Hikaye 11.09.2015 tarihi itibariyle yayınlanmaya başlamıştır. Keyifli okumalar !
*
Barın renkli ışıkları gözlerimi alırken rahatsızca kıpırdandım. Bir kaç kişilik bir grup büyük kapıdan içeri girdi. 'Hayır senle yapamam' dedi biri diğerine ağzını yayarak. Sonra sinsice sırıttı. Kırmızı gömleği mavi pantolonuyla uyumsuz bir hava yaratmıştı. Yada ben o gömleği kırmızı ve o pantolonu mavi görüyordum. Diğerlerinin üzerinde kıyafetleri göremedim. Gözüm buğulu bir perde inmişçesine odağını kaybediyordu.
"Hadi çıkalım." Diye huysuzlandım. Benimle birlikte hiç diretmeden kalktı bizimkiler.
Yağmurun ıssız sokakta bıraktığı o koku doldu burnuma kapının çıkışından.Aileniz ile geldiğiniz bir bardan sarhoş olup çıkmak kulağa hiç gerçekçi gelmesede hepimiz sarhoş çıkmıştık bardan. Bir kaç bardak içtikten sonra kafasını kaldıramayan annem durmamız için bizi uyaramamıştı bile. Hayatı boyunca annesinin kurallarıyla yaşayan, gittiği her yerde onun disiplini altında olan bir kız olarakta bulduğum boşluktan kendimi bırakmıştım.
Kafamın kazan gibi kaynadığı dakikalarda yağmurun beraberinde getirdiği ürkütücü soğuk tüylerimi diken diken etmişti.
Bar eve bir kaç kilometre uzaklıktaydı. Bizimle birlikte çıkan bir kaç erkeğin tiksindirici bakışları eşliğinde hırkamı giydim.
'' Taksiye binmeliyiz. '' dedi annem zor çıkan sesiyle.
"..bu halde eve yürüyemeyiz.'' Pamuk eller cebee. '' diye bağırdı Rüya. Sonrasında ıssız sokakta bir kahkaha patlattı.
Elimi cebime attım ve bozuklukları çıkarttım.
Bir kaç kuruştan fazlası değil.'' Hepimizi toplasak bir kaç lira haricinde bir şey olmaz ha ? '' dedi teyzem bağırarak. Karşılığında sokaktaki bir kaç yüz bize çevrildi bir kaç saniye kaldı ve odak noktalarını tekrar değiştirdi.
Ayakta kaldığım her dakika daha fazla acıyan bileklerim dolayısıyla kaldırımın bir köşesine sindim. Birbirimize anlamsız bakışlarımızı sürdürdüğümüz dakikalarda siyah bir volkswagen bir kaç adım gerimizde durdu. Ön kapıdan otuzlu yaşlarını geçmiş bir adam çıktı. Yüzünde bir kaç bıçak izi haricinde bir pürüz yoktu. Siyah takım elbisesi kusursuzca ütülenmiş görünüyordu. Teyzemin yanında durarak boğazını temizledi.
'' Ahmet Bey'ler gönderdiler efendim. Evinize kadar size eşlik edeceğim. ''
'' Ahmet kim lan ? '' diye gürledi teyzem. Ciddi bakışlarının altından yüksek sesli bir kahkaha çıkacağını tahmin etmiş değildim.
Derin kahkahasının ardından konuştu tekrar.
'' Korktun değil mi ? Doğru söyle bağırmamdan korktun. Korktun,korktun, hahahahaha.'' dedi inatçı bir çocuk gibi.
Adam soğuk bakışlarını ardından zoraki bir şekilde gülümsedi.
'' Anne ya. Ahmet senin şu internetten konuştuğun mal değil mi ? '' Rüya bir kaç cümle haricinde aksanını yerine getirebilmişti. Değişik bir dilleri vardı. Babası gitmeden önce düzeltmeyi hiç düşünmemişti.
'' O üç harfli çirkin kelimeyi kullanmaya utanmıyormusun yavrum sen, hahahaha. ''
Çaresiz gözlerimi annemin yüzünde dolaştırdım. Ne düşündüğünü seçmek zordu ama şuanki halimizden memnun olmadığı açıkça belli oluyordu.
Teyzem ani bir hareketle yerinden kalktı bunu yapmak içinde
adamın kolundan destek aldı. Pembe topuklu ayakkabılarının tok sesi sokakta düzensiz bir şekilde yankılandı.
Kendi kendime teyzemin bir daha içki içmesine izin vermeyeceğime dair söz verdim. Kıyafetini çekiştirdi ve
Rüya'nın kolundan çekerek arabaya doğru sürükledi.
'' Hira, abla. Hadi ama. Küçük bir araba yolculuğu sayesinde evimize ulaşabiliriz. Hemde hayatımın adamının arabası, hahaha. ''
Her cümlenin sonuna iğrenç bir kahkaha koymakta teyzeme göre değildi. Verdiğim sözü tekrar ettim.
