Bölüm-4 "Acı İçindeki Küçük Kız"

298 27 3
                                    

İşte o buradaydı. Death Storm şuan tam karşımda duruyordu. Bedenimi ele geçiren korku, sert hastane yatağında geriye doğru kaçmama neden olurken tedirginlikle bakışlarımı anneme doğru çevirdim çünkü Death ile göz teması kurmak zordu. Uçurumdan atlamanızı ama ölmemenizi istemek gibi bir şeydi. Fazla zor. Adımlarını bana doğru yönelttiğinde geriye kaçmaya devam ettim fakat sırtım plastik yatak başlığına temas ettiğinde durmak zorunda kaldım. Kapana kısılmış bir fare misali kaçmak için fikir üretmeye çalışsam da başarısızlığım, yüzüme çaresizlik maskemi takmama neden oldu. Benim gerginliğimin üzerine ortamdaki gerginlik de gözle görülür şekilde artmıştı. Jackson yanımda huzursuzca kıpırdanıp bakışlarını Death'de sabit tutarken, annem öylece kapının çaprazında ayakta dikiliyordu. Death iki küçük adım daha attıktan sonra yatmış olduğum hastane yatağının kenarına oturdu. Ürkek bakışlarımı yüzüne doğru yönelttim ve ayağımda olan bakışlarından istifade yüzünü inceledim. Ne renk olduğuna karar veremediğim gözlere, gözlerini adeta süslüyecek güzellikteki kirpiklere ve bir o kadar daha güzelliğini koruyan kaşlara sahipti. İnce ve pembemsi bir renge sahip olan dudaklarını aralayarak fısıldadı.

"Onları gönder."

Kısa üç saniyeyi sanki bir asırmış gibi yaşamamı sağlayan yüz hatlarını incelemeyi bir kenara attım ve sessizliğimi korumak adına sadece anlamadığımı belirten bir 'hı' sesi çıkardım.

"Onları gönder seninle yalnız konuşmak istiyorum."

Bu söylediği şey tüylerimi ürpertse de bana anlatmak istediklerini duymaya ihtiyacım vardı. Bakışlarımı baş ucumda duran Jackson'a çevirdim. Kaşlarını çatmış bir şekilde avcı edasıyla Death'e bakıyordu.

"Jack.''

Bakışlarını bana yönelttiğinde çatık kaşları düzeldi ve beklenti ile gözlerimin içine baktı. Ne beklediğine dair bir fikrim yoktu fakat söyleyeceğim şeyi beklemediğinden adım gibi emindim.

"Dışarıda bekler misin?''

Gözleri kocaman oldu hiddetle Death'e döndü.

"Seni bu herifle yalnız bırakmaya hiç niyetim yok Destiny!"

Yükselen sesi az eşya bulunan hastane odasında yankı yapıp kulağıma ulaştığında gözlerimi ona diktim ve sinirlerime hakim olmaya çalıştım. Ona dediğim şeyi yapmıyordu ve fikirlerime karışıyordu. Fazla olmaya başlamıştı. Ne ben yardıma muhtaç bir kül kedisiydim ne de o derdime şifa olacak prens. Ben Destiny'dim o Jackson. Biz sadece buyduk.

"Ne zamandır kararlarıma karışıyorsun? Nezaketen yönelttiğim bir soruydu sana seçenek hakkı sunmadım Jackson Parker. Dışarıya çık.''

Jackson dikkatle beni dinliyormuş gibi görünse de sözlerimi ciddiye almadığını anlamak zor değildi. Havaya kaldırmış olduğu kaşları bile şuan ki aptalca tavrını iliklerime kadar hissetmeme neden oluyordu. Öfke ve sinir karışımının yoğunlaştığı duygularım korkuyu ikinci plana atmış adeta bedenimi çevreleyen bir kalkana dönüşmüştü.

"Bu piçin kim olduğunu bilmiyorum ama seni onunla yalnız bırakmayacağım! Şunun tipine bir bak! Her an birini öldürecekmiş gibi bakıyor!"

Jackson'ın söylediği bir bakıma doğruydu. Güzel yüzünün altında ölümü fısıldayan bir melek yatıyor gibiydi. Death'in yüzünü odağım olarak seçtiğimde çenesinin kasılmış olduğunu ve kaşlarının kırışıklık oluşturacak şekilde çatıldığını gördüm. Gerginlik kokusu odanın içinde yoğunluğunu arttırdı. Sargıya sarılan bir ayağa sahip olmasaydım son hızımla bu odadan ayrılır karanlık bir köşeye siner ve olanların sadece bir rüyadan ibaret olduğunu düşünmeyi denerdim.
Kapının çaprazında duran ve varlığını unuttuğum annem yanıma geldi ve alnıma minik bir buse kondurarak Jack'e doğru ilerledi. 

"Karanlık" - Mensis SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin