini çevirdin? dedim başka bir soru yönelterek. Hafifçe gülümseyip "Hırkayı almak istediğimde çift taraflı olduğunu söylediklerinde ne işe yarayacak diye düşünmüştüm. İyi ki de almışım, tersini çevirdiğimde bizi en son gördükleri kıyafetle görmemiş olacaklardı. Ben ters çevirip giyseydim seni ceketinden tanıyacaklardı. O Yüzden senin giymen daha mantıklıydı anladın mı deli kız?" deyince yüzüme onu tebrik edermişçesine bir ifade yerleştirdim. Akrep kılıklı dedim sarılışı aklıma geldiğinde "Akrep mi" deyince "sesli mi düşündüm ya" diye suratına baktım. "Kollarında kıskaç gibi kurtulmak mümkün değil" diyerek neden öyle dediğimi açıklamak istedim. "Sanki bana çok kurtulmak istiyormuş gibi gelmedin" dedi dudağının kenarına o gülümsemeyi yerleştirerek ve devam etti "Ben Mirel'i birazcık tanıyorsam onu istemediği bir şeyi yaptırmak için zorlağında kafana şiddetli bir darbe alabilirsin"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşina Yüzler
ChickLitAlev alan denizin ortasında, su dolu bir teknedeyim. Ya yanacağım ya boğulacağım.