'' Eğer bu aptal bize yalan söylemeye kalkarsa, hahaha dilini keseriz. ''
Son bir kez daha düşünmeme fırsat kalmadan arabanın kapıları kapandı. Gereksiz tedirginlik. Muhtemelen bir kaç saat sonra üçüncü rüyamı görüyor olacağım..
~
Bir kaç ses eşliğinde uyandım. Dün geceden kaldığı kesinleşen baş ağrım hafifçe azalmış, gözlerimi açabileceğim kıvama gelmişti. Kasıklarımda hissettiğim ağrı dün geceden kalmış olduğumu doğruluyordu. Odama girmeden önce muhtemelen kendimi kapıya çarpmıştım. Huzursuzca nefesimi verdim. Bir kaç dakika sonra annem saatini geciktirmeden beni kaldırmaya gelecekti. Bunu bilerek kendime biraz daha izin verdim. Dakikalar dakikaları kovaladı ama annemden hiç bir ses çıkmadı. Kesinlikle bu kadına içmek yaramamıştı. Uyumaktan birbirine yapışmış göz kapaklarımı zorlukla araladım. Gördüğüm manzara sayesinde başta kendimi bir rüyada da sansam şuan bir asansörün içerisindeydim. Gökyüzünü andıran bir asansör. Ellerim ile yerden destek alarak doğruldum.
Bedenim uyumaktan uyuşmuş gözüküyordu. Kaygan zeminde zorlukla
direnen anneme takıldı gözlerim. Ağzı, kalın bir bez parçasıyla kapatılmıştı. Ellerini bağlayan ipten kurtulmak istemişte başaramamış gibi kızarıktı elleri.
Yüzündeki tüm kan çekilmişti.
Gözleri ağlamaktan şişmişti. Yerimde kalkarak hemen yanına ulaştım. Ellerindeki ipleri çözdüm önce daha fazla kızarmasın diye. Sonra mantıklı düşünebilip açtım ağzını,
tuttuğu hıçkırıkları eş zamanlı olarak doldu kulağıma. Ayaklarındaki ipleri çıkardım son seferde. Sarıldım sıkıca. Şuan neredeydik ne durumdaydık bize ne olmuştu
bunları yapan kimdi soruları işgal etti beynimi. Zor çıkan sesiyle konuştu annem, kim bilir kaç saattir ağlıyordu.
'' Geldiler, beni götürmek istediler. Çok direndim, bizi buraya getirmesinler diye çok direndim. '' Birbirini takip eden hıçkırıklar sonra. Ne yapacağımı kestiremedi
ğimden etrafıma bakındım hızla. Rüya ağzı bir kaç santimetre açık bir şekilde uyuyordu. Kollarını kendine dolamış korkunç bir rüyanın içindeymiş gibi
yüzünü ekşitmişti. Dünden beri bir kaç kilo vermiş gibi gözüküyordu. Bunun olanaksız olduğunu kendime hatırlattım.
Teyzemin pembe topukluları ayağından çıkmış eteği dizinin bir kaç parmak
altına kadar sıyrılmıştı. İşinin ikramiyesi sonucu yüzlerce lira yatırdığı kıyafetlerinden eser kalmamış sanki aylarca giyiliymiş gibi yıpranmıştı.
Göz makyajı dağılmış elleri iki yana açık bir şekilde uyuyordu. Onların halinden korkarak üzerimi inceledim. Buz mavisi gömleğim rengini
yitirmiş kahverengiye dönüşmüştü. Aptallık edip giydiğim şortum bir kaç lekeden fazlasını gizleyememişti. Asansör olarak gördüğüm yerin hemen ucunda duran çantama
uzandım. İçinden aynayı buldum ve acelece kapağını açtım. Nar çiçeği rujum etkisini kaybetmiş göz makyajım dağılmıştı. Dudaklarım kanı çekilmiş bir beden gibi
cansız duruyordu. Aynayı çantama atarak telefonumu çıkardım. Dün geceden kalma şarjı bitmiş, boş ekrandan daha fazlasını göstermemeye yeminli gibiydi.
Nerede olduğumuz hakkında fikirler türetmeye çalışırken
gözüm duvardaki takvime takıldı. 20.08.15. Ben mi yanlış hatırlıyorum ? Yoksa korktuğum şey mi ? Anneme dönerek aceleyle sordum.
'' Bara gittiğimiz tarihi söyle anne. ''
'' 13.08.15.''

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçınılmaz Karanlık
Randomİnsan, kaçınılmaz bir karanlığın pençesine düştüğünde çığlıklar atar. Fakat her çığlık doğan yeni ay ile birlikte toprağa gömülür. Ve, ızdırabın yankısını yalnızca ölüler duyar..