Kırmızı hiç bu kadar siyaha yaklaşmamıştı. Toprak içine işleyen bu kızıllıkla yarıldı damar dar oldu.Yeryüzünde ilk kanın döküldüğü gündü. Tanrı bulutları hiç olmadığı kadar çok ağlattı. Yağmur damlaları Habil'in kanını silmek için adeta yarışıyordu. Kardeşi onu acımasızca sürükleyip 'ne yapacağını' düşünürken ''Azazel'' de onları izliyordu.
Hiçbir şey eskisi gibi değildi. Ne onlar kardeşti artık, ne de dünya toprağı huzurluydu. Ne Azazel iyiydi artık, ne de kanatları beyazdı.
Yeni adı 'İblis' ti onun. Çünkü eski güzel adı olan 'Azazel'in bir anlamı kalmamıştı. Kabil günahının üzerini toprakla örterken, tanrı onu ve bütün gelecek soyunu lanetledi. O ise iblisle anlaştı. Hem suçlu olup hem de intikama susaması, tanrının bile zoruna gitti.
Kabil dedi ki; 'Ey iblis ben elbet bir gün öleceğim. Sen içimdeki nefreti yaşatacaksın. Eğer insanlığın soyu benden yürümeyecekse onları yok edeceksin. Kıyamete kadar onlarla savaşacaksın. Sen babamın önünde eğilmedin ama ben senin önünde eğiliyorum. Bu yolda her istediğini yaparım!'
Kahrolası İblis sinsi sinsi düşündü; Ey insan! Tek başına sen benim işime yaramazsın. Şüphesiz ki artık sana ne dünyada, nede tanrı katında zerre kadar güven kalmadı. Bana senin soyun gerek. Ancak soyun insan olmamalıdır, çünkü insan ırkı korkaktır, insan ırkı güçsüzdür, menfaatçi ve akılsızdır. Ben senin soyuna güç vereceğim, dişleri uzayıp kanatlandıracağım , vahşileştirip kana susatacağım. Zalimlik verip merhameti kalplerinden sileceğim. Senin soyuna yeni bir isim verdim. Artık senin soyunun ismi Vampirdir...'
Asillerin Kabil'in soyu olduğu söylenir. İlk insanlar kadar eski hayatlara sahiptirler dünyanın değişimini görmüşler. Söylentiye göre atası Kabil gibi insan düşmanıdırlar öyle yetiştirilmişler.
***
Vampir olarak gözlerimi açtığımda dünya daha farklı gözüküyordu renkler daha canlıydı. Üzerinde yattığım ıslak toprağın kokusunu daha derinden hissediyordum. Rüzgarın salladığı kavak ağaçları, birbirine değen yaprakların hışırtısı kulaklarım daha keskin duyuyordu. Ağaçların arasından yüzüme değen güneş daha çok yakıyordu gözlerimi.
İnsanken hissedemediğim ufak ve değersiz görünen şeyler şimdi beni büyülüyordu. Dünya değişmişmiydi? Yoksa dünya hep aynı kaldı ben mi değiştim? Günlerce yata bilirdim burada etrafı dinleyip ıslak toprağı koklaya bilirdim hissedebilirdim güneşin tenime dokunuşlarını...
Keskin bir metal sesi, ardından bir inleme ve o koku doldurdu bütün her şeyi... Kafamı kaldırıp baktığımda ayaklarımın ucunda yatan bir beden gördüm yüzü yerdeydi. Yerde yatan kimdi? Neden buradaydı? Yerdeki adamın yanında duran ayaklar sabırsızca hareketlendi.
Kafamı kaldırıp baktığımda elinde bir bıçakla onu gördüm saçları dağılmış keskin mavi gözleriyle bana bakıyordu.
Ayağıyla yerdeki bedeni bana doğru itti. O koku kan kokusu beni kendine çekti her şey bir anda oldu. Sonsuz bir susuzluk ve açlık hissediyordum bedenim beni yönlendirdi.Kendimi yerde yatan adamın üzerinde buldum. Tuhaf adamın kanı bu çekilmez açlığı ve susuzluğu yok etti.Kafamı kaldırıp adama çevirdim yüzünü görmek istiyordum kimdi ilk kurbanım? Gördüğüm yüz şaşırmama neden oldu bu köle tüccarı beni satan adamdı. Gözlerim Jack ile buluştu.
İnsanken bana bir söz verdi canımı yakan herkesin tek tek canını yakmama yardım edecekti bense ona tüm ruhum ve bedenim ile bağlanacaktım efendilik bağı ile. Ancak o istediği zaman ondan ayrılıp özgür olup kendi yolumu çizecektim ...
Günümüz...
Hava kararmıştı eve doğru yürümeye başladım. İş çıkışı evine giden tek tük insandan başka kimse yoktu sokaklarda eve gitmek istemiyordum kafamı kurcalayan şeylerin yanıtlarını bulmalıydım. Jack hiç bir şey anlatmazken nasıl öğrenebilirdim ki? Kafamda bu düşüncelerle yürürken içimi bir his kapladı.
Etrafıma kaçamak bakışlar attım sanki biri beni takip ediyordu. Düz yürümem gerekirken sağa saptım köşe de beklemeye başladım. Geçen süreye rağmen kimse gelmedi. Ya çok zeki yada bunlar sadece benim kuruntularım. Eve gitmekten vazgeçip ormana doğru yürümeye başladım. Ormanın derinliklerine indim bir ağacın altına oturup beklemeye başladım elime kalın bir dal parçası aldım. Gerçekten de deliriyor olabilirmiyim?
Yaklaşık bir saattir aynı ağacın altında oturmuş yıldızları izliyordum kimse gelmemişti. Tam her şeyin kendi kuruntum olduğunu düşünmeye başlamıştım ki birden o çıktı ağaçların arkasından. Eric'i gördüğümde yerimden kalkmadım bana yaklaştı. Yanıma oturdu ''Yıldızları izlemek için güzel bir gece'' dedi. Sadece çapraz bir gülüş kondurdum yüzüme. ''Elindekiyle avlanmak zor olmuyor mu?'' dedi ukala serseri.
"Bu mu yok bunu biri için saklıyorum" dedim.
"Kimmiş o şanslı kişi?" deyip güldüğünü saklamak için burnunu kaşıdı. Bu hali sinirlerimi bozuyor. Elimdeki dalı havaya attıp elimde çevirdim bacağına sapladım bunu beklemediği çok açıktı. Yüz ifadesi beni güldürdü önce şaşırıp gözlerini büyüttü. Sonra yüzü gerildi anlındaki damarlar belirginleşti demek sinirlendirmiştim onu.Ayağa kaltım "Şimdi ödeştik işte. Neden beni takip ediyordun söyle bakalım?"dedim.
"Kendini çok önemli sanıyorsun."
"Peki sen? Sen kendini çok mu önemli sanıyorsun şuraçıkta kafanı koparmamam için bir neden söyle bana" bacağındaki ağacı cıkartıp ayağa kalktı. "Neden hala gitmediniz o yemekten sonra arkanıza bakmadan kaçarsınız diye düşünüyordum."dedi.
"Neden kaçalım kaçmamızı gerektirecek ne var. Yada neden bu kadar bizden korkuyorsunuz. Gelmemiz sizi baya rahatsız etti. Biz görevimizi yerine getirmek için geldik oysa." dedim ve ormanda yürümeye başladım arkamdan geliyordu. Sinirden tırnaklarımı avuçlarıma geçirdim biraz daha bu konuşma devam ederse cidden kafasını koparabilirdim.
"Beni takip etmekten vazgeç"diyip arkamı döndüm. Yüz yüze geldik bu kadar yakın olmayı beklemiyordum.Sıcak nefesini yüzümde hissediyordum. Gözleri sanki beni delip geçiyor. Bu kadar yakınlık bana yaramıyor bakışlarını dudaklarıma indirdiğinde onu ittim geriye doğru bir adım attı. Bu bir anlık boşluktan faydalanıp otoyola doğru koştum gelmesini beklemiyordum ama içimde bir yerde peşimden gelmesini istiyordum. Durduğumda evdeydim ama gelmemişti arkamdan.
Keyifli okumalar...