KK-19

52 11 5
                                    

Toprak'ın haykırışları, önümde yatan iki beden. Hareketsizce, biri nefes almıyor. Olayları buğulu bir perdeden görmemi sağlıyordu. Sanki uzaktan kendimi izliyordum. Dağılmışım. Ağlıyorum. Beş ay önce kafamdaki ' hiç bir şekilde yaklaşılmayacak' diyerek nitelendirdiğim kız tipinin ta kendisi olmuşum.. Yaklaşık yirmi dakika önce bir adamı öldürmüşüm, ellerim kanlı, kıyafetlerim kanlı.. Buram buram kan kokuyorum. Annem görse ne yapardı acaba ? Her gün kınadığı insanların bedenine bürünmüşüm. Güzel kokulu kızının, kan koktuğunu görse.. Ne yapardı ?


Bir kaç metre ötemden kapıyı kırarcasına yumruklayan Toprak'ın seslerini duyuyordum.. Onuda düşünmek zorunda olduğumu hatırladım. Uzunca bir sürenin ardından. Yerimden zorla kalktım. Elimi kapı koluna zorla koydum. Bir kaç saniye sonra kapıyı açacak,gördüğü manzaranın şoku ile söyleyeceği kırıcı sözleri duyacaktım. Kapı kulpunu çevirdim ve 'krik' sesini duydum. Ah. Hayatımda duymayı en çok istemediğim ses olmalıydı. Bir kaç saniye öncesine kadar. Aralık kapıdan gözlerimiz buluştu. Önce gözlerimin tam içine baktı, sonra kıyafetlerime. Ardından arkamda yatan iki bedene kaydı gözleri. Yüzündeki o ifadeyi gördüğüm an, tuttuğum yaşlar akıp gitti.. Kolumdan tutarak beni dışarı aldı, içeri girdi ve kapıyı kapattı. Dokunuşu soğuktu. Tiksintiyle dokunmuştu koluma. Kopmuş bir et parçası, çiğ bir balık. Belkide sadece az önce bir kişiyi öldürmüş, masun sayılabilecek kadar küçük bir kız.

Yanıma geldiğinde titriyordum. Onun ise yüzü bembeyaz olmuştu. Tekrar kolumdan tuttu ve adeta beni sürükledi. Bunu umursamayacak kadar korkuyordum. İdam falan edilebilir miydim acaba ? DDM'nin bir meydanı var mıydı ? Aras uyandığında ne düşünecekti ? Toprak kolumu bıraktığında dış kapıya gelmiştik. Hızla kilidi açtı ve beni dışarı çıkarttı. Bedenim soğuk ile buluştu. Aylar sonra. Hissettiğim yıllar ardından. Tekrar soğuğu hissediyordum. Betonlara ihtiyaç duymadan. Rüzgar aracılığıyla. Tekrar soğuk.

Ama istemezdim. Bu şekilde burada olmak istemezdim. Başıma gelecekleri bilsem ve zamanı bir kaç saat geriye alabilsem burada olmamayı tercih ederdim. Toprak'la önce yavaş yavaş yürüdük. Sonra hiç bir şey söylemeden elimi sımsıkı tuttu. Birlikte koştuk. DDM'nin etrafını ilk kez görüyordum. Ağaçlarla kaplı bir ormanın tam ortasına bırakılmıştı sanki.. Koştuk,koştuk ve koştuk. Sonunda ciğerlerim koşamayacak kadar fena bir hale geldi. Bir ağacın dibine oturdum. Toprak'ta ellerini dizlerine koymuş,hızlı hızlı nefesler veriyordu.

'' Şimdi ne yapacağız ? '' diye sordum tereddütle. Uzun bir süre düşündü, yanımda otururken.

'' Polis. Tek çaremiz polise gitmek. '' Başta fikir aklıma yattı. En pürüzsüz şekliyle. Sonra unuttuğum gerçekler güçlü bir tokat gibi indi aklıma.

'' H-hayır !'' dedim aceleyle.

'' .. Polise gidemeyiz Toprak. Ben bir katilim. Yakalarlar. Ömür boyu hapishanede geçirmek istemiyorum hayatımı. Tam kurtuldum derken. Ne olur Toprak. Polise gitmeyelim, ne olur. '' Adeta yalvarıyordum. Yaşlar gözlerimden dökülmeye başladığında omuzumdan tutarak başımı göğsüne yaslamamı sağladı. Belkide en ihtiyacım olan yere, sinmiştim. Daha güçlü ağlamaya başladım. Saatlerdir tuttuğum tüm duygularım, gözyaşlarıyla akıp gidiyordu sanki..

'' Neden yaptın, Hira ? ''

'' Bana zarar verecekti. Bana zarar verdi,Toprak. Tüm planımızı mahvetti. Yapmamam gereken bir şeyi yaptım. Ölene dek kaçacağım. Karanlık, yalnızlık. Şimdide ölene dek kaçış. ''

Duraksadı.

Sonra bir kadının belkide hayatında duyması gereken sözleri fısıldadı kulağıma.

Tenime değen nefesi ile acılarım uçup gitti sanki.

'Sonsuza dek yanındayım.'

