GEÇMİŞTEN...
Bazen hayat istemediğimiz gibi ilerler. Herşey çok güzel giderken hayatımız tepetaplak olabilir. Benim izmirde çok farklı hayallerim vardı. Zaten ben Küçüklüğümden beri asosyal olarak tanımlayabileceğiniz kızlardandım. Çocukluğum dört duvar arasında kitaplarla geçti. Tek arkadaşım kitaplarımdı. Babam bizi terk etmeden önce hayatım hep normaldi. Annemle babam zaten hep kavga ederlerdi. Bense odama girip sessisce dinlerdim olanları. Birgün yine çok büyük bir kavga oldu. Ben herzaman ki kavgaları olduğundan umursamadım. O gece babam evden çıkıp gitti. Hep böyle yapardı. Kavga ederlerdi, babam gece çıkar sabahın ilk ışıklarında eve dönerdi. Ama bu sefer dönmedi. Sabah kalktığımda annem ağlıyordu. Bu sefer bitti diyerek kendi kendine konuşuyordu. Ben yine idrak edemedim. Nerden bilebilirdim ki babamın evi değil bizi, beni terk ettiğini. Üstünden tam 10 yıl geçti. Babamdan ne haber geldi ne kendi geldi. Kızına veda bile etmedi. Zaten o beni ne zaman umursadı ki. Bir kızı olduğunu bilmiyordu. O sadece alkol alıp annemle kavga etsin. Benle hiç konuşmadı. Nasılsın diye sormadı. En son ne zaman sarılmıştı ki bana. Ama artık alışmıştım yaralarım belki geçmeyecekti fakat kabuk bağlamıştı artık. İzi ise ömür boyu kalacaktı kalbimde. Bu yüzden annem her zaman benim en değerlim olmuştu. Kendimden çok onu düşündüm çoğu zaman. Hep onun mutlu olmasını istedim. İstanbul tayini aslında bizim için yeni bir başlangıç oldu. İyi kötü tüm anıları izmire gömüp kendimize yeni bir sayfa açmaya geldik. Umarım herşey bizim için güzel olurdu. Umarım yaralarımızı sarmayı başarabilirdik.
ŞİMDİ Kİ ZAMAN...
Bugün cumartesiydi. Sanırım en sevdiğim gündü. Tatil gibisi varmı ya. Annem erkenden işe gittiği için ben de evde yalnızdım. Bu yüzden yataktan uzun bir süre çıkmadım. Tatilin tadını çıkaralım değil mi. Uzun uzun yattıktan sonra kahvaltı etmek için aşağı indim. Kendime hemen küçük bir kahvaltı masası hazırladıktan sonra yemek için oturdum. Doğruyu söylemek gerekirse baya acıkmıştım. Ah bu üşengeçlik başıma bela olacak. Yavaş yavaş yedikten sonra kahvaltılıkları topladım ve telefonun başına geçtim. Wattpad açıp kitap okuyacaktım. Zaten başka ne yapabilirdim ki. Ya kitap ya müzik ya da annemle ev partimiz. Koltukta uzanıp kitabı açıp okumaya başladım. Ama bir türlü odaklanamıyordum. Neden bilmiyorum ama sıkılıyordum. Bugün baya zor geçecekti. Izmirde olsaydım en azından çıkıp biraz hava alırdım. Ama istanbulda da bildiğim bir yer yoktu ki. Bütün gün evde kafayı yemezsem iyiydi. Zaman geçsin diye aslında film iyi olabilirdi. Evimizin yakınında olan markete gidip abur cubur ve içecek birşeyler aldım. Eve dönüp yiyeceğim şeyleri hazırladım ve filmi taktım. Film oldukça duygusaldı. Hem izledim hem ağladım diyebilirim. Çalan telefonumla filmi durdurup açmaya gittim.
"Alo eylülcüm nasılsın bitanem"
"İyiyim annecim film izliyodum sen nasılsın"
"Bende işte çalışıyorum baya yoğun bu aralar hep toplantıdayım. Bende seni akşam dışarda yemek yiyelim mi diye aramıştım hem istanbulu gezeriz" diyerek bir öneride bulunmuştu annem. Aslında buna sevindim. En azından akşam biraz istanbul havası alayım. Hemen
" tamam annecim çok iyi olur" diyerek yanıtladım. Daha sonra biraz daha konuştuktan sonra telefonu kapattım. Aksam saati yaklaşınca bir duş alıp önce kendime gelmeye çalıştım. Daha sonra giysi dolabımı açtım ve giyecek birseyler baktım. Acaba ne giysem. Dolabımda genelde pantolon tişört kombinleri olurdu. Ama bugün bir farklılık yaparak elbise giymeyi tercih ettim. Eminim ki şık bir yere gidecektik. Esmer olduğum için kendime beyazı çok yakıştırırdım. Üstten dar alta doğru bollaşan ve hafif pileli gelen beyaz elbisemi elime aldım. Elbise dizlerimin bir karış üstünde bitiyordu. Altına da bordo rengi stiletto ayakkabılarımı ve yine bordo rengi portföy çantamı aldım. Hemen giysileri üzerime geçirdikten sonra makyaj masama doğru yaklaştım. Bordo rengi rujumu sürüp gözlerime sadece hafif rimel sürdüm. Fazla abartı olmaması için. Parfümüde sıkınca tamamdım. Ayna da kendime tam not verdikten sonra mesaj sesiyle salona ilerledim. Annem marketin önüne gelmemi söylüyordu. Çantama telefonu mu koyup evden çıktım. Hızlı adımlarla markete doğru ilerledim. Arabamızı görünce hemen bindim
"Eylülcüm nasılsın"
" iyiyim annecim özledim seni istanbulda ilk yalnız geçirdiğimiz gündü"
"Bende özledim bebeğim. Aklım hep sendeydi"
" bende işte bugün geç kalktım biraz film falan izledim baya sıkıcı geçti. Ama kurtarıcı gibi yetiştin."
" bu arada kızım çok güzel görünüyorsun. Uzun zamandır seni böyle görmemiştim. "
Annemin şaşkınlığı yüzünden okunuyordu ama ben değişecektim. Eski eylül izmirde kaldı. Artık üzülmek yok hayatı dolu dolu yaşayacağım.
" evet anne bir farklılık olsun istedim" dedim ve tebessüm ettim. Bu düşüncelerimi şuan annemle paylaşmasamda olurdu sanırım. Çok uzun sürmeyen yolculuğun ardından tam da tahmin ettiğim gibi şık bir restaurant önünde durduk. Arabamızı valeye verdikten sonra içeri doğru ilerledik. Kendimizie üst katta boğaz manzaralı bir masa seçtik.
"O kadas yoğun bir iş haftası geçirdim ki senle bile ilgilenemedim kızım" dedi anndm tereddütle. Üzüldüğünü ve endişelendiğini biliyordum. Sanırım onu rahatlatmak bana düşüyor. Elini tutarak.
'Annecim merak etme ben eski eylül değilim. Sen kendi işine odaklan ben başımın çaresine bakarım. Hem okulda yeni arkadaşlar edindim. Yavaş yavaş değişiyorum. Sen üzülme" diyerek morel vermeye çalıştım. Gerçekten de değişiyordum. Ve tek temennim bu değişimin bana iyi gelmesiydi. Biz sohbete dalmışken garson geldi ve mönü getirdi. Ben patates püreli dana rosto ve kola isterken annem risotto ve Kırmızı şarap istedi. Evet bana içki yasak. Annemde arada içerdi o da özel günlerde. Annemle beraber çok sık yemeğe çıkamadığımız için gittiğimizde de çok şık yerlere giderdik.
" ee anlat bakalım eylül okul nasıl gidiyor? İlk haftan nasıl geçti? "
"Güzeldi işte dediğim gibi yeni arkadaşlar edindim. Sınıfım güzel. Yani alıştım sayılır. Ara da tabi oluyo züppe! Kişiler ama benim umrumda değil"
"Aferim canım sen kendi yoluna bak kimseyi umursama. Kötüler zaten hiçbir zaman kazanamaz." Annemi bu sözleri açıkçası beni derinden etkilemişti. Kötüler kazanamaz. İnşallah öyledir bu gerçek hayatta da. Biz konuşmaya devam ederken yemeklerimiz geldi. Açıkçası çok acıkmıştım. Hemen yemeye başladım. Rosto dan vazgeçmiyordum. Yemeğimizi yerken annemin arka masasında yani benim tam görüş alanımda biri oturuyordu. Ben baktığım zaman kafasını çevirdi. Sanki beni izliyordu. Allah Allah acaba kim ki. Hayır yani beni kim izler ki. Çok umursamayıp yemeğimi bitirdim. Annemde bitirince ben lavaboya gitmek için kalktım. İçeri girdim kimse yoktu e bu benim işime gelir. İşimi hallettikten sonra arabaya doğru indim. Valeden anahtarı alıp annemi beklemeye başladım. O sırada tam yanımda siyah bir Jip durdu ve içinden iki adam inip beni aldılar ne olduğunu bile anlayamadan burnuma birşey bastırdılar ve gerisi karanlık...3 SAAT SONRA...
Başım sanki balyozla vurulmuş gibi ağrıyordu. Kalkmaya çalıştım ama nafile. Boş bir odada idim. Loş bir ışık vardı. Allahım kim beni kaçırır ki ne yapsınlar beni. Eyvah! Organ mafyası falan olmasın. Beni diri diri kesip organlarımı alabilirler. Tamam sakin olmam lazım. Canım annem nasıl merak etmiştir. Onun tek ailesi benim ben de gidersem ne yapar annem. Ben düşünceler içinde boğuşurken içerden sesler geldi. Ayağa kalkmaya çalıştım ve başardım. Sanırım gerçekten çok korkuyordum...
Arkadaşlar desteğinize ihtiyacım var derken ciddiydim. Ben bu işi çok seviyorum ve ilerlemek istiyorum. Tabi ki ilk deyimim hatalarım olacak. Sizden ricam bana hatalarımı söyleyip düzeltmem için imkan vermeniz. Belki hikayem beğenilmez fakat ben bu işi bırakmayacağım. Sizi seviyorum:))
Yeni kapak için ---StayWithMe--- teşekkür ederim :))))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kış Masalı
ChickLit-Rüzgarla gök gürültüsü karışmış bir sesle odamın camına fısıldıyordu. Elimde uzun zamandır okumadığım kitabım ve soğumaya yüz tutmuş kahvem vardı. Ellerimi birbirine Sürttüm ve ısıtmaya çalıştım. Bu bir aşk hikayesi değildi, bu ayrılık hikayesiyd...