-

Uyandım. Hava kararmaya yüz tutmuştu. Ellerim Toprak'ın kusursuz ellerine kenetlenmişti. Arkası dönük bir şekilde yatıyordu. Onu rahatsız etmemek için ellerimi ellerinden çektim ve ayağa kalktım. Yavaş yavaş yürümeye başladım. Gözlerim ayaklarıma kaydığında ayakkabılarımın olmadığını fark ettim. Aldırmadım. Toprak çıkarmış olmalıydı. Sebebini bilmediğim bir şekilde hızlı hızlı yürüyordum. Özel bir ihtiyacım olmuş olabilirdi,ama hiç bir şey belli değildi. Kendimi bir filmin ortasına konulmuş, senaryoya uyan bir oyuncu gibi hissetmemi sağlayan şeyler yaşıyordum. Adımlarımı sık sık ve hızlı hızlı atmaya başladım. Sonra kıyafetlerime kaydı gözlerim. Değişikti. Kırmızı ve kırmızı, tekrar kırmızı. Şöyle ki; kırmızı bir pantolon ve kırmızı bir kazak tekrar kırmızı bir çorap, ardından kırmızı ojeler. Toprak ayakkabılarımı çıkarmanın yanında beni kırmızıya da büründürmüştü. Neden ? diye düşünerek yolun yarısını kat ettim. Sonrasında onu suçladığımı fark ederek kendimi cezalandırmak için yolun kenarındaki kırık bir şişeden dökülen cam parçaları ile bacaklarımda kesikler açtım. Yolun karşısından gelen bir kız ve bir erkek silüeti ile karşılaştım. İçimde,derinlerde kalan bir duygu koşarak Toprak'ın yanına dönmemi söylüyordu. Güvende hissedeceğim bir yerlere dönmemi. Ama ben koştum ve Toprak'a giden yolun tam tersi ikinci bir yola saparak küçük bir kulübeye sığındım. Kapı aralıktı. Korkusuzca içeri girdim. Tek bir masa vardı, masanın üzerinde kırmızı bir örtü örtülüydü. Ayrıca masanın ortasında bir mum yanıyordu. Küçük bir odaydı ve içeride sadece bir masa ve bir mum vardı. Güvende hissedene kadar vaktimi burada geçirebilirdim. Duvarda bir yazı vardı. Evet. Duvarda bir yazı yazıyordu. Daha iyi okuyabilmek için yanına yaklaştığımda tiz bir çığlık dudaklarımdan dökülmüştü.

'Ateş. Ben ateşim. Sense yakıp kavurmayı tenezzül etmeyeceğim yerlerden biri. '

---

Gerçekten uyandığımda yanaklarım ıslaktı. Hava kararmıştı. Ve soğuktu. İnce bir ter tabakası tüm vücudumu sarmıştı. Toprak yanımda uyuyordu. Üzerinden eğilerek yüzünü inceledim. Gerçekten uyuduğuna emin oldum. Sonra kıyafetlerime baktım. Bir şort, ve bir tişört. Kot ve mavi. Evet her şey yerindeydi ve ben bir rüyada değildim. Hiç bir yerde kırmızı yoktu demek istiyordum. Ama kıyafetlerim buna izin vermeyecek kadar kan kokuyordu. Kırmızı rengi bordoya dönüşmüştü. Üzerinden saatler geçmişti. Bir insanı öldürmemin üzerinden saatler.. Yerimden yavaşça kalktım ve bıkkınlığımın korkularıma ağır basacağını umarak yavaşça yürümeye koyuldum. Burası bir ormandı fakat yakınlarda bir yerde su kaynağı olabilir miydi ? Bir çeşme belki de bir ırmak. Kısa bir süre daha yürüdüm. Sonunda inanılmaz bir manzara ile karşılaştım. Ve bir çeşme buldum. Evet neredeyse terk edilmiş bir harabeyi andıran bir ormanda su akan bir çeşme. Yanına yaklaşarak tereddütle musluğu çevirdim. Sadece on saniyenin ardından su akmaya başladı. Avucum ile aldığım suları önce pantolonuma daha sonra tişörtüme sürdüm. Kan lekeleri ardından sadece küçük izler bırakmıştı. Sonra ellerimi ve yüzümü yıkadım. Saçımı topladım ve derin bir nefes aldım. Yürümeye başlamadan önce çeşmenin hemen yanında duran kıyafetler gözüme çarptı. Siyah bir pantolon mavi bol bir tişört. Siyah botlar. Gözlerimin önünde Rüya ile DDM'de uyandığımız ilk gün oluştu. Siyah bir pantolon. Mavi bol bir tişört. Siyah botlar.

' Siyah bir pantolon mavi bol bir tişört ve siyah botlar. Harika bir kombin oldu, Hira. '

Aklımda Rüya'nın o soğuk sesi yankılandı.

Rüya.

Gördüğüm şeyin hayal mi yoksa gerçek mi olduğunu fark edemedim.

Fark edemeyecek kadar hızlı koşuyordum..

*

Herkese selam ! Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Dün Kaçınılmaz Karanlık'ı yayınlamamın ardından 3 ay geçti. Evet yine kendimi milyonlara sesleniyormuş gibi hissediyorum. Bunun için bir bölüm yazmaya karar verdim. Bu güne yetişti.

Üçler ve beşler ve yıllar benim için önemlidirrrrr.


Kaçınılmaz KